Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Arkadaşım Mustafa Aksakal’ın Anısına

Mehmet Müfit, Bilindiği gibi, değerli arkadaşımız Mustafa’yi 22 Eylül 2014’te kaybetmiştik. Aramizdan ayrilişinin 1. yildönümüne girdik. Bu vesile ile, birtakim arkadaşlarimla onu anarken kendisi hakkinda bir iki şey de yazmak istedim.Mustafa’yi Üniversite yillari dönemindeki son derece hareketli ortamda tanidim. «Ankara DDKD’si»nin kuruculari ve yöneticileri arasinda yer alarak anti-faşist devrimci ögrenci hareketi içinde öne çikanlar saflarinda yerini bulmuştu.

Militan bir duruşu vardi ve o dönemi hatırlayanlarında bildiği önemli eylemlerin ön saflarında yerini alarak herkesin saygı duyduğu bir konuma gelmişti. Kendisini bu dönemde tanidim; Istanbul’da Üniversitenin ilk senesinde «Yöntem» yayınları çevresinde yerimi almiştim. Bu arada bir gün, Adıyaman’lı Mahmut Fırat adında bir arkadaşımız vardı, bana Ankara’da arkadaşları görmeye gideceğini, şayet istersem kendisine eşlik edebileceğimi söyledi.

O dönemde, her tarafta oldukça yoğun siyasi ve ideolojik tartişmalar yapılıyordu. «Yöntem» yayınlari ve DDKD’ler etrafında oldukça ilerletici tartışmalar vardi. Bu arada, «Ankara DDKD’si» ile «Istanbul DDKD’si» etrafında kümelenen kesimler arasında bir tek siyasi hareket içinde birleşmenin çalışmaları sürdürülüyordu. Bu yüzden, hem Ankara’daki arkadaşları yakinen tanımak hem de tartışmalara aktif olarak katılmak için Mahmut’un teklifini kabul ettim ve ertesi günü yola çıktık.

Görmemiz gereken arkadaşları gördükten sonra, Mahmut’un teklifi üzerine Ankara Kapalı Cezaevinde, silah yakalatmaktan dolayı yatan Mustafa Aksakal’ı da ziyaret ettik. Mustafa’yi ilk defa 1975‘te cezaevi ziyaretinde tanımış oldum.Ayni süreçte, hızlı bir şekilde kurulan «Kürt örgütleri» yanısıra KAWA siyasi hareketi de kuruldu.

Daha çok «Istanbul grubu» ve «Ankara gurubu diye adlandırılan ve DDKD’lere hakim olan kesimler tarafından oluşturulan KAWA’nin kurucuları arasında yerini aldı Mustafa.KAWA’nın kurulmasıyla birlikte, Kürdistan 7 çalışma bölgesine ayrıldı.

Her bölgede bir MK üyesinin sorumluluğunda bölge komiteleri oluşturuldu. Mustafa, ben ve Nezir D. «Diyarbakir-Siirt Bölge Komitesi»ne atandık. Oldukça ağır bir görevdi bu. Bütün pratik işlerin yürütülmesinden ve örgütlenmekten sorumlu olan «Bölge Komiteleri» militan faaliyetler sonucu, kısa bir dönemde Kürdistan’nın bütün şehirlerinde birimler oluşturmayi başararak büyük bir gelişme sağladı.

Dayandığımız siyasi ve ideolojik argumentler saÄŸlam zemine dayanıyordu. Bağımsız-BirleÅŸik Kürdistan’ın stratejik hedef olarak savunulması, «Anti-Sovyetik» bir çizgi izlenmesi ve militan çalışmayla KAWA siyasi bir güç haline getirildi. Mustafa’yla birlikte ilk ÅŸehir örgütlenmesine giriÅŸtik ve bir hayli arkadaÅŸ örgütledik. Bir gün kendisine dedim ki, «Batman’da 3 kiÅŸilik bir örgüt hücresi oluÅŸturdum ama iki üyemizde «melle»dirler ve ikisininde ismi «Muhamed’dir.»

Oldukça hoşuna gitmişti ve her defasında bizim iki melleyi sorup bana takılmaktan geri kalmıyordu. (Bu iki melle, 1980 askeri darbesine kadar KAWA ile çalıştılar, tutuklandılar, cezaevi yattılar. Daha sonraları ne oldular bilmiyorum). Burada, mellelerin Kürdistan’da milli bilincin taşıyıcıları ve yayıcıları olduğunu belirtmek gerekiyor. Bizim iki «melle»den birisi Farqîn’li (Silvan), diğeri ise Kozluk’luydu. Diyarbakir’da da bir «Mele Botê»miz vardı. Ilk örgütlediğimiz arkadaşlar içinde yer alıyordu. Oldukça militan ve gözü pek birisiydi.

Diyarbakir itfayesinde memurdu ve çoğu zaman siyah botları ve parkesiyle bizimle otururdu. Her ne kadar disiplinle biraz sorunu olsa da Mustafa’yı dinliyordu. Onunla da bir takım anılarımız oldu.Mustafa’yla birlikte Diyarbakir şehir merkezinde KAWA adına ilk afişlemeyi biz yaptık. Örgütlü arkadaşımız olmadığından dolayı ilk gece ikimiz bu işi yaptık, bir hafta sonra ayni afişi daktilo merdanesiyle çoğaltıp üç grup halinde yeniden astık.

Ikinci afişlemede M. Emin Uraz diye bir arkaş benimle beraberdi. Şehirin en belirgin ve işlek yerlerini bu afişlerle donattık. Bazı siyaset cahilleri «KAWA’yı Kürdistan’a sokmayacagiz» diye propaganda yapıyorlardı. O bakıma, Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin kültür ve siyasi çekim merkezi olan Diyarbakir gibi son derece önemli olan bir şehirde kalıcı örgütlenme yaratmak bizim için son derece önemliydi. Mustafa bu örgütlenmenin temel direği oldu dersem abartı olmaz.

Diyarbakir’da KAWA’nın gelişmesinde ve örgütlenmesinde Mustafa’nın rolü belirleyici oldu. Kisa zamanda kasabalarda da örgütlükler yaratıldı. Ögrenciler, isçiler ve köylüler arasindaki çalışmalar meyvesini vermeye başladı; yapılan eylemlerin başında her zaman Mustafa’yı görmek mümkündü. «Halkla ilişkiler» sorununda oldukça dikkatli davranıyorduk ve örgüt eğitiminde en çok işlediğimiz konulardan birisiydi bu. Diğer örgütlerle olan ilişkilerde de oldukça sabırlı ve prensipli davranııimızında Mustafa’nın rolü vardı. Daha sonraları «DDKD» ismini alan kesimlerin sürekli fiili saldırıları vardı KAWA’ya karşı.

Sıkça tartışmamıza ve tabandan gelen baskıya rağmen ne Mustafa, ne ben ve nede diğer sorumlu arkadaşlar agresif ve asla komplocu olmadık. Bunda, Mao Zedung’un «Halk içindeki çelişkilerin doğru ele alınması» teorisinin bizim üzerimizde ve eğitimimizde etkileri olmasının yaısıra Mustafa’ın da rolü vardı. Bazen, tabanın biktirici baskılarını zamana yayarak tansiyonu düşürme yoluna başvuruyorduk.

Bir defasında, Dağkapı’da bir grup arkadaşla bir çay bahçesinde sur dibinde çay içip çekirdek çıtlıyorduk. Ahmet isminde, sanıyorum Ankara’da hukukta okuyan bir arkadaşımızı «DDKD»liler feci bir şekilde dövmüşlerdi ve kan içinde yanımıza geldi. Hepimiz büyük bir öfkeyle yapanları bulup cezalandırmak istedik. Nede olsa sözkonusu olan KAWA’nın itibarıydı. Silah kullanmaktan dahi söz eden arkadaşları uygun bir uslupla Mustafa orada ikna etti ama arkadaşlardan ayrıldıktan sonra «Ahmed’i dövenleri dövmezsek itibarımız kalmaz, caydırıcı olmak gerekiyor» dedi.

Ardından ikimiz Ahmed’in sur içindeki evine gittik ve üçümüz diğer arkadaşlara haber vermeden DDKD’cileri aramaya çıktık; sorunu dar çerçevede kendimiz haledecektik. Bu davranışımız, daha sonraki günlerde arkadaşların nezdinde güven ve saygınlığı dahada arttırdı. Mustafa daha çok, pratik bir arkadaşti. Onda, pratik her zaman daha öndeydi. Bir gün, Şirnak ve Eruh’tan yeni dönmüştüm ve bir haftadan beri yıkanmadığımdan dolayı kokmaya başlamıştım. Mustafa, Ofis semtinde bir oda ve salondan ibaret küçük bir ögrenci evinde kalıyordu.

O yattıktan sonra, banyo yaptım ve bütün iç çamaşırlarımı yıkayınca giyecek bir şeyim kalmadığından salondaki yatakta çıplak yatım. Sabaha doğru kaldığımız evin kapısı sert bir şekilde yumruklanmaya başlandı. «Polis, açın kapıyı» diye habire bir kaç kişi birlikte bağırıp duruyordu. Ikimizde silahlıydık ve basıldık diye aniden yerlerimizden fırladık. Mustafa lambayı yakar yakmaz «bu ne hal Müfit?» diye düşük bir sesle bağırdı. Beni çırılçıplak karşısında görünce polisleri adeta unuttu ve saşkınlık içinde benim halime baktı. O arada, bir anlık sessizlikten sonra polisler hızla oradan uzaklaştılar. Anlaşılan kovaladıklari kişilerin izini sürüyorlarıdı. Bizde karşılıklı gülmeye başladık.

Onunla bazen, Diyarbakır kazalarına ve çevre ilçelere kalkan minibusler garajinda çay içmeye giderdik. Oradaki bir çaycinin çayı oldukça lezetliydi. Küçük çayhane kürsülerinde oturup simsarların adeta müziği andıran «Siwerek, Bismil, Silvan, Kulp, Batman, Mardin» vs. diye bağırmalarını dinler ve taklit ederdik. Mustafa’yla, «bölge komitesinde» çalıştığımız sürede gayet uyumlu olduk. Sadece yoldaş değil, ayni zamanda arkadaş olduk. Bir çok insan, siyasi ve örgütsel mücadelede bunun önemini anlamaz yada kavramaya çalışmaz. Yoldaşlık ilişkisini, arkadaşlık duygularıyla beslemek son derece önemlidir. Kendi payıma her zaman arkadaşlık espirisine ve duygusuna değer vermişimdir.

Örgüt içinde yoldaşlarımın çoğunluğuyla arkadaş olmaya özen göstermişimdir. Güven ve inanç ortamı yaratmak için, «siyasette arkadaşlık olmaz» anlayışını kırmaya çalıştım. Ne arkadaşliklari nede düşmanlıklari «beş kuruş para» bile etmeyen ikiyüzlü ve ruhlarında sadece hainlik olanlar bunu anlayamazlar tabi. KAWA’nın, ideolojik, siyasi ve örgütsel yaşamında bir dönüm noktasi olan «Siverek Kongresi» hazırlıkları ve tartışmaları oldukça yoğun geçti. Kongrenin yapıldığı alana en son giden bizim bölgemiz oldu. Kongreye MK ve bölge komiteleri üyeleri kaıilacaktı. Buna ek olarak, «metropol» şehirlerindeki örgütlülüğü temsilen arkadaşların katılımı da söz konusuydu. «Diyarbakir-Siirt bölge komitesi» sorumlusu Nurettin E.‘ydi.

Kongre alanina gitmeden önce, son anda toplantı yapmamızı istedi bizde olabilir dedik. Kongreye kimlerin katılacağını tespit etmek için seçim yapılmasını önermesi hepimizi şaşırttı.. Amacı, Salih H. isminde Silvan ilçe komitesinde çalışan bir arkadaşı kongreye getirmekti. Buna üçümüz Mustafa, Nezir ve ben itiraz ettik, kendisine MK kararını ve örgüt normunu hatırlattık. Üstelik önerilen şahis, «il komitesi» üyesi bile değildi. Ama o dinlemedi ve bizi seçime zorladı. Kendimizden emin olduğumuz için seçimi istemeyerek kabul ettik ve sonuçta önerdiği kişiye red oyu verildi. Bu seferde kura çekilmesini dayattı. Amacı bizlerden birisini eleyip kongreye getirmek istediği kişiyi seçtirmekti. Mustafa oldukça sinirlendi ama kendisini teskim ettim ve sorun çıkmasın diye o öneriyide kabul ettik ve sonuçta Nurettin’in isteği olmadı.

Ilk defa böyle bir olayla karılaştığımızdan dolayı sinirlerimiz bozuldu. Mustafa, dernek faaliyetinde bile böyle bir olay yasamadım dedi. Olayı kapatıp yola çiktik. Yolda ona, Diyarbakır’daki «Sovyetler Birliği» üzerine «pro-sovyetik» örgütlerle yaptığımız ve rahmetli Ferit Uzun’un dövüldüğü tartışmada Nurettin’in tavrını anlattım. Tartışmada Mustafa yoktu. Nurettin’de konuşmacı olarak katılmak istemedi. Karşımızda TIP, Özgürlük Yolu, TKP ve DDKD’ciler vardı. Bizden, benimde içinde olduğum dört konuşmaıi, onlardan da her örgütten bir konuşmacı tartışmaya katıldı. Kavga çıkacağını bildiğinden dolayı rahmetli Muhterem Biçimli, Nurettin’i kolundan tuttu yanındaki diğer Silvan’dan bir grup arkadaşla birlikte salondan dışarı çıkardı ve kavga ortaminda «yoldaşlar» bizleri bırakıp çekip gittiler.

O günden sonra ona güvenim sarsılmışıi. Bu olayı Mustafa’ya anlattığımda oldukça rahatsız oldu. Çünkü o böyle şeylere tahammül etmezdi.Kongre alanına arabayla bir noktaya kadar gittikten sonra yaya olarak yolumuza devam edecektik. Karanlık çökmüştü ve bizler bir tarla içinde yanımızdaki silahlı arkadaşlarla birlikte dinlenmek istedik. Büyük bir ağacın altında çember kurup oturduk. Nezir bu arada yanında oturan bir arkadaşın elindeki «sten» otomatik silahı aldı ve kurcalamaya başladı. Mustafa benim sağimda oturuyordu ve ona «o silahla oynama» dedi ve uzun 30 mermilik jarjörünü silahtan çıkardı.

Nezir benim tam karşımda oturuyordu. Bir ara yerdeki jarjörü silaha taktığını farkettik ama olan oldu; jarjörün en az yarısı boşaldı ve kurşunlar benim sol tarafımı sıyırarak toprağa saplandı. Mustafa atılarak silahı Nezir’in elinden aldı. Hepimiz donup kalmıştık. Az daha kaza kurşunuyla «gitmiş» olacaktım. Konrgre salonuna ulaşıncaya kadar hiç birimiz konuşmadık.

Kongrede içinde Mustafa’nın da yer aldığı yeni bir MK seçildi. Bir kaç ay sonra beni, «Dersim, Elaziğ, Erzincan bölge komitesine» atadılar. 1978 Şubat ayında karlı bir havada Mustafa beni Tunceli’de görmeye gelmişti. Çin Komünist Partisi’nin oluşturduğu «Üç dünya teorisi» hakkında benimle konuşmak istiyordu. Kararını vermeden önce benim görüşümü almaya gelmişti. Bütün gece boyunca konuştuk. Ayrılırken karamsar olduğunu, Ferit’in de tam karar vermediğini bana söyledi ve Ankara’daki tartışmalara katılmamı istedi. Daha sonra kendisini bir daha maalesef göremedim. Yollarımız manasız bir şekilde ayrıldı.

Ama O vefadar bir arkadaşım olarak kaldı.Yıllar sonra, Istanbul’daki 1989‘daki ilk Newroz kutlamasında rahmetli babamdan telefonumu alarak beni aradı. Yeniden, telefonla da olsa buluşmamızdan oldukça mutlu olduk ikimizde. Ondan sonra ilişkimiz hep devam etti. Mustafa, siyasi mücadelesine HEP’in kurucuları arasında yer alarak devam etmek istedi. Ne var ki, bu legal parti PKK’nın istilasınaa uğradı, daha sonrada denetimine girdi. Bunun üzerine O da partiden çekildi ama hep siyasettin içinde kaldı.

Irak Baas rejimi yıkıldıktan sonra, uzun yıllar sonra 2005 senesinde Güney Kürdistan’da buluştuk. Güney’e her gidişimde ona uğrardım ve çokça konuşurduk. Hoş sohbetlerimiz oluyordu. Bazen de eski örgüt yapımıza ve eski «arkadaşlara» ilişkin anlattıklarım onun uykusunu kaçırıyordu. Başka bir yazıda eski »kadrolara» ilişkin konuşmalarımızı da belki bir gün yazarim.

Avrupa’ya gelip misafirim olacakti ve ben onu gidebileceğimiz her yere götürüp gezdirecektim.Bir gün kendisine, eski arkadaşlaıi bir araya getirme hakkında bir öneride bulundum. Şayet bir insiyatif gelişirse bir takim yardımlarda bulunabileceğini söyledi. Yeni bir örgütlenmeye gitmek için değil ama ne yapilabileceğine ilişkin tartışmaların yararlı olabileceği konusunda hem fikir olduk.

Bu meseleyi bir çok defa kendisiyle yeniden konuştum. En son, geçen sene Hewler’de Ekim ayında buluşacaktık. Ne yazik ki, buluşmamızdan bir kaç hafta önce 22 Eylül 2014‘te elim bir şekilde aramızdan ayrıldı. Onun aramızdan fiziki olarak ayrılışı hepimizi derinden üzdü. Heyfa wî camêrî.

«Ev dunya xan û mane,Hinek çûne hinek mane,Ewê manin jî mêvanin»

GeçmiÅŸ siyasi ve örgütsel mücadelemizde onun da emeÄŸi vardır. KAWA’nın geçmiÅŸinde iz bırakan bir arkadaÅŸtır Mustafa Aksakal’ı. O hep anılarımızda yaşıyacaktır.

Cîhê wî bê guman biheÅŸte…

22.09.2015 Mehmet Müfit

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

16 + 3 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla