Sait Çürükkaya / Özgürlük insiyatifi. 04.08.2000
Özet olarak düşüncelerimizi sıralarsak: 1 Öcalan’ın geliştirdiği çizgi halkımızın çıkarına değildir, olamaz da. Bu çizgi halkımızın imha ve inkarına dayanmaktadır. Adına ”Barış ve Demokrasi çizgisi” denilen bu progaramTürkiye Cumhuriyetinin katliam ve asimilasyonlar ile Cumhuriyet tarihi boyunca geliştirdiklerine meşruiyet kazandırmaktadır. İmralı cezaevinde yapılanlar, sadece bir teslimiyet değil, ulusal davanın ve ortaya çıkan tüm değerlerin telinidir.
Belki de Öcalan daha 1970 lerde Türkiye’deki devrimci harektinin liderlerinin (Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya’nın) öldürülmeleriyle oluşan boşlukta bilinçli olarak öne çıkması sağlandı. 12 Eylül 1980 öncesi en fazla Kürt ve solcu kişiyle kendi örgütünün çatısını sağlayarak, en radikal örgüt adına Türkiye koşullarında olgunlaşan bir devrimin tasfiye olmasına hizmet etti.
Yurt dışına çıktıktan sonra istihbarat örgütlerinin elemanı haline gelip bu amaçlı bir savaş çizgisini savundu. Biz Ortadoğudaki devletlerarası çelişkilere hizmet için yürütülen savaşa değil, bir halk olarak haklı gerekçelere dayanan bir savaşa katıldık ve yürüttük. Savaş içinde özellikle, 94-95 yıllarında neden kazanmadığımızı çok iyi anladık.
Her şeyi anlayan dar bir grup arkadaşla örgütlü hareket etmeye başladık. Çünkü bu kadar şehit ve emekten sonra bırakıp gidemezdik. Doğamıza ve karekterimize uygun değildi.
Özellikle 15 Şubat (2000) sonrası, Genel Kurmayın emrine giren Öcalan’a karşı örgüt içinde geniş bir muhalefet oluşturmamıza rağmen, Konsey içinde Osman Öcalan, Cemil Bayık, Rıza Altun, Nizamettin Taş gibi bu süreci kabul etmedikleri halde bireysel çıkar ve konumları için teslimiyetin savunucuları olunca; biz daha önce örgütlediğimiz Kuzeyde savaşan militan kadro ile bir çıkış yapmanın sonucuna vardık.
Öcalan, oluşturduğu örgütteki insanların kişiliksizliğini biliyordu. Ve bu nedenle teslimiyeti barış, diye sundu. Bu kişiliksizler güruhu da bunu bile bile kabul etti.
Belki de ciddi olarak ilk sefer, sosyalizm ve devrim adına halkımızın başına musallat olan bu sağlıksız ve despotik kişiliği yerle bir etmenin koşulları olgunlaşırken bu yapılamadı. Ama unutmamak gerekir ki, zamanı gelen bir düşünceyi kimse durduramaz.
Biz günümüz dünyasının değişen koşullarında, halkımızın temel sorunlarının çözülmesine ilişkin yeni ve sağlıklı değerlendirmeler yapabilmenin koşullarının oluştuğuna inanıyoruz. İmralı’dan sunulan “Barış ve Demokrasi” söylemlerinin tümü sahtedir. Biz adaletli bir barış, gerçek bir demokrasi ve Kürdistan haklarının kendi kaderini tayin etmesini istiyoruz.
Öcalan artık entrikacı elini Kürdistan halkının yakasından çekmelidir. Yaşamını ve iktidarını başkalarının ölümleri üzerine kuran nekrofili (ölü sevici) bir hastanın önce kendisinin tedavi görmesi gerektiğine inanıyoruz. Maalesef insanlık tarihine baktığımızda ruh dengesi bozuk olan bazı kişilerin, bazı dönemlerde halkların önderi (bir biçimde iktidara geldikleri) olduğunu görmekteyiz. Ama aynı tarih, bu tip insanların derin acılar bırakarak utanç içinde yok olduklarını da göstermiştir. (Özgürlük insiyatifi büroşüründen, Selim Çürükkaya’nın arşivinde)