Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Diyarbakır’lı Hendek Savaşları için ne diyor

 

“Bütün savaşları, dövüşemeyecek kadar korkak olan, bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençlerini cepheye süren hırsızlar çıkarır”. Emma Goldman

Hendek savaşı daha henüz başlamıştı. Bu işin çok yanlış olduğunu, sonunun Kürtler için bir felaket olacağını söyleyen yazılar yazmış, konuşmacı olarak katıldığım çeşitli platformlarda görüşlerimi tekrar etmiş ve bu işten hemen vazgeçilmesi gerektiğini anlatmıştım.

Yazdıklarımı eleştirenler, Kürdistan devriminin yeni sürecini kavramamakla suçlayanlar, ve hatta “ Murat arkadaş hangi ulus yıkıma uğramadan, büyük bedeller ödemeden kurtulmuş ki ” diyen yazar, çizer, siyasetçi zatlar olmuştu. Hatta Kürt siyasetinin önde gelen şahsiyetlerinden bir dostum ‘Beni vicdansız olmakla” bile suçlamıştı. Kim ne derse dersin ben, hendek işinin büyük bir yanlış olduğuna ve yıkım yaratacağına inanıyordum. Nedenlerini o dönemde yazdığım yazılarda anlatmıştım, uzun olduğu için buraya almaya gerek duymuyorum, sadece o yazılardan birisinin başlığını almak istiyorum “Kürt Kazanımları Hendeklerde Boğuluyor…” Gerçektende 7 Haziran 2015 seçim zaferinden sonra Kürtlerin kazandığı ve çok büyük bir umut yaratmış olanakların, hendek politikasıyla nasıl boğulduğunu, yok edildiğine işaret eden bir makale başlığı olduğunu anlıyorum.
O çok anlamsız ve hiç bir getirisi olmayacak bir savaş mantığının, Kürtlere neler kaybettirdiğini, hangi olanakları sıfırladığını ve korkunç bir yıkıma sebep olduğunu, insan burayı görünce daha iyi anlıyor.  

Hendek savaşı, Kürtler üzerinde o kadar menfi bir psikoloji yaratmış ki, o zamana kadar Kürt halkı içinde büyük bir sempati yaratmış ve çok sevilen HDP başkanı

Selahattin Demirtaş tutuklanırken, bir çok milletvekili ve belediye başkan içeriye atılırken Kürt halkının gıkı çıkmıyor. Bu bile durumun ne kadar vahim olduğunu göstermek bakımından iyi bir örnektir. Oysa bu tutuklamalar ve belediyeye el koymalar hendek savaşı öncesi gerçekleşmiş olsaydı, şimdi hiç sesi çıkmayan ve hiç bir tepki göstermeyen insanların nasıl bir reaksiyon göstereceğini düşünebilirmisiniz.
Kaybedilen Belediyeler, çok fazla sayıda ölen insan, (Binlerle ifade ediliyor) tutuklananlar, kaçmak zorunda kalanlar, işlerini kaybedenler, yıkılıp yerle bir edilen binlerce ev, işyeri. Göç etmek zorunda bırakılan binlerce insan. Açlığa, işsizliğe, yoksulluğa mahkum edilmiş kitleler, durmuş bir ekonomi, gelecek için umutlarını kaybetmiş, korku ve endişe içinde yaşayan insanlar. Ve rejime doğru savrulan duygular. Sivil, barışçı, demokratik siyasetin büyük mevzi kaybı. Vs..

İşte Hendek savaşının kazanımları bunlar. Hala aksi görüşte olanlar varsa, ben artık ne diyeyim. Allah akıl, fikir versin.
Konuya tekrar dönersek, Diyarbakır’da yaşayan insanlar ne diyor. Konuşabildiğim insanlardan hiç birisi “Hendek savaşının” doğru olduğunu söylemedi. Bir çok insan neden böyle bir şey yapıldığını anlamadığını ifade etti. Konuştuğum insanların hemen hepsi, HDP’ye oy vermiş insanlardı.
Kimi “Hendek işinin, Erdoğan’ın kendi alternatifi olarak gördüğü Selahattin Demirtaş’ın önünü kesmek için hazırladığı bir oyun.”
Kimi “ Selahattin Demirtaş’ın ve HDP’nin bu kadar beğenilip gelişmesinden kaygı duyan ve Kürt siyaseti üzerindeki vesayetlerinin kırılacağını düşünen Qandil’dekilerin sivil alanı etkisizleştirmek için yaptıkları birşey”
Kimileri, özellikle savaş döneminde Sur’da yaşayan ve yıkımdan etkilenmiş olanlar, Hendek savaşına ve onu savunanlara çok öfkeliler. “Onlar! Bu savaşı başlatanlar ve savunanlar! Keyifleri yerinde başlatanlar Qandil’de güvenlik içinde, diğerleri burada lüks evlerinde, sıcak yataklarında hiç bir zorluk çekmeden yaşıyorlar. Bizim evlerimiz başımıza yıkılırken, bizler ve çocuklarımız ölürken, onlar eşleri ve çocukları ile normal yaşamlarına devam ediyorlardı. Biz, imkan bulup bu cehennemden çıkmaya çalışırken, “bize gitmeyin” diyenler bir gün bile bizimle bu sıkıntıları yaşamadı.”

 

Burada eklemem gereken bir şey var, konuştuğum insanların tümü Hendek savaşını başlatanlara ve onu durdurmak için insiyatif almayan HDP yetkililerine kızgın, ama Devlete de son derece öfkeliler. Devletin bu kadar acımasız olmasına, evlerini, işyerlerini yıkmasına ve çok sayıda sivilin yaşamını kaybetmesine çok ama çok hiddetliler. Konuştuklarımdan bir kaçı:
“ Birileri, Edirne’nin veya herhangi bir batı şehrinin bir kaç mahallesinde hendek kazsa ve özyönetim ilan etse, devlet güçleri burada olduğu gibi, o şehirleri çepeçevre kuşatıp bir ay boyunca tankla, topla, helikopter ile bombalarmı? Hiç ayrım yapmadan sivilleri de öldürürmü? Hiç kimsenin çıkmasına izin vermeyip açlığa, susuzluğa mahkum edermi? “ diye soruyordu.

 

Konuştuklarımdan birisi de, 37 yıldır görmediğim Kirvem Hakan’dı. Hakan Kirve Sur’da oturuyormuş olaylar olana kadar. “28 gün ailemle birlikte evimin küçük banyosunda yaşamak zorunda kaldık” diyor. “Eşim hamileydi çocuğumuzu kaybettik. Evde yiyecekler tükenince, kalan şekerleri suda eritip içiyorduk, başkada yiyecek bir şey yoktu. Kafamızı dışarıya uzatamıyorduk. Çevredeki çatılarıda mevzilenmiş özel timler, gördükleri herşeye ateş ediyorlardı. Mahalleye bomba yağıyordu. Evim ve mahalledeki bütün evler bombalarla yıkıldı. Yirmi sekiz gün sonra devlet güçlerinin “siviller çıkabilir” anonsuyla elimizde salladığımız beyaz bir bez parçasıyla polislerin açtığı bir koridordan ve yıkılmış evlerin arasından dışarıya çıktık.”
Evinin fotograflarını bana gösteriyor Hakan Kirve. Fotograflarda yıkılmış bir evin ve odalarda yıkıntılar arasında kırılıp dökülmüş eşyaların görüntüsü var. Anlatmaya devam ediyor “ Olaylar durunca bizim evlerimizden eşyalarımızı almamız için izin verdiler. Evime gittiğimde eşyaların hiç birisinin sağlam olmadığını gördüm. Oturma takımından sağlam kalmış bir kaç parça da, içeriye girenler tarafından bıçakla kesilmiş ve üzerlerine pislenmiş ve işenmişti. Bir kaç giyisi aldım ve büyük zorluklarla aldığım evimi öylece bırakıp çıktım.”

 

Şimdi yıkılan, dümdüz edilmiş bu yerlere Toki ev yapıyormuş. Girişler yasak olduğu ve bu alanları görebilecek yerlerin tamamı kapatıldığı için, görme imkanımız yok. İnsanların bana anlattıklarına göre, Toki burada daha önce evi olanlara, evleri için 50 bin değer biçiyormuş. “Ya bu parayı al ve hakkını bize devret, yada bizim yapacağımız evlerden bir ev satın al. Bizim yapacağımız evin değeri 250 bindir sana vereceğimiz 50 bini bu rakamdan düşelim, bize üstünü yani 200 bin öde ve ev sahibi ol. “ diyormuş. Evleri, işyerleri yıkılan ve ekmeğe muhtaç hale getirilmiş bu insanlardan 200 bin lira isteniyor. İnsanlara yıktıkları evi için önerilen 50 bin liraya ise, Diyarbakır’da bir ahır bile gelmeyeceğini belirtelim.
05.08.2017 Almanya
Devam edecek……………………

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

3 × one =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla