VAHŞET DÖNEMİNDE BİR ZİYARET GÜNÜ ve O ÇIĞLIĞIN BEDELİ!
Zeynep Hüsniye Kıllı
Fatma, Diyarbakir’da matematik öğretmenidir. O zaman günlerinin bir anında gözaltına alınır. Artık o da PKK davasında tutuklu bir kadındır. Kadınlar koğuşunda en kıdemlilerimizden. Ağırbaşlı, az konuşan, hüzünlü bir kadın.
Söylentilere göre, kendisi içerdeyken eşi öldürülmüş. Koğuşun en iyi gözlemcisi, her şeyi dikkatle gözler ve olasılıklara karşı daima hazır dururdu. Yaşça da, Duriye teyzeden sonra en yaşlımızdı. Anımsadığım kadarıyla 24-25 yaşlarında vardı.
Koğuşta öne çıkmışlarla fazla yıldızı barışmaz, zaman zaman onların taklidini yapar, bizi güldürürdü. Kendisi ise ciddiyetini hep korur, her kesin kıkırdamasına karşın o hafifçe gülümsemekle yetinirdi.
Özellikle halktan kişilerle, gençler ve çocuk denecek yastaki tutuklularla arası çok iyi idi. Çocuk denilebilir yaştaki kızlar, Fatma’ya saygıda kusur etmezdi. Fatma’da işkencelerden fırsat bulunca, onalara anne şefkatiyle yaklaşır, sever, moral desteği sağlayan öğütler verirdi. Korkmamalarını, sbu günlerin biteceğini söylerdi.
Mardin’li Meryem, çok zeki olmasına karşın bedenen sorunlu, okuma yazması yok, türkçe bilmezdi. Fakat geleneklerine, partisine ölümüne bağlı asi bir Kürt kızıydı. Aynı bağlılığı Fatmaya’da gösterirdi. Meryem, koğuşa geldiğinde topuklarına kadar uzanan kömür karası gür saçları vardı. Saçları hepimizin saçları gibi zorla kesildiğinde günlerce ağlamıştı, adeta günlerce yas tutmuştu.
Bimezdim; meğer “namus sorunu” yaşayan kadınların saçları kesilirmiş! Bunu ilk kez orda öğrenmiştim. Anladım ki, Meryem lacivert karası güzel saçlarına değil, uğradığı dehşetli hakarete ağlarmış!..
Fatma’nın sağlığı çok iyi olmamasına rağmen hiç kimseye bunu hisettirmez, sıkı giyinir, başına sıkıca kalın bir kefiye sarardı.
Fatma’nın sorgulamada sağlam bir duruş sergilemiş, Duriye teyze bunu övgü dolu bir gururla anlatırdı.
Fatma’nın ziyaretçileri fazla gelmezdi. “Dörtler”in direnişi , hücrelerdeki ölüm oruçları döneminde bir ziyaret günü, gardiyan ziyaretçisi gelelerin isimlerini okurken Fatma’nın da adını okundu. Ziyaretçisi gelen herkes gibi Fatma’da en güzel giysilerini giydi, saçlarını taradı, kefyesini düzgünce bağladı, kendisini görüşe hazırladı.
Koğuştaki herkesin gözleri Fatma’nın uzerine yöneldi. Kimisi iltifatkar sözler etti, herşeyin kendisine çok yakıştığını söyledi. Gardiyan ve beraberinde birkaç asker tekrardan gelip ziyaretçileri gelenleri tek sıra halinde dizdi ve “göz aydınlığı” dayağından geçirdi.
Ellerindeki sopa ve tahta parçaları ile döverken, bir yandan da ağıza alınmayacak küfürler savurdular ve tek sıra halinde “uygun adım marş” eşliğinde koğuştan alıp götürdüler.
Koğuşta kalan bizler sabırsızlık ve heyecanla ziyarete gidelerin tekrar koğuşa dönüşlerini bekliyoruz. O tarihlerde ziyaret en fazla bir dakika kadar sürerdi. Çoğu zaman görüşçülerle tek sözcük konuşulmadan “ziyaret bitti!” düdüğü çalar, tutuklular koğuşlara geri götürülürdü.
Görüş bir dakika kadar sürerdi, ama koğuşa dönüş saatler alırdı. Görüş kabinlerinde ve koridorlarda saatlerce süren sözlü ve fiziki işkence yapılırdı. Hatta kimimiz, içinde özel işkence aletleri bulunan işkence odasında alınıp “teknik” işkencelere de tabi tutulurduk. Tüm cezaevinin dış dünyayla, dış dünyanın bizimle ilişkisi yok/kesikti. Ziyaretçiler, ziyaret kabinin öbür tarafında, tutuklular ziyaret kabinin iç tarafında birbirlerini görmeye çalışır, zaman zaman birbirlerini görmedikleri de olurdu, zira kabinlerin içi karanlıktı, ışıklandırma yoktu.
Ziyaret günleri zaiyatsiz geçmezdi, bahaneler çoktu, herkes bir gerekçeyle hırpalanarak dönerdi .
Bu sefer farklıydı; Fatma kabine girer girmez, ziyaretine gelene yıldırım hızıyla “bizi içerde öldürüyorlar, dışarıda birşeyler yapın!” deyiverir. Görüş yerinde “aykırı konuşmaları” gözetlemekle görevli gardiyanlar şok içinde kalır ve öfkeyle Fatma’ya çullanırlar, derdest edip hemen koridora sürüklerler ve vahşice dövmeye başlarlar!
Fatma ile birlikte ziyarete gidenler tekrar koğuşa döndüler ama hiçbirinin ağzını bıçak açmıyor; Fatma aralarında yok!.. Koğuş kapısı, aşağı koridor kapısı kapanıp, gardiyanın gittiğinden emin olunca, üst ranzalara çıkan arkadaşlar sırtlarını mazgallara dayayıp kapatınca, ziyaretten dönen bir arkadaş, ”Fatma’yı döve döve öldürdüler” deyip ağlamaya başladı!
Hepimiz donup kaldık! Ziyarete gidenlerin yüzlerinde gözlerimiz, dudaklarının arasından çıkacak yeni sözcükler bekliyoruz. Dehşetle birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Ortalığa kahırlı bir sessizlik çöküyor, kimsede çıt yok…
O ara Bezar, “yeter artık ne zamana kadar bekleyeceğiz öldürülmeyi, birşeyler yapmalıyız” deyip, yatağının uzerine çıkıp yüzünü elleri arasında söylenmeye devam etti: ”Size söylüyorum, daha ne kadar bekliyeceğiz!”
Herkes suskun, ne yapmamız gerektiğini düşünüp duruyoruz, bir çıkış bulamamanın çaresizliği hakim. Herkes birilerinin ağzından dökülecek kelimelere odaklanmış, fakat kimseden çıt çıkmıyor.
Na kadar zaman geçti bilmiyorum, demir kapı, açılıp kapanma seseleri geldi! Hepimiz pür dikkat bu seslere odaklanmışız…
Kadınlar koğuşunun gardiyanı koğuş kapısının mazgalını açınca koğuş başkanı “Dikkat” çekti ve hepimiz “sayım düzeni”ne geçtik. Gardiyan kapıyı açıp içeri girdi, ve içimizden dört iri yarı bayanı seçip, yanına alıp götürdü. Kulaklarımız, demir kapıların açılıp kapanmasında, anahtar seslerinde şimdi.
Yan koğuşlarda, kadınlar koğuşuna bitişik “sinama salon”nunda feryadlar, bağırıp çağırmalar,yeri göğü inletiyor! En köşedeki ranzada biri, plastik bardağı ters çevirip bir tarafını duvara, arka tarafına kulağını dayayıp olan biteni anlamaya çalışıyordu. Üst ranzalara çıkıp sırtlarını gözetleme mazgallarına dayamış, askerlerin bizi mazgallardan gözetlemelerini engelliyor arkadaşlar.
Endişeli beklemedeyiz, zaman geçmek bilmiyor, sanki hayatımızın en uzun bekleyişlerinden birin yaşıyoruz.
Yine kilitler açıldı, kapılar açılıp kapandı, bizim koğuşa doğu bir hareketliliğin olduğu kesin. Neticede bizim koğuşun mazgalı açıldı. Yine “dikkat” çekildi, sayım düzenine geçtik, bekledik. Kadınlar koğuşunun kapısı büyük bir gürültüyle açıldı, dört kadın Fatma’nın kollarından ve ayaklarında tutmuş halde koğuşa girdiler!
Fatma korkunç halde, ağzında yüzünde kanlar kurumuş, bazı yerlerinden hala kan akıyor, saçı başı darmadağın, elbiseleri yırtılmış …!
Fatma’yı kapıya en yakın ranzanın alt katına yatırıp onlar da sayıma geçtiler………!
Fatma matematik öğretmeni ya, hiç bir matematik hesabına sığmayan cüretkar tavrı şimdilik “ucuz atlatılmış” sayılırdı. Yaşıyor ya, daha ne isteyebiliriz. O akşam herkes onur duygusu içinde yataklarına çekildi ve huzurlu bir uykuya daldı…