Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

CELAL TALABANİ İLE İLK KARŞILAŞMAM….

Günümüzden  tam 36 yıl önce, on iki eylül askeri darbesinin ardından bir yıl sonra, birer kılıç artığı olarak kala kala 12 kişi kalmıştık Mam Celal’ın yanına yetiştiğimizde.

Durumumuz, görüntümüz ve moralimiz alabildiğine kötü bir durumdaydı. Filistinde, kamplarında kaldığımız  Filistinli örgüt tarafından afaroz edilmiştik.  Nedeni şuydu: Bir gün Filistinli kamp komutanlarından biri yanımıza geldi ve bizden onlarla birlikte İsrail ile savaşmamızı istedi. Kabul etmedik. Kabul etmek istemeyişimiz İsrail’i dost falan gördüğümüzden değildi. Bizim başka bir amacımız vardı. Ülkemize dönmek ve orada sömürgeciliğe karşı mücadeleyi kaldığımız yerden devam ettirmek istiyorduk. Bunu engelleyebilecek her türlü öneriye kapalıydık. Verdiğimiz cevaptan sonra, Filistinlilerin yanında kalma şansımız ortadan kalktı. İran yanlısı islamcı bir Kürt örgütü aracılığıyla, önce Tahran’a sonra da Mam Celal’ın ana kampının bulunduğu bugün ki, Ranya şehrinin kuzeydoğusunda resmi Irak ve İran sınırlarının birleştiği yüksek dağlara geldik.

İsa’nın geride bıraktığı havarileri gibi yapayanlızdık. Bizim yanlızlığımızın İsa’nın havarilerinden bir farkı vardı. İsa, inançları nedeniyle çarmıha gerilmiş, hiç bir korkaklık belirtisi veya pişmanlık göstermeden ölüme yürümüştü. İsa öldüğünde ona inanan insan sayısı oniki kişiydi. İçlerinden sadece biri ona ihanet etmişti. İsanın ölüme tek başına gidişinden bu yana geçen sürede ise, ona inanan milyarlarca insan var.

Bizim İsa’larımız ise, biz oniki inanç adamını o dağlarda, parasız, silahsız, pusatsız, aç, bilaç kaderimizle başbaşa bırakmış, ordan burdan edindikleri pasaportlarla hiç bir sorumluluk duymadan Avrupa’ya tüymüşlerdi. Bu tüymüş vatandaşların arkasında ise, 36 yıl sonra tek bir inanan yok.

Bir arkadaşta ki paradan ancak bir çuval un, bir çuval mercimek almış, dağlardan topladığımız tırşıkla , mercimeği kaynaştırıp yağsız, tuzsuz bir çorba içerek yaşamaya çalışmıştık. En kötüsü de, o dağlarda silahsız olmaktı. En çok dokunanı oydu. Bunları şikayet etmek için yazmıyorum. Kendime ait bu türden anıları hiç yazmadım. Yazının odağında olmak hoşuma giden bir şey değil çünkü. Fakat bazen bilinsin istiyorum, bunlar bir dönemin tarihi vesikaları, önemli şeyler.

Durum bizler için hiç iç açıcı görünmüyordu. Tahran’da kalan sorumlumuzdan haber bekliyorduk. O bizi buraya yollamıştı. Biz onu, “İşleri düzenleyip gelecek, sorunlarımız çözülecek, burada askeri bir kampımız olacak, diğer arkadaşlarımızı da buraya getireceğiz ve eğitimini tamamlayan arkadaşlar ülkeye mücadeleye dönecekler“ umuduyla beklerken, meğer o çoktan bir pasaport edinip Avrupa’nın yolunu tutmuş, bizleri kaderimizle başbaşa bırakmıştı.

Günlerden bir gün, öylece beklerken, Aşağıdaki patika yoldan bir grubun bize doğru geldiğini gördük. 

Grup 7-8 kişiden oluşuyordu. En öndeki Mam Celal’di. Grubun içinde Avrupalı ( İsveçli)  olduğu söylenen bir bayan vardı gerisini tanımıyorduk. Peşmerge kiyafetleri içinde Mam Celal hepimizi dostça kucaklamış, tek tek hatırımızı sormuştu. Bize bir ihtiyacımızın olup olmadığını sormuş, “hiç bir şeyimiz yok“ diyememiş sadece  “ Silahımız yok“ demiştik. Mam Celal’i bu ilk ve son görüşümdü. O yanımızdan ayrıldıktan kısa  bir müddet sonra, ona bağlı peşmergeler henüz açılmamış sandıklar içinde Kalaşnikovlar, peşmerge kiyafetleri, yiyecekler ve bir miktar para getirmişlerdi. Nasıl sevinip mutlu olmuştuk anlatamam. Üstelik Mam Celal bunları yaparken, biz o zamanki ideolojik yaklaşımımızla ona ve örgütüne karşı, I-KDP’ye yakındık. Onu ve partisini Sosyal Emperyalist olarak gördüğümüz Sovyetler Birliğine yakınlığı nedeniyle, revizyonist bir örgüt olarak görüyorduk.

Mam Celal 70 li yıllardan sonra Kürt siyasetinin içinde veya yakınında olan herkesin bir biçimde ilgi alanında oldu. O sadece Kürtlerin siyasal gündeminde olan birisi değildi. Onunla ilgili çok daha farklı, renkli anlatılar vardı. Onun adına fıkralar, hikayeler düzenlenmiş, şarkılar söylenmişti. Düşmanları bile, onun isminin geçtiği yerde ondan, yumuşak yüz hatları ve gülümseyerek bahsederlerdi. Okuduğum bir çok anı kitabında böyle olduğuna rastladım. O, kendi partisinden ayrılan Goran grubuna, örgütlerini rahat kurabilsinler ve propaganda yapabilsinler diye önemli bir miktarda para yardımında bulunacak kadar demokrasiyi içselleştirmiş bir liderdi. Onun gibi liderleri sadece bir partilerle sınırlamak doğru değildir, onlar ulusa aittir, ulusun ruhunun ve iradesinin yansımasıdırlar. Onun yaşamından öğrenilecek çok şey var. Umarım yaşamını Kürt ulusunun özgürlüğü için vakfetmiş bu önderin, engin hoşgörüsü, demokratik değerlere ve hukuka bağlılığı herkes için örnek alıncak bir siyaset biçimi olur. Ruhu şad olsun.

Mam Celal ile ilgili anlatılan bir anı ile bitireyim..

Güney Kürdistan’da eşyalara, tanınmış insanların ismini takmak gibi bir alışkanlık vardır. Örneğin, lüks bir cip modeline adı, eski ABD başkanı Bill Clinton’la aşk macerasına karışan Monica Lewinsky  adlı bayanın ön adı verilmişti. O Cip’in adını herkes 

„Monika“ diye çağırırdı.  Günlerden bir gün Güney Kürdistanlı bayan bir şarkıcı Mam Celal’in yanına gelir ve isminin bir arabaya verildiğini bundan rahatsızlık duyduğunu ve bunun yasaklanmasını ister. Mam Celal şarkıcı bayana gülümser „Hadi sen yine  şanslısın, senin ismini lüks bir arabaya takmışlar, ya ben ne yapayım! Benim ismimi ise en demode, en hurda  bir el Telefonuna takmışlar“ der.

Murat DaÄŸdelen

12.10.2017 / Almanya

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

fifteen − five =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla