Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Diyarbakırda Sokak Kavgası!


Vengma / Diyarbakır’da Valilik ile Belediye arasında bir sokak kavgası başlamak üzeredir. Bu kez tanklı, toplu, tüfekli kavga değil. Anlayışlar ve Kültürler kavgasıdır. AKP Hükümeti Arap işgali döneminde Diyarbakır’ı işgal eden bir Arap komutanın adını bir sokağa vermişti. HDP belediyesi ise, sokağın adını değiştirerek Diyarbakırlı bir doktorun adını sokağa uygun bulmuştu. AKP Valisi gücünü kullanarak buna müsaade etmemişti. Gerekçesi şuydu: Doktor İlhan Diken doktorken, bir aralar “bir teröristi” i tedavi etmiş! Yaralı “teristlerin” bizzat doktorlar tarafında öldürüldüğü bir ülkede İlhan Diken’in Hipokrat yeminine uygun davranması, karşısında Türk hükümeti ve Türk basını kendi utanmaz yüzünü örtmek için bir arap şalını kullanmak istiyor diyoruz, bu konuyla ilgili paket bir haberi yayınlıyoruz:

Ayziz Yağan / İyaz bin Ganem’e karşı İlhan Diken!
Diyarbakır Büyükşehir Belediye meclisi, 19 Temmuz günü Dicle Üniversitesine yakın bir caddenin ‘İyaz bin Ganem’ olan ismini ‘Dr. İlhan Diken’ olarak değiştiriyor. Sokak kayyım zamanında açılıyor ve isim de o dönemde belirleniyor.

Valilik, “PKK/KCK’den hapis cezası almış İlhan Diken’in adı sokağa verilemez!” diyerek karara itiraz ediyor (https://www.aa.com.tr/…/hdpli-belediyeden-caddeye-t…/1532941). Belediye meclisi valiliğin itirazına rağmen alınan kararı uyguluyor ve sokak girişine Dr. İlhan Diken yazan levhalar asılıyor. Bunun üzerine valilik yetkilileri sokağa giderek Dr. İlhan Diken yazan levhayı söküp yeniden İyaz bin Ganem levhasını asıyor.

İyaz bin Ganem Diyarbakır’ı fetheden bir komutan, bir sahabe (https://islamansiklopedisi.org.tr/iyaz-b-ganm). Diyarbakır’ın ücra sayılabilecek bir bölgesindeki bir sokağa adı verilen İyaz bin Ganem’in ismi ve yaşam öyküsü de meclis sayesinde kentte ve kent dışında daha çok bilinir ve sahiplenilir hale geldi. Dahası, Diyarbakır’da alınan kararın ve ardından yaşanan tartışmaların dünyanın konuya ilgili geri kalanınca da dikkatle izlenme ihtimali vardır.

Valilik mevzuat hükümlerini dayanak göstererek isme itiraz ederken; İyaz bin Ganem adına duyarlı kesim yeni isme değil, İyaz bin Ganem isminin değiştirilmesine itiraz ediyor. Sonuçta, farklı nedenlerle de olsa her iki itiraz paralel ilerliyor. Ayrıca, AKP, HÜDA PAR, MHP ve Saadet Partisi Diyarbakır il başkanları meclis kararına olan memnuniyetsizliklerini hemen hemen benzer tonda dile getirdiler (http://www.gunes.com/…/hdpli-belediyeden-caddeye-teror-sucl…).

Bulvar, cadde, park ve sokaklara herkesi memnun edecek isimler verilmesi Diyarbakır’ı ekonomik, güvenlik, sağlık ve eğitim açısından yaşanır bir kent haline getirmeye yeter mi? Ya da, Diyarbakır modern, huzurlu, geliri yüksek ve gelir dağılımı dengeli bir kent olsaydı ama sokak, cadde ve bulvarlar isim ile değil de rakamlarla belirlenseydi kimin umurunda olurdu?

Bunların dışında, Belediye meclisinin aldığı kararın son cümlesi ise şöyle: “Ak Parti Grubunun muhalefetiyle yapılan işaretle oylama neticesinde; Meclis bileşimine katılan 62 üyenin oyu ile teklifin kabulüne karar verildi.” Bir kararda ‘Ak Parti Grubu’ ifadesini kullanmak ne derecede uygundur? Tutanağa o şekilde geçilmesine “Ak Parti Grubu’ neden itiraz etmemiştir? ‘Ak Parti Grubu’ demek yerine muhalefet eden üye sayısını belirtmek daha yerinde olmaz mıydı? Bir mecliste yer alan üyeler ait oldukları partinin ideolojisini, çelişkilerini mi temsil ediyorlar, yoksa toplumun her kesiminin yararını mı gözetiyorlar? Meclis üyeleri parti ve partililerinin çıkarları için mi seçildi, yoksa el birliği ile kente hizmet için mi?

Bir sokağın ismini değiştirmek için elbette meclis tartışabilir ancak tartışılan isimlerin toplumun kesimleri içinde bir temsiliyeti varsa dikkatli olmak gerekir. Diken’in adı yeni açılmış bir sokağa verilebilirdi, bu durumda valiliğin itirazı yine isme olabilirdi. Ancak bununla sınırlı kalınmadı ve meclisin aldığı karar toplumumuzun bir kesimini şaşırttı, üzdü. Dahası, bu karar toplumumuzun bir kesminin yerel yönetime karşı güvensizliğine, kendini güvende hissetmemesine de neden olmuş olabilir. Toplumun huzura, barışa ihtiyacı var. Yereli yönetmek demek tüm hassasiyetlere saygıyı ve önceliği gerektirir.

Bir sahabenin adı ile Dr. İlhan Diken adının karşı karşıya getirilmesi, bu iki ismin temsil ettiği kesimleri belirginleştirme niyetli olabilir; toplumdaki kamplaşmayı artırma ve kutuplaştırmayı tamamen ayrıştırmaya da yol açabilir. Dr. İlhan Diken adının etrafında böyle bir tartışma başlatılması bir heyecanın sonucu olmasa gerek. Yerel yöneticiler sağduyulu ve öngörülü olmak zorundadır. Bu tür uygulamaların bize iyilik değil yıkım getirdiğine çokça şahit olduk.

Meclisin Dr. İlhan Diken ve İyaz bin Ganem adlarına uygun olmayan kararını tekrar değerlendirmesi yerinde olacaktır. Diyarbakır’ın ‘hizmet değil temsiliyet’ izleri taşıyan bu tür uygulamalara değil, kentimizin refahını ve huzurunu artıracak kararlara ihtiyacı olduğunu ısrarla vurgulamaktan vaz geçmemek gerekiyor. Öncelik, Diyarbakır’ın yaşanılabilir bir kent haline getirilmesi olmalıdır.

İLHAN DİKEN KİMDİR?

Eski Diyarbakır Tabip Odası Başkanı doktor İlhan Diken hayatını kaybetti.

Kayapınar ilçesindeki evinin bahçesini sularken kalp krizi geçiren Diken, cuma günü Yeniköy Mezarlığı’nda toprağa verildi.

bianet yazarı Şeyhmus Diken, “Hayatı boyunca ne hipokrat yeminini, ne de siyasi yeminini bozdu” diye anlattı kardeşini.

1960’ta Diyarbakır’da doğan İlhan Diken, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuydu. Diyarbakır Tabip Odası Başkanlığı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi meclis üyeliği yapmıştı. Bir gerillayı tedavi ettiği için 3 yıl 9 ay hapis yatmıştı.

“Gerillayı tedavi ettiği için 3 yıl yattı”

Kardeşi Şeyhmus Diken, kardeşini şöyle anlattı:

“İlhan lise öğrencisi olduğu dönemden bugüne kadar örgütlü mücadeleye inanmış biriydi. Lisder öğrencisiyken Mahir Çayan’ın çizgisine ilgi duyardı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde de bu ilgisi devam etti. Doktor olduktan sonra da Kürdistan’da 1980’li yıllarda Kürt siyasal özgürlük mücadelesinin neferi oldu.

“1990’lı yıllarda bir yaralı gerillayı tedaviden 3 yıl 9 ay hapis yattı. Cezaevinden çıkınca geçirdiği kalp krizi nedeniyle daha kontrollü bir mücadele yürütüyordu. 1999’dan sonra Kürtler yerel iktidarı aldıktan sonra İlhan da legal demokratik alanda görevler aldı. 2003’te Sur ve Büyükşehir Belediye meclis üyeliği yaptı. Mesleki anlamda hipokrat yeminine, siyasi anlamda da ettiği yemine hep sadık kaldı. Yaşar Kemal’dan tutun binlerce kişi ölümünden sonra aradı. Mütevazı ve kararlı bir insandı. Kapısına gelen hiç kimseyi geri çevirmemişti. Seveni çoktu.”

“24 saat halkını düşünürdü”

İlhan Diken’in cuma günkü cenazesinde konuşan eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, “Canımız sıkıldığında bir derdimiz hep ona anlatırdık, hem doktorumuz hem de bilgemizdi” dedi.

Şu anki Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Fırat Anlı ise, “O hayatının imtihanını verdi, cezaevi imtihanından da geçti. Eğer Kürt mücadelesini anlamak istiyorsanız, İlhan Diken’in hayatını araştırın. Halkı için 24 saat düşünür ve çalışırdı. Onun yaşamı ve mücadelesi bizim için örnektir. Kürt ve Kürdistan halkının başı sağolsun” dedi.

Kimdir?

İlhan Diken 1960 Diyarbakır doğumluydu. 1986 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2004-2006 yılları arasında Diyarbakır Tabip Odası Başkanlığı, öncesinde Diyarbakır Tabip Odası Genel Sekreterliği yaptı. Diyarbakır Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu, İşçi Sağlığı Komisyonu, Pratisyen Hekimlik Komisyonu üyeliklerinde bulundu. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanlığı da yaptı. 2008-2010 yılları arasında TTB Merkez Konseyi Üyesiydi. Toplum ve Hekim Dergisi Yayın Kurulu üyeliği yaptı. (NV)

İyaz bin Ganem kimdir?

Muhtemelen milâdî 582’de doğdu. Müslüman olmadan önce adı Abdüganm idi. İsim ve künye benzerliği sebebiyle amcası İyâz b. Züheyr ve kendisinden hadis rivayet ettiği İyâz b. Amr el-Eş‘arî ile karıştırılmaktadır. Hudeybiye Antlaşması’ndan (6/627) önce müslüman olduğu ve bu antlaşmada bulunduğu belirtilmektedir. İkinci Habeşistan hicretine katıldı; Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere Hz. Peygamber’in bütün gazvelerine iştirak etti (İbn Hacer, III, 50). İslâmiyet’i kabul etmeyen kadınlarla evliliği sürdürmeyi yasaklayan âyet indiğinde (el-Bakara 2/221) henüz müslüman olmayan karısı Ümmü’l-Hakem bint Ebû Süfyân’a ödediği mehri geri alarak ondan ayrıldı. Muhtemelen irtidad olaylarının bastırılmasındaki başarısından dolayı Hz. Ebû Bekir tarafından kumandan olarak Irak’a gönderildi. Hâlid b. Velîd ile Hîre’de buluşup Dûmetülcendel’i ikinci defa ele geçirdiler; bunun üzerine İyâz buraya vali tayin edildi. Amcasının oğlu olduğu söylenen Ebû Ubeyde b. Cerrâh onu Dımaşk’ın fethinde (14/635) süvari birliklerinin kumandanlığına getirdi. Yermük Savaşı’ndaki (15/636) beş kumandandan biri olan İyâz, bu muharebede hezimete uğrayan Bizans ordusundan kaçanları Malatya’ya kadar takip etti ve şehir halkı cizye ödemeyi kabul edince anlaşma yaparak geri döndü. Bu sebeple Bizans topraklarına geçiş yolunu ilk defa onun açtığı kabul edilir. Kudüs’ün fethine de katılan İyâz (16/637), ertesi yıl Halep’in fethinde Ebû Ubeyde b. Cerrâh yönetimindeki kuvvetlerin öncü birliklerini sevk ile görevlendirildi ve Halepliler’le antlaşmayı o yaptı. Bir müddet sonra Halepliler antlaşmayı bozunca başka bir kumandanla birlikte tekrar onların üzerine gönderilip eski şartlarla antlaşmayı yeniledi. Antakya seferine öncü kuvvetlerin kumandanı olarak katıldı, oradan Menbic’e geçti ve buranın halkıyla da bir antlaşma imzaladı. Ardından Ra‘bân (Araban) ve Dülûk (Dülük) halkıyla antlaşmalar yaptı. 

Rakka’yı barış yoluyla teslim aldı

Ebû Ubeyde vefatından önce İyâz’ı yerine vekil bıraktı. Hz. Ömer de onu Humus, Kınnesrîn ve el-Cezîre valiliğine getirerek bölgenin fethiyle görevlendirdi. İyâz, 18 yılının Şâban ayı ortalarında 5000 veya 8000 kişilik bir kuvvetle el-Cezîre’ye hareket etti; birkaç günlük bir kuşatmanın ardından Rakka’yı barış yoluyla teslim aldı. Yapılan antlaşmada savaşabilecek yaştaki erkeklerden yıllık 1 veya 4 dinar cizye alınması, yeni kilise inşa edilmemesi, alenî olarak dinî merasim yapılmaması, bu şartlara uyulması halinde can ve mal güvenliklerinin sağlanacağı, mevcut kiliselerine dokunulmayacağı gibi hükümler yer aldı. İyâz buradan Ruha’ya (Urfa) hareket etti. Bir müddet direndikten sonra barış isteyen Ruhalılar’la da antlaşma yapıldı (18/639 veya 19/640). Ardından İyâz, kumandanlarından Safvân b. Muattal ile Habîb b. Mesleme’yi Sümeysât’a (Samsat) gönderdi; kendisi de Harran’a geçerek şehri barış yoluyla aldı. Daha sonra Aynülverde, Dârâ, Habur, Sümeysât, Serûc gibi yerleri fetheden İyâz b. Ganm Malatya ve Karkīsiyâ’ya, ardından da Nusaybin (Nasîbîn) üzerine yürüdü. Kumandanlarından Umeyr b. Sa‘d’ı Sincar, Eşter’i Âmid (Diyarbekir) ve Meyyâfârikīn’in (Silvan) fethiyle görevlendirdi. Bu iki yerin fethine bizzat katıldığı ve Hâlid b. Velîd’in yardımıyla başarıya ulaşıldığı da zikredilmektedir. Nusaybin’i de Ruha şartlarıyla teslim alan İyâz, bu sırada Irak’ta bulunan Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın isteği üzerine ona bir yardımcı kuvvet gönderdi, kendisi de Mardin ve civarını alarak Musul’a yöneldi. Erzen, Derbe, Bitlis, Hılât (Ahlat) ve Besni’yi (Behisni) fethedip Rakka’ya döndü.

El-Cezîre bölgesinin tamamını İslâm topraklarına kattı

17-20 (638-641) yılları arasındaki seferlerle hemen hemen el-Cezîre bölgesinin tamamını İslâm topraklarına katan İyâz, Rakka’da iken Halife Ömer’den Şam’a dönmesini ve hasta olan Yezîd b. Ebû Süfyân’ın ölümü halinde idareyi ele almasını bildiren bir mektup aldı. Bunun üzerine Utbe b. Ferkad’ı yerine bırakıp yola çıktıysa da Humus’a ulaştığında vefat etti ve Hâlid b. Velîd’in kabri yanına defnedildi. Onun Medine’de öldüğünün söylenmesi amcasıyla karıştırılmasından kaynaklanmış olmalıdır.  İyâz’ın ailesinin Âmid’de kaldığı, bu şehirdeki Ebû Eyyûb ailesinin onun soyundan geldiği belirtilmektedir. İyâz b. Ganm’ın kendisinden devlet memuriyeti isteyen akrabalarını reddetmesi, ganimetlerden payına düşen her şeyi dağıttığı için geriye iki at ve bir deveden başka bir şey bırakmaması onun dürüst ve cömert bir kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir. İyâz b. Ganm’ın rivayet ettiği bir hadis Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde yer almıştır (III, 403-404). 

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

two × 2 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla