Mahir Sayın’ın “Erkeği Öldürmek” adlı kitabından alıntılar yaparak, Abdullah Öcalan’ın söylediklerini bir bir eleştireceğimi geçenlerde yazmıştım. Bu yazı dizisinin girizgâhı sayılacak o giriş yazısını okumak isteyenler Google’dan “Başkan ‘Erkeği öldürdü’ ama…” başlıklı yazıya göz atabilirler.
Mahir Sayın şu şekilde başlamış kitabına:
Güzelce düzenlenmiş bir bahçede, kayısı ağaçlarının altında birilerinin “bölücü eşkıyanın başı, birilerinin anidemokratik, gaddar vb.” diye nitelediği, başka birilerinin ise belki canından çok sevdiği, “öl!” dese ölecekleri, yetmişindeki yaşıların elini öpmesine izin vermemek için onlarla boğuşmak zorunda kaldığına tanık olduğum Abdullah Öcalan’la hemen hemen 18 yıl sonra karşı karşıya oturuyoruz.
Ve kitabın üçüncü sayfasında, “Görüşmeler herkese açık bir biçimde cereyan etti ve ben bunlarda hiçbir şeyi değiştirmeyip, oldukları gibi aktardım” diyor.
Güzel…
Alıntılayacağım sözlere kimse “çarpıtma” demesin diye, bu notu da buraya iliştirmek istedim.
Mahir Sayın şöyle yazmış:
Mahir Sayın: Abdullah Öcalan’ın kanımca en anlaşılmayan ve bilinmesi gereken özelliği tartışmaya açık, bunun için muhatap arayan ve karşısında söylenenler üzerinde düşünerek yanıt veren bir insan oluşu (s.8)
“Allah iyiliğinizi versin Mahir Bey” dememek işten değil. Mahir Bey hangi tecrübelere dayanarak bu sözleri sarf etti acaba? Öcalan için “Tartışmaya açık” demek, Öcalan’ın kendisine hakaret gibi. Misafire karşı kibarlık seramonisinden mütevellit “tartışmaya açık” tesbiti talihsiz olmuş. Keşke Pkk arşivinde bulunan bazı dialogları okumuş olsaydı, veya Öcalan’ın kameraya kaydedilmiş kimi görüntülerine göz gezdirseydi de öyle yazsaydı kitabını.
ŞEMDİN SAKIK’A GÖRE DURUM
Kitabın 18. Sayfasında bir dipnotta Mahir Sayın, Şemdin Sakık’ın savaşın durumuyla ilgili bir tespitine yer vermiş ki, benim hoşuma gitti, belki sizin de hoşunuza gider düşüncesiyle paylaşıyorum. (Eleştirmek için değil) Şöyle yazmış Mahir Sayın:
Gerilla komutanlarından Şemdin Sakık savaşın durumuyla ilgili şöyle ilginç bir örnek anlattı: Kirpiyle yılanın savaşını biliyor musun? Kirpi yılana arkasından yaklaşabilirse kuyruğuna bir vurur. Yılan hızla dönüp kirpiyi ısırmaya kalkınca dikenlerine batar ve kirpiye yem olur. Yılan da kirpiyi ancak arka ayağından sokabilir. Bazen tesadüf tam kafa kafaya gelirler. Bu durumda her ikisi de bilir ki, dönüp gitmeye kalkışan hayatını kaybeder. Öylece kalakalırlar. Biz şimdi TC ordusuyla böyle bir konuma ulaştık. Buraya gelmek bizim için başarıdır ama bu durumda kalmak bizim değil, TC’nin işine geliyor. Bu sayede devleti yönetip gidiyor bir kesim.
Şemdin Sakık’ın o dönem hâlâ Pkk saflarında yer aldığını söylemekle iktifa edip geçiyorum.
ELİNE HİÇ SİLAH ALMAYAN GERİLLA LİDERİ
Öcalan’ın sözleriyle devam edelim, 44. Sayfada şunları diyor:
Politik mücadele askeri mücadeleden daha zor, ben burada ağırlıklı olarak politik mücadele yaptım. Elimde hiç silah yok, hiçbir eyleme girmiş değilim, bu ne demektir? Politik mücadele demektir özünde. Ama çok zordur. Herkes bizde politik mücadeleden kaçıyor. (s. 44)
Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin lütfen: Bu sözler neyin nesi? Hakikatle bağı nedir?
Bu sözleri okuyanlar sanırlar ki, tüm Pkk kadroları, hepsi bir an önce eline kaleşnikof almak isteyen silah sevdalısı psikopatlar; bir an evvel asker olmak isteyen şiddet delisi güruhlar.
Ve sanırsınız ki Öcalan da bu manzaraya isyan ediyor ve diyor ki “Beyler, her şey silah değil, bize politika üretecek, politik mücadele verecek adam da lazım, siz elinizi taşın altına koymadığınız için, işin kolayına kaçıp dağa, savaşmaya gittiğiniz için, işin zor kısmını ben yalnız üstlenmiş durumdayım, asıl zor olanı ben yapıyorum”
Bu, Suriye’nin başkentine demir atıp, kendisine göre bir düzen kurmuş, savaşı çook uzaklardan seyreden adamın Suriyedeki rahatını kamufle etme çabasıdır. Olası bir eleştiriye karşı önceden gardını alma, ya da olası bir eleştiriyi, ağızdan çıkar çıkmaz mahkûm etme çabası. Hani olur da biri cüret edip derse ki, “ya hu başkanım, bu savaş öyle Suriye’den yönetilemez, bir günlük de olsa gel, hele sen ordunun başına geç, silahlı bir iki eylemi yönet, biz de Suriye’de senin o zor dediğini yapalım!”
Öcalan’ın “politik mücadeleden kaçıyorlar” sözleri bana ayrıca Çetin Güngör, Enver Ata, Mehmet Şener, Resul Altunok, Saime Aşkın vd. isimleri hatırlattı. Bunlar politik mücadele için bu yola baş koymamışlar mıydı? Ee ne oldu pekii bu insanlara? Hepsi senin kuşkucu kişiliğinin, gördüğün halüsinasyonların kurbanı olmadılar mı? “Koltuğum gider, olanaklarımı elimden alırlar, ben o zaman ne yaparım” korkusuyla bu insanları ortadan kaldırmadın mı? Politik mücadele vermek isteyen kim kaldı ki yanında senin? Her kesin sus pus olduğu bir dünya yarattın ve en yakınındaki Cemil Bayıklar, Duran Kalkanlar, A. Haydar Kaytanlar senin her dediğine itirazsız “doğrudur başkanım” diyen birer kör militana dönüştüler.
HER KESLE İLİŞKİYE GEÇEBİLİR
Devam ediyorum. Sayfa 48’de şu satırları not etmişim:
Ben de eskiden dar, sığdım. Ama tecrübe bana gösterdi. Bu konuda açık itiraf etmeliyim. Aklım almıyordu bir türlü, geniş düşünmeyi ve çok esnek hareket etmeyi. Ama şu anda benim gelişen tecrübem, Amerika’dan tut genelkurmaya kadar gerektiğinde her kesle ilişkiye geçebilirim, hatta MİT elemanlarıyla. (s.48)
Evet Sayın Öcalan, siz her kesle, her kurumla ilişkiye geçebilirsiniz. (MİT’le de) Siz öyle diyorsanız bize susmak düşer. Olur da Kemal Burkay devletle görüşürse, ya da başka bir Kürt örgütünün lideri Türkiye’den birileriyle temas kurarsa, “işte o dünyanın en alçak kişisidir” Varsa yoksa sizsiniz; bir tek sizin görüşmeleriniz helaldir.
İnsan soramadan edemiyor: Neden siz görüşebilirsiniz de diğer Kürt hareketlerinden birileri devletle bir araya geldiklerinde yerin dibine sokulup “alçak” ilan edilir ve hevaller koro halinde küfürler ederler?
BİZİM ÖRGÜTTE İKİNCİ ADAMLIĞA GELENLER…
Bir başka alıntı… Diyor ki Abdullah Öcalan:
Bizim örgütte dahil ikinci adamlığa gelenler benden kurtulmak için her türlü provokasyonu da yapar. Ben bunu doğal karşılıyorum. Ama gerçekçi olmadığını söylüyorum. Zarar göreceklerini söylüyorum sadece. Benim politikadaki yeteneğim ortada. Örgütlenmedeki yeteneğim ortda. Ve bana karşı olanların durumu da ortada; halk nezdindeki yerim ortada. Bu inkara gelmez. Saygılı olmak gerekir artık gerçeklere. (s.48)
Bu nasıl bir örgüttür ki, senin seçtiğin- ikinci adam yaptığın kişi senden kurtulmak için her türlü provokasyonu yapıyor?
Öcalan’ın algı dünyası, kabul etmek gerekir ki hastalık derecesinde kuşkucu, gerçeklerle bağı kopuk, her an kendisinin ayağını kaydırmaya hazır, pusuda bekleyenlerin cirit attığı bir dünya. Ona göre her kes potansiyel tehlike, her kes potansiyel hain.
1992 yılında gazeteci Mehmed Ali Birand’ın kendisiyle yaptığı röportajda, şu ilginç dialog Pkk’de alternatif isimlere, arayışlara hayat hakkı olmadığının kanıtıdır:
M.A.Birand: Ama sizin konumunuz da çok harika bir konum değil. Gerilla içinde probleminiz var, parti içinde muhalefetiniz var, yani sizin de sorunlarınız var
Öcalan: var, vaaar, fakat bağlayıcı olabiliyorum.
M.A.Birand: Ama daha da öteye… Bugün siz zayıf durumdasınız. Bir taraftan asker…
Öcalan: (Birand’ın sözünü keserek ve kendinden emin kasılarak ve gülerek) ; Çoğu kişi denedi karşı çıkmaya. Çoook kişi denedi. Ve hepsi diş de geçirebilir. Objektif olarak diş geçirenler daha fazladır. Fakat hiçbirisinin gücü yetmiyor.
Burdaki sözlerle Mahir Sayın’a söylenenler aynı sakat psikolojinin ürünü. Öcalan ve kuşkuları-komploları. Gerçekler onun prizmasında takla atıyor, bambaşka bir şekle bürünüyor. Ona göre çoğu kişi onun yerine göz dikti ama güçleri yetmedi.
Sayın Serok!
Örgüt içinde az biraz sivrilen her kim ise, o mutlaka size göre bir halt işler. Her türlü pisliği yapar. Kitap boyunca olaylara yaklaşımınız olsun, bu kitaptan bağımsız söylemleriniz olsun, İmralı’da yıllardır söyledikleriniz olsun, söylediğiniz her şey bu ruh haletinin sakat tezahürleri. İmralı’da da yıllardır o çarpık zihninizle zavallı Kürt halkına benzer masallar uyduruyorsunuz.
“Hükümeti götürüyorlardı, ben engel oldum, Akp’yi ben kurtardım” safsatası da yine sizin o çarpık zihin dünyanızla ilgili. Bir sizin gerçekleriniz var, bir de dünyanın gördüğü, algıladığı gerçekler. Bir ruh hekimine görünmeniz gerektiğini kim bir gün size söyleyebilecek acaba? Kim kral çıplak diyecek? Kim “Serok’un geçmişe dayanan köklü psikolojik sorunları var” tespitini yüksek sesle dillendirecek? (DEVAM EDECEK)
Cem Canpınar