Taner Akcam / Seçimlerin iptaline daha uzun dönemli bir perspektiften bakmayı öneririm: 2023’e kilitlenmiş ve kendisinin Mustafa Kemal’den daha büyük olduğunu ispat etmek sevdasına
kaptırmış birisi var karşımızda. Mustafa Kemal’den daha büyük olduğunu gösterir bir miras bırakarak çekilmek için, ne olursa olsun, 2023’e kadar iktidara kalmak
zorunda olduğunu düşünüyor.
1919 Misak-i Milli sınırlarına yakınlaşabilmek, en azından Suriye’ye doğru genişleyebilmek bu sevdanın en büyük ayağı…
Bunun için memleketi bile kendisi ile birlikte batırmayı göze alacak kadar gözü dönmüş bir kişilik bu…
Ama devlet içinde müttefikleri de var.
Yeniden yapılacak seçimleri normal yollarla asla kazanamayacağını biliyor.
Ancak ve ancak hileyle, baskıyla ve terörle yani meşru olmayan yollarla kazanabileceğini biliyor.
Ve ama daha önemlisi “hileyle kazanma” ihtimalinin kendisine verilemeyebileceğini, bunun kendisine bırakılmama ihtimalinin de çok kuvvetli olduğunu biliyor.
31 Mart’ı kaybetmiş olması bunun en büyük göstergesi. “Tayyip ne yapar ne eder kazanır”, diyenlerin göremediği bu…
31 Mart’ı kaybetmiş olması, şimdi yine kaybetme ihtimalinin çok kuvvetli olarak var olduğunu gösteriyor.
Tüm bunları kendisi de biliyor. Dolayısıyla, “kazanıp-kazanmama” seçenekleri dışında da düşünmek gerekiyor.
Elbette bu seçimde ona yenilginin en büyüğünü tattırmak, seçimi kazanmak için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır.
Ama konu, “kazanır mı kazanmaz mı” ikilemine takılmanın çok ötesindedir.
Tahminim odur ki seçimleri yaptırmamak masada kuvvetli bir seçenek olarak duruyor.
Kürtlerle anlaşma yapmayı beceremeyeceğine göre – Abdullah Öcalan kartını bunun için gündeme getirmiş olabilir- kendisinden sonrakilere savaş ve/veya işgal edilmiş
Suriye toprakları bırakmak hiç yabana atılmayacak bir seçenektir.
Suriye Kürtleri ile anlaşma yapması sadece MHP nedeniyle zor değil. Suriye Kürtlerinin de Tayyip’in kendileriyle birlikte yaşamaya hazır olmadığını sadece ve sadece yayılmak ve sınırlarını genişletmek istediğini gördüklerini zannediyorum.
Tarihimizde de farklı olmadı!
İmhalardan önce, imha ettiklerine, savaştıklarına “gelin bizle uzlaşın” diye öneri götürdüklerine ilişkin sayısız örnekler var. Reform/uzlaşma ve savaş/katliam bizim tarihimizin Siyamlı ikizleridir. Reform-uzlaşma hiçbir zaman galebe çalmamıştır çünkü kültürel arka planı yoktur.
Özet, 2023’de, M. Kemal’den daha büyük bir miras bırakmak istiyor bu nedenle Kürtlerle
savaş da uzlaşma da dahil, tüm bu seçenekleri kuvvetle zorlayacağını tahmin ediyorum.
Hedef, amaç, özlem duyulan ütopya İstanbul’u kaptırmamanın çok ötesinde. İstanbul, bu büyük ütopyanın içinde sadece ama sadece önemli bir ara unsur. İktidarda tutunma ve M. Kemal’den büyük olma hırsı her şeyin önündedir.
Ama benim gördüğüm bu saatten sonra atacağı her adım kendi sonunu hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacağıdır.
Çünkü, iptal kararı bir askeri darbeden daha derin, daha büyük yara açmıştır bu toplumda ve ülkeyi 1876’nın gerisine götürmüştür.
İstanbul seçimi ne olur sorusundan bağımsız bu millet seçimle gelenin seçimle gitmeyeceği bir sistemin, ilanihayet yerleşmesine müsaade etmez.
Babadan oğula, yeğene, damada geçecek firavunluk bu ülkede taban tutmaz.
Unutmayın, askeri darbeleri yapanlar bile, ilk iş olarak “en kısa sürede gideceğiz” diyorlardı.
Sonuçta, kendi hayatıyla sınırlı bir oyun oynuyor. Tüm dünyası ve havsalası kendisinin hayatta kalacağı sürenin ötesini görmekten uzak.
Bu bakımdan da uzak görüşlü değil, son derece dar kafalı, sığ düşünceli birisi var karşımızda.
Bu topluma sunabileceği kendi hayatının ötesine geçemeyecek sığlıkta bir perspektife sahip birisi hakkında konuşuyoruz.
Bir de çok önemli bir kural var: Her şeyi çalabilir, her şeyi yakabilir ve yıkabilirsiniz ama insanlardan ÜMİDİ çalamazsınız.
Elbette, büyük yıkımlardan sonra gelecek ümit gelmese de olur, diyebilirsiniz, doğrudur. Kitlesel katliamlardan süresinde ve sonrasında insanların hayata tutunmalarına, ümitle
kavga etmelerine büyük hayranlık duyabilir, yüceltebiliriz.
Ama yakılan, yıkılan, giden gitmiştir artık.
Böylesi bir tablo karşısında, soru iyimser veya karamsar olmak seçeneklerinden hangisini tercih edeceğimizdir diye düşünebilirsiniz.
Ümide ve insan olma değerlerine vurgu yapanlar iyimserliğe, imhaya ve yok edilmeye dikkat çekenler karamsarlığa çağrı yapıyor gibidirler.
Oysa iyimser ve karamsar olmanın ötesinde bir seçenek daha var.
İyimser de karamsar da olsanız, cevabını vermeniz gereken bir soru var: tercih ettiğiniz bu durumlarda, yapılmasını önerdiğiniz nedir, ne yapmayı düşünürsünüz?
Karamsar da olsanız, iyimser de olsanız vazgeçmeyeceğiniz şeyler vardır. Bu, “insan olmaya dair var olan melekelerinizdir.” İnsan olmaktan vazgeçiyorum, diyemezsiniz. Ötesi ölümdür.
Yapacağınızı karamsar olarak da yapmanızı gerektiren bir dünyada yaşıyoruz. Eğer “yapma-eyleme” işinden vazgeçerseniz ötesi zaten ölümdür.
Ahval