Kılıçtaroğlu’nun “Adalet Arayışı” Devam Ediyor… Çünkü “Adalet” Henüz Bulunamadı…
Kılıçtaroğlu’nun “adalet arayışı” devam ederken cevabı bulunamayan “nasıl bir adalet?” “hangi Adalet” sorularına rağmen birçok noktada destek mesajları gelmektedir. Ancak bu destek mesajlarına rağmen “adalet arayışı” Türkiye’de var olan adaletsizlik karşısında adalet mağdurlarının ortak paydası olmaktan oldukça uzak bir noktada durmaktadır.
Çünkü “adalet arayışı” yürüyüşünün bütün meşruluğuna ve haklılığına rağmen asıl sakatlık bu yürüyüşü başlatan CHP tarihinin adaletin yok edildiği tarih olması ve CHP’nin adaleti yok eden birinci aktör olmasıdır. Zaten son derece haklı ve özgün bir eylem olarak başlatılan “adalet arayışı” kısa zamanda özellikle “onuncu yıl marşı”, “gençlik marşı”, “İzmir marşı” gibi ırkçı şoven marşlar eşliğinde yürürken sömürgeci katliamların sembolü olan KM’lerce uzun bayraklar gölgesinde devam ettirilmesi haklı zeminden çıkmasını getiren önemli etkenlerdir.
Kaldı ki demokratik hak olması tartışılmayan “adalet arayışı” yürüyüşü için gelen destek mesajlarının sahipleri her nedense bir türlü kendileri aynı güzergâha inerek Kılıçtaroğlu ile birlikte “Adalet Arayışı”na katılmıyorlar. Bu destek mesajlarını verenlerin ortak paydası ısrarla Kürdlerin bu yürüyüşe katılmalarını sağlamak sureti ile Kürdlerin başına yeni çoraplar örmekten ibarettir.
Bu noktada ilk çağrı Kılıçtaroğlu’nun “adalet arayışı” başladığında Ahmet Zeki Okçuoğlu’ndan geldi. Okçuoğlu, Güney Kürdistan’da 25 Eylül 2017 günü yapılacak bağımsızlık referandumuna karşı çıkarak Mesud Berzani’ye özel bir kin ve nefret ile saldırırken “Kılıçtaroğlu’nun başlattığı ‘adalet arayışı’ mutlaka önemsenmeli ve aktif olarak desteklenmelidir” diyerek Kürdleri yürüyüşe katılmaya çağırıyor.
Bu çağrıyı yaparken “Kürdler bu yürüyüşe katılarak egemen güçler arasındaki çelişki ve çatışmaları derinleştirmelidirler” düşüncesini ortaya koymaktadır. Bu noktada şunu söylemek gerekir ki aynı sömürgeci devletin hatta Türkiye, İran, Irak, Suriye sömürgeci devletlerinin sahibi olan egemen güçler arasında en derin çatışmaların yaşandığı durumlarda bile söz konusu Kürdler olduğunda bu çatışmalar ikinci plana düşmekte ve Kürdlerin inkâr ve imhası birinci öncelik haline gelmektedir. Aslında Okçuoğlu bu gerçeği kolaylıkla görebilecek bir kabiliyettir. Hatta bunu kolaylıkla göreceğine inanıyorum. Ancak son yıllarda özellikle Mesud Berzani’ye karşı ortaya koyduğu kin ve nefret bu yeteneğini de ortadan kaldırmıştır. Kürdistan’da gündeme gelen bağımsızlık referandumu bahanesi ile bu saldırıların çok daha yoğunlaştığı da açıktır.
Daha sonraları özellikle HDP içinde yer alan Türk solcularının genel karakteri olarak var olan geleneksel CHP kuyrukçuluğu özelliğinin bir kez daha öne çıkması ile bir yandan kendisini Kürdlerin “abisi” olarak gören Sırrı Süreyya Önder ısrarla CHP ve Kılıçtaroğlu bizi davet etmelidirler” derken HDK’de “Kürdler bu yürüyüşe katılmalıdır” çağrısını yapmaktadır.
Diğer taraftan Türk gazeteci yazar ve aydın çevreleri gazete köşelerinde yazdıkları “makalelerde” Kılıçtaroğlu’nun başlattığı “adalet arayışı” yürüyüşünün önemini vurgularken “Kılıçtaroğlu’nun dokunulmazlıkların kaldırılmasında ki hatalı tutumu ile 16 Nisan referandumunun şaibeli sonuçlarına karşı kararlı duruş ortaya koymadan kabullenerek teslim olmasına rağmen bu yürüyüş desteklenmedir” diyorlar. Bu “gazeteci, yazar, aydın” takımı daha da ileri giderek “Kılıçtaroğlu, bu yürüyüşü Kadıköy Özgürlük Parkı’nda bitirmemelidir. Kadıköy’den öteye devam ettirerek Edirne’de cezaevinde bulunan HDP genel başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmelidir. Böylece HDP seçmeni Kürdler ile CHP’ni Trakya bölgesinde var olan güçlü seçmen kitlesi (ki CHP seçmeninin en bağnaz Türk milliyetçiliği yapan kesimi) buluşturularak blok halinde kucaklaşmaları sağlanmalı ve güçlü bir muhalefet cephesi oluşmalıdır” gibi ipe sapa gelmez hayaller peşindedirler. Hatta Kürdlere karşı yapılan sayısız linç olaylarının baş aktörlerinin CHP’nin bu seçmen kitlesi olduğu hafızalarda yerini korumaktadır. Son olarak da HDP genel merkezi “Kandıra sapağında yürüyüşe katılacaklarını açıklarken final destek açıklaması da Kılıçtaroğlu’nun kendisini Bozkurt selamı ile karşılayan bir kitleye yine Bozkurt selamı ile karşılık verdiği sırada PKK/KCK yöneticilerinden Mustafa Karasu’dan geldi. Mustafa Karasu Türkiye’nin demokrasi sorununa verdiği öncelik üzerine bu yürüyüşü desteklediklerini açıklarken Kürdlerin de bu yürüyüşe aktif olarak katılmalarını istemektedir.
Bu çağrıları yapanların ilginç ortak bir karakteri vardır. Çağrı yapanlara baktığımızda hiç birinin “adalet arayışı” yürüyüşüne katılmak gibi bir sorunlarının olmadığını kolayca görmek mümkündür. Ama hepsi Kürdlerin Kılıçtaroğlu’nun arkasında yürüyüşe katılarak onunla birlikte “benim için adalet” aramalarını oldukça önemsiyorlar. Bu biçimi ile Kürdler yeniden tekçi otoriter Türk egemenlik sistemi ile buluşturulmuş olacaklar. Hatta Kılıçtaroğlu özellikle isim vermeden HDP’ye seslenerek “kendi bayrak ve flamaları ile kimse gelmesin, ancak ‘adalet’ pankartı ile her kes Türk bayrağı altında yürüyebilir” dediği halde bu gün HDP, başta Ahmet Türk olmak üzere bazı milletvekilleri ile Kandıra sapağında yürüyüşe dâhil olacaklar. Böylece Ahmet Türk kısa süre önce Deniz Baykal’ın başlattığı bir diyalog sonunda bu gün cellâtları ve eski partisi ile yeniden kucaklaşarak buluşacaktır. Doğrusu, Kürdlerin bu yürüyüşe katılmaları için çağrı yapanların kendileri ve üyesi veya yöneticisi oldukları örgütlerin tümü katı otoriter yapılardır. Hatta hiç birinin demokrasi ve adalet diye bir sorunları yoktur.
Ama “adalet arayışı” yürüyüşüne Kürdlerin katılarak sokağa inmelerini, yollara düşmelerini ve bununla da açık hedef haline gelmelerini çok önemsiyorlar. Ve Kürdler sokağa indiklerinde, evleri başlarına yıkıldığında bu çağrıyı yapanların hiç biri kafalarını öne çıkarmazlar. Yakın zamanda yaşanan pratikten bunu görmek mümkündür. Çıkarmadıkları gibi Kürdlerin kendilerine reva görülen kıyım ve yıkımı hak ettiklerini söyleme noktasında durdular. Yani kısaca bütün bunlar, Kürdlerin ensesinde yeniden boza pişirme antrenmanlarıdır. Aslında bu önerileri yapanlara söylenecek bir tek cümle vardır. O da “öneri sahipleri öncelikle kendiniz Kılıçtaroğlu’nun koluna girin ‘adalet arama’ yürüyüşüne katılın, Kürdler sizin kalın enselerinizi yürüyüş kolunda görsün ki yaptığınız çağrılar konusunda karar verebilsin” olmalıdır.
Yılmaz Elçi