Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Eksik Kelimeler

İbrahim Halil Baran / Modern anlamıyla bahsedersek, Kürtlerin Türklere karşı kurtuluş savaşı, 1806’da Süleymaniye’de başlar. Babanzade Abdurrahman Paşa’nın iki yıl süren başkaldırısından bu yana, tam 209 yıl geçmiş ve Kürtler paçasını henüz bu amansız canavardan kurtarabilmiş değil. Irak ve Suriye’de Araplara karşı kısmî bir özgürleşme sağlamış olan Kürtler, şimdilerde Türk idaresinde kalan topraklarında işgalcileriyle bütünleşme programları geliştirse de avamın gözünde bu kurtuluş savaşı olanca hızıyla sürüyor.
Tam 16 yıldır, Türkiye’nin bütünlüğü ve beraberliği için kuzeydeki 25 milyon Kürt olarak çırpınıp duruyoruz. Kürt gençlerinin kanı üzerine kurulan bir siyasetle mebus olmuş Arap bir babanın kızı olan Pervin Buldan, Türk meclisinin kürsüsünden “Türkiye’yi bölmek kimsenin haddine değildir” diyor ama hangi yurtsever Kürde sorsan “taktik” ya da “süreç hassas heval” deniyor.

Kürtlerin Osmanlılara karşı başkaldırısından yaklaşık 15 yıl sonra, -yine modern anlamda- 1821’de Yunan Kurtuluş Savaşı başlar. Bu savaş da Kürtlerinki gibi hem Türklere karşı bir savaştır hem de oldukça uzun erimlidir. Tam 126 yıl boyunca sürmüştür. Her ne kadar 1923’te Türklere karşı İzmir bölgesini ve Trakya’yı kaybetseler de Yunanlılar, On İki Adalar’ı geri alarak 1947’de kendilerince diplomatik bir zafer elde etmişlerdir. Türkler de buna karşılık oraların demografisiyle oynayıp, M.Ö 8. yüzyıldan bu yana Yunan olan bu iki bölgeyi de artık Yunanistan toprağı olmaktan çıkarmışlardır.

Peki, kim ne anlamıştır bundan? Yunanlılar, yüzyıldan fazla süren bir savaşla topraklarını nasıl geri alabileceğini, Türkler ise yüzyıl bile sürse bir toprağı nasıl kaybetmeyeceğini öğrenmiştir. Türklerin Kürdistan topraklarına yönelik işgalindeki başarısı da belki bu deneyime bağlıdır ama Kürtler, 1984’te niçin başkaldırdıklarını unutacak kadar hafıza kaybına uğramışlardır. Mesela bu aralar şu soruyu dahi sormaktan acizdirler: PKK’nin 1982’de çıkmaya başlayan resmi yayın organının adı niçin Serxwebûn’dur? Bilmeyenler için söyleyeyim, Serxwebûn, Kürtçe’de “bağımsızlık” demektir. Derginin alınlığındaki mottoda ise şöyle yazar: Hiç bir şey bağımsızlık ve özgürlükten daha değerli değildir.

Evet tam da öyledir. Tıpkı Yunan milli marşı Özgürlük İlahisi’nin yazılma hikâyesinde olduğu gibi. Dünyanın en uzun milli marşı olan bu ilahi, tam 158 kıtadır ve Yunanca bilmeyen Dionysios Solomos tarafından 1823’te yazılmıştır. Theo Angelopoulos, Sonsuzluk ve Bir Gün adlı filminde, ölümcül bir hastalığa yakalanmış olan bir yazarın ağzından bize Solomos’tan bahseder. Anlatılan hikaye şudur:


Geçen yüzyılda, büyük bir şair vardı. Yunanlıymış. Ama İtalya’da büyüyüp, orada yaşamış. Bir gün, Osmanlı işgali altındaki Yunanlıların, bağımsızlıklarını geri almak için silahlandıklarını öğrenmiş. O zaman içinde bir şeyler uyanmaya başlamış. Kaybettiği ülkesi, adada geçen çocukluk yılları, hep orada yaşamış olan annesinin yüzü gelmiş aklına. Daha fazla dayanamıyormuş. Kan ter içinde uyanıyormuş uykularından. Her gece, annesini rüyasında görüyormuş, beyaz gelinliğiyle onu çağırırken.

Ve bir gün söylenmiş kendi kendine:
-Kararımı verdim! Yunanistan’a gidiyorum. Daha fazla burada kalamam. Bu kadar asır sonra, Yunanlılar, zalim Türklere karşı silâha sarılıyor ve ben burada olamam. Bir şair ne yapabilir? İhtilâl şarkıları söyler özgürlüğün kayıp yüzüne, ölümleri haykırarak seslenir ona.

Ertesi gün, bir tekneyle Venedik’e geçmiş ve Yunanistan’a dönmüş, Zante’ye. Kendi adasına. Yüzler tanıdıkmış, renkler, kokular, ailesinden kalan ev. Ama konuşulan dili anlamıyormuş. İhtilâl türküleri söylemek istemiş ama ana dilini konuşamıyormuş. Sonra, kalabalık bölgelerde mekik dokumaya başlamış. Tarlalarda, balıkçı köylerinde duyduğu kelimeleri not ederek ve ilk kez duyduğu kelimeler için para ödeyerek.

Haber her yere yayılmış: Şair, kelime satın alıyor!
Sonunda, nereye gitse adanın para kazanmak isteyen büyüklü küçüklü tüm fakirleri kelime satmak için ona âdeta hücum etmeye başlamışlar… Sürekli yeni sözcükler satın almış şair… Cehennem… Kokulu… Çiy… Kaynak… Bülbül… Gökyüzü… Belirsizlik… Göl… Bilinmeyen… Açık denizde… Gölgedeki adam… Ve şair bu şekilde Özgürlük İlahisi’ni yazmış.

Tabii, başka şiirler de yazmış. Meselâ çok uzun ve yarım kalmış olan Özgür Tutsak adını verdiği bir şiir. Geri kalan bütün hayatı, bu şiirini bitirmeye çalışmakla geçmiş. Ama başaramamış. Çünkü kelimeleri eksikmiş!

Solomos, müthiş bir şiir olan Yunan milli marşını yazmak için kaç yıl uğraştı bilmiyorum ama bu marşı yazdıktan 25 yıl sonra öldü. Öldüğü güne kadar da Yunanca öğrenmek için uğraştı ama kelimelerinin yetersizliğinden dolayı bir türlü diğer şiirlerini bitiremedi. Koskoca 25 yıl ona yetmedi.

Biz Kürtlerde de durum biraz öyle. Dil kırımına uğratıldık. Bu yüzden de yeni kuşak ne okuyup duyduklarını anlayabiliyor, ne söyleyip yazdığı şeyin gerçekte anlamının ne olduğunu biliyor. Dahası olup biten şeyleri, dil dünyaları tahrip edildiği için zihinsel bir süzgeçten de geçiremiyor çoğu zaman. Türk eğitim sistemi bizde mantık yürütmeyi öldürdüğünden söylenen şeyle alakası olmayan kırk şey anlaşılıyor ama asıl söylemek istenen -ya da söylediğinizi sandığınız- şey kesinlikle anlaşılmıyor.

Kürtçe anlatsan, artık iyice yabancılaştıkları bu dili anlamıyorlar ve ihtiyaç duyduğunuz kavramlar dünyasına hiçbir şekilde aşina değiller. “Tirkên dagirker” dediğinizde gerçekten zihinlerinde beliren şeyin “İşgalci Türkler” olup olmadığı bir muamma; çünkü her gün alnından demokratik bir asimilasyon ile vurulan sözlüklerinden bir kelime eksilmiş oluyor ve Solomos gibi kelime satın almayı akledebilecek millî bir duyumsamadan da artık çok uzaklar. İşte bunu kavradıktan sonra dünyanız cehenneme dönüyor, hezeyanlar içinde uyanıyorsunuz uykularınızdan. Dil, varlığın evidir diyen Heidegger’i anımsıyorsunuz sık sık. Ne desem zor, çok zor. Kelimeler eksik çünkü. Çünkü eksik kelimeler. Bakın diyorum, işgal altındayız diyorum, bir ülke, bağımsız bir ülke diyorum.
Anlıyor musunuz?

*Meraklısı için   notlar:

– 1821 tarihli Yunan bayrağı. Üzerinde, Türk kurtuluş savaşından tanıdığımız bir cümlenin Yunanca orijinali yazıyor: “Ya ölüm ya istiklal”. İstiklal; bağımsızlık, hürriyet demek. Cümlenin Kürt kurtuluş savaşındaki karşılığı olan “Yan Mirin yan Azadî”, Molla Mustafa Barzani’nin sık kullandığı cümlelerden biriydi.

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

twenty − nineteen =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla