Vengma / Kasaphane ve marangoz dükkanı açmadılar. Bir kitabevi açtılar ve iki kuşağı şekillendirdiler. 1968 kuşağı, 1971 kuşağı onların onların şekillendirdiği kuşaklardı. İlhan ve Müzaffer Erdost’tan söz ediyoruz. Anılarının önünde saygıyla eğiliyor ve içe dokunan bu yazıyı yayınlıyoruz:
Alaz Erdost / Canım amcacığım, Sabah ablam aradı. Amcam kusuyormuş, iyi değilmiş, yanına gidelim dedi. Hazırlandım, çıkıp ablamı aldım. Sana geldiğimizde biraz solgundun. İşten güçten bahsettik. Bize mutfağa gidip bir şeyler yememizi söyledin her zamanki gibi.
Suları doktordan randevu almıştı, iki buçukta gidecektik. Sen koltukta yatıyordun. Uyuyakaldın sonra. Vahap Amca da geldi, beşimiz gittik hastaneye. Seni orada bıraktık, dördümüz döndük. Evdeyken de oraya giderken de seni almadan döneceğimizi hiç düşünmemiştim.
Ben bugüne kadar bir kez olsun sensiz kalacağım bir gün düşünmemişim. İlkokuldayken okul çıkışı sen alırdın beni. Bahçe kapısında seni, gülen yüzünü, babama benzeyen kalın kara bıyıklarını ve dağ gibi duruşunu her gördüğümde içim huzurla dolar, yanına koşardım.
Binbir şımarıklık yapar, istediğim her şeyi aldırırdım. Kitabevine gelirdik, bir şeyler yerdik. Ablam da gelirdi sonra. Arka odada bize bir masa yapmıştın. Ödevlerimizi yapardık. Ben bazen kaytarırdım. Sen gülerdin. Ben senin bizden vazgeçeceğini hiç düşünmemişim.
İlk adımımızı attığımızda, ağzımızdan çıkan ilk sözcükte, sizin evde kitaplar arasında, yaptığın salataların enfes tadında, okul harçlığımızda, mezun olduğumuzda, önemli bir karar vermemiz gerektiği anda, mutlu bir haber aldığımızda, 7 Kasım’da babamın mezarının başında, Barışta ile şarap içmeye gitmeden önce, kitabevinde bir öğle rakısında, Eryaman’da bahçede, kitap kokusunda, en çok kitap kokusunda hatta, her anımızda sen vardın.
Seni Karşıyaka’da toprağa verip kitabevine geçmeden babama uğradık. Sonra dönüş yolunda geç mi kaldık, seni kızdırdık mı diye kaygılandık. Biz sensiz bir kitabevi hiç bilmemişiz.
Benim sana soracaklarım var amca. Seni uğurlamaya gelen bir sürü kişi oldu, gördün değil mi? Bir abi geldi dün yanıma, tanıyamadım kimsiniz der gibi yüzüne baktım. “Ben halkım, Muzaffer Abi’ye teşekkür etmeye geldim” dedi. Elini sıktığım, sıkı sıkı sarıldığım tanıdık tanımadık yüzlerce kişinin sana selamı var. Duydun değil mi? Oradayken burası duyulur muymuş? Buluşulan bir yer var mıymış? Barışta bizi özlemiş mi? Peki babama kavuştun mu cidden?
Amca, benim babam İlhan mı Muzaffer mi? Ben bir insanın babası kaç kere ölür bilemedim.
Bizi kolsuz kanatsız, babasız bırakıp gittiniz. Biz sizsiz, kimsesiz, ama bıraktığınız onurlu soyadıyla başımız dik. Nefes aldıkça bizimlesiniz.” Artık hangi kuş gibi çığlık çığlığa Hangi yaralı at gibi bayırlardan aşağı Hangi nehir gibi taşkınlarla…
Nereye koşsam Nereye koşsam Nereye koşsam Yangınındır sarıldığım Alazındır göğe göçen
(Alaz Erdost’un yazısı, 27/2/2020)