Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

En büyük Kürt düşmanının dönüşü

 

Arif Qurbani / Kürt halk şunu bilmelidir ki Kürtlerin Kürdistan’ı aralarında bölüşen devletlerden daha çok bu bölünmeyi sağlayan uluslararası sistemle sorunları vardır. Bunun da iki sebebi var. Birincisi, Birinci Dünya Savaşı galibi olan büyük devletler, yani uluslararası toplum adına söz sahibi olan güçler Sykes-Picot Anlaşması ile Kürdistan’ın bölünmesine yol açmışlardır. İkincisi ise yine bu güçlerin inşa ettiği uluslararası sistem yüz yıl boyunca çizdiği bu sunni sınırların bekçiliğini yapmıştır.   

O dönemin koşullarına ve Sykes-Picot’la sınırları çizilen devlere ayrıntılı bir şekilde gözatıldığında, Biritanya’nın başını çektiği uluslararası sistemin bu böl-parçala-yönet politikasının temel amacının bölgede çelişki, sorun ve çatışma sarmalı yaratmaya dönük olduğu açıkça görülür. Bölgenin bu şekilde kalması ve sürekli sorunlarla boğuşmasını sağlamak için verdikleri çabalar gizli amaçlarını da gösteriyor.

Irak devletinin kuruluşuna karar verildiğinde bu devletin Basra, Bağdat ve Musul vilayetlerinde kurulması planlanıyor. Basra ve Bağdat’ın çoğunluğu Şii Arap ve Musul’un çoğunluğu Kürtlerden oluşuyor ancak bu devletin hakimiyetini saydığımız üç vilayette nüfusları %20’yi bulan ve azınlık olan Sünni Araplara veriyorlar. Hatta bu Sünniler içerisinde “Kral” olacak birini bulamadıkları için de dışarıdan bir kral getirmişlerdir.  

Burada amaç açıktır. Azınlık olan Sünniler kendi iktidarlarını sürdürebilmek için çoğunluk olan kesimlere sürekli baskı yapmak zorunda kalacaktır. Sorunların temeli bu şekilde atıldığı için aradan yüz yıl geçmesine rağmen çözüm bulunmadan olduğu gibi kalıyor. Bölge halkları kendi aralarında buna bir çözüm bulma iradesi gösteremezlerse bu sorunlar birkaç yüz yıl daha devam eder.

Suriye devletinin kuruluşunda da aynı yöntem izlenmiştir. Birkaç Sunni Arap ve Kürt vilayeti üzerinde inşa edilen devletin iktidarı azınlık olan Şiilere verilmiştir. Irak için belirlenen senaryonun bir benzeri Suriye için de yazılmıştır. Dolayısıyla amaç yine ülkenin çelişki, sorun ve çatışma sarmalı içerinde kalmasını sağlamak olmuştur. Sykes-Picot anlaşması ile kurulan tüm devletler için bu durum geçerlidir. Sonuç olarak bu harita yüzyıl boyunca onu çizen ve olduğu gibi kalmasını sağlayan uluslararası güçlere kazandırdı. Bölge halkları ise bu Cadı Kazanında kaynayıp durdu.

Sykes-Picot Anlaşması’nın üzerinden yaklaşık yüz yıl geçmesinin ardından IŞİD’in ortaya çıkmasını sağlayan nedenler yine bu anlaşmanın ortaya çıkardığı koşullarla da anlatılabilir. Sonuçları dünyayı da tehdit eden bu durum aynı zamanda uluslararası sistemi şu soruyla karşı kaarşıya bırakmıştır; bölge halklarını felaketlerle karşı karşıya bırakarak adeta boğan bu dayatılmış düzenlemeyi kökünden değiştirmenin zamanı gelmemiş midir?

Bu arada bazı uluslararası merkezlerden Sykes-Picot sınırlarının yıkılmasına dair farklı sesler de duyduk. Uluslararası koalisyon adıyla bu haritanın çizilmesinde rolü olmayan ABD’nin bölgeye intikal etmesi çeşitli sorunlara neden olsa da bu dayatılmış haritanın ortadan kalkmasının imkansız olmadığını da göstermiştir.   

Irak’a zorla yamandırılmış olan Kürdistan parçasındaki Kürtler, Körfez savaşlarında ortaya çıkan olağanüstü durumdan da yararlanaran kendi topraklarında bir çeşit özerk yönetim sahibi olabilmiş, IŞİD savaşı döneminde ise Kürdistan Bölgesi idaresi dışında bulunan Kürdistani bölgeleri kontrol etmeyi başarmıştır.  

Bu durum merkezi Irak’ın IŞİD’e karşı yenilgisine, Sünni Araplara ait çoğrafyayı kaybetmesine ve Kürdistan’ın merkezden kopmasına kadar gitmiştir. Öyle ki Sykes-Picot’un fiilen ortadan kalkmasını sağlayan koşullar da ortaya çıkmıştır.

Kürtler bu durumda demokratik dünyanın onayladığı yöntemlerle bu dayatılmış sınırların ortadan kalkması için hamlede bulundu. Ancak Türk, Fars ve Arap ulus devletlerden daha çok bu haritayı çizen, sistemin nöbetçiliğini üstlenen ve kendisini bu coğrafyanın sahibi olarak gören İngiltere’nin sürece dahil olduğunu, sınırların olduğu gibi kalması için elinden geleni yaptığına şahit olduk.  

Bu da şunu ıspatlıyor ki yeni dünya sistemi hâlâ bölgedeki bu çelişki, çatışma ve sorunların bitmesinden yana değil. Fakat aynı zamanda bu durum şöyle bir tehlikeye de işaret ediyor; İngiltere özellikle Irak konusunda ağrığını hissettirerek bölgeye geri dönüyor. ABD’nin İran’la olan nükleer anlaşmadan çekilmesi ve bölgede bu ülke ile sorunlarının derinleşmesi İngiltere’nin Irak’taki rolünü de ağırlaştırıyor. Böylece Kürdistan üzerindeki tehlike de artmış oluyor.

Geçtiğimiz iki yıl içerisinde yaşananlar, Kürdistan’a yönelik askeri saldırılar, Kürdistan Bölgesi’nin statüsünün ortadan kaldırılmasına dökün çabalar doğrudan İran eliyle yapılıyor olsa da bu planın esas hazırlayıcısı İngilitere ve uygulatan karakterler de İngilizler olmuştur.

Mevcut durumda Bağdat’la olan iyi ilişkiler Kürdistan Bölgesi açısından yeniden diriliş mevsimi olabilir. Fakat ufukta yeni bir Kürt çalişki ve çatışması da görülüyor.  Ingiltere’nin Irak’a dönmesi Kürtler açısından tehlikenin işaretidir. Yüz yıl önce bu haritayı çizerken Kürtlere nasıl düşmanlık güdmüşlerse bu gün de bir yandan bu parçalanmayı korumak bir yandan da bağımsızlıkçı Kürt fikrine karşı durmak için Irak’a geliyorlar.

Hiç şüphe yok ki Kürdistan’I işgal eden devletler kadar İngiltere de Kürt halkının bağımsızlığına karşıdır, Kürtlerin düşmanıdır. Kürtleri esaret ve baskı altında bırakmakla sorumlu olduğu gibi bu yüz yıllık işgalden de sorumludur. Kürtler bu yeni süreci çok iyi okumalı, bu tehlikeye karşı durabilecek bir plan sahibi olmalıdır.

Eskiden beri İngiliz politikasının temeli iç çelişkilerden yararlanarak bu çelişkileri amaçları temelinde kulllanma üzerine kurulmuştur. Şimdi Güney ve Rojava’da Kürtler için küçük de olsa bir fırsat doğmuştur. İngiltere’nin dönüşü onlar için tehlikedir. Güney Kürtleri için yeni bir iç çelişki sürecinden bahsediliyor ve bu durum Kürtleri zayıflatmak adına onlara kolaylık sağlıyor. Bu ülkenin sorumluları, iç çelişkilerin bu halka neler kaybettirebileceğini unutmamalıdır. Ulusal sorumluluk onlara şu hissiyatı da vermelidir ki bu gün işgalcilerin dışında en büyük düşmanımız da geri dönmüştür.

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

11 − 10 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla