Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Erbil’de Diplomatlara Saldırı ve..

Erbil’de Türk diplomatlara yönelik saldırının arkasında kim var? Uzmanlar Independent Türkçe’ye değerlendirdi

Güvenlik stratejistleri, bölgeyi iyi tanıyan eski diplomatlar ve uluslararası ilişkiler uzmanları Türk konsolosluk çalışanlarına yönelik saldırıyla ilgili ihtimalleri değerlendirdi

Can Bursalı-Dora Mengüç  Çarşamba 17 Temmuz 2019 16:30

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’de Türk başkonsolosluğunun bir görevlisi silahlı saldırıda hayatını kaybetti. 

Bazı haber kaynakları ise saldırıda yaşamını yitirenlerin üç kişi olduğunu öne sürüyor.

Olayın ardında farklı grupların bulunduğu ile ilgili çeşitli iddialar olsa da henüz saldırıyı üstlenen yok.

Saldırı zamanlaması itibarıyla da dikkat çekici.

Zira Türk diplomatlara yönelik söz konusu saldırı bölgede gerilimin yüksek olduğu, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki Metina bölgesinde PKK’ya yönelik askeri harekat düzenlediği, Ankara-Erbil ilişkilerinin ise yeniden canlanmaya başladığı bir döneme denk geliyor.

Ankara’nın NATO ve ABD ile S-400 hava savunma sistemi konusunda gerilim yaşadığı, hükümetin ABD ile Suriye’nin kuzeyinde ‘kırmızı çizgiler’ üzerinden sıkıntıları olduğu bir dönem…

Buna ilaveten İran ile Suriye Devlet Başkanı Esad konusunda, Avrupa Birliği ile Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinden ciddi tartışmaların dikkat çektiği; Ankara’nın hem Brüksel hem Washington tarafından ekonomik yaptırımlar ile tehdit edildiği, Irak’taki merkezi Bağdat hükümeti ile ise Başika üssü krizinin bir nevi ‘bekleme’ moduna geçtiği bir dönem…

İşte böylesine bir süreçte Türkiye, Irak’taki diplomatlarına yönelik saldırı ve bunun olası etkilerini tartışıyor.

Independent Türkçe hem daha önce bölgedeki Türk misyonlarında görev yapmış hem güvenlik/askeri stratejiler konusunda uzman hem de meselenin uluslararası ilişkiler boyutunu ele alabilecek etkin isimlerle konuştu. 

“İntikam operasyonu olabilir”

Genelkurmay eski İstihbarat Başkanı, emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’e göre Erbil saldırısına iki açıdan bakmak gerekiyor:

İlki; restoran Türk restoranı, Kuzey Irak’taki iş adamlarıyla bir husumet olabilir. İkincisi son zamanlarda Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonları var. İntikam operasyonu gibi bir şey olabilir. Garip Muhamed diye birisini aldılar yönetici kadrosundan en son biliyorsunuz. Türkiye Pençe-1 ve Pençe-2 harekatını başlattı, bu arada Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile de arası çok iyi. Türkiye’nin Irak merkezi hükümetiyle de arası iyi. Pençe harekatlarıyla Türkiye PKK’nın Suriye ile bağlantısını kesmeye çalışıyor. Bütün bunlar Türkiye’ye hem PKK’nın değil ama ABD’nin … PKK ‘Bunu intikam için yaptım’ diyebilir ama asıl sorun Suriye’nin kuzeyinde kurmaya çalıştığı Kürt devletçiğine karşı bölgesel yönetimi de ikaz etmek anlamında düşünüyorum. S-400’ün bu konuyla ilgisi olduğunu sanmıyorum. Esas mesele, Türkiye’nin ABD ve İsrail’in stratejik Ortadoğu çalışmasına engel olması. Bu konuda Türkiye’ye ve bölgesel yönetime mesaj veriliyor diye düşünüyorum.

“Ankara-Erbil ilişkileri PKK’yı rahatsız ediyor”

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’ndan (TEPAV) program danışmanı Dr. Nihat Ali Özcan, doktora tezini PKK üzerine yazmış bir isim. 

Özcan, saldırıyla ilgili ancak genel çerçevede bir tahmin yürütülebileceğini söylüyor; çok sayıda aktör ve ilişkinin yol açtığı belirsizlikten dem vuruyor, o da emekli Korgeneral Pekin gibi Ankara-Erbil hattındaki iyi ilişkilere dikkat çekiyor:

Kesinlik içeren değil ama genel çerçevede bir tahmin yürütmek daha doğru olur. Mevcut verilere baktığımızda son iki yıldır Türkiye ile Kuzey Irak yönetimi arasında her geçen gün ilişkiler biraz daha mesafe kat ediyor. Öbür yandan bu iyi ilişkilerin, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yapmış olduğu operasyonlar neticesinde PKK kanadında ciddi bir rahatsızlık yarattığı ortada. Nitekim PKK’nın merkez karar yönetiminden bir ismin yakın zamanda hava harekâtıyla öldürülmüş olması ve bunun tam zamanlı istihbarata dayandırılmasının, PKK kanadında özellikle Kuzey Irak Kürt Yönetimi ve aynı zamanda Türkiye’nin bölgedeki faaliyetleri ile ilişkilendirildiğini biliyoruz. Dolayısıyla eğer bu saldırı PKK tarafından işlenmişse bu durum uzun süreli istihbarat çalışması yapmayı ve bilgi toplamadaki kapasitenin değiştirilmesi gerektiği ortada. Bölgedeki toplam gelişmeye baktığımızda bu kadar aktörün ve ilişkinin belirsizliğin olduğu bir yerde olması şu aşamada kesin hüküm vermeyi mümkün kılmıyor.

DAHA FAZLA OKU

Eski Bağdat Büyükelçisi ve Eski Musul Başkonsolosu ne diyor?

Türkiye’nin Irak’taki diplomatik misyonlarında görev almış iki önemli isim saldırıyla ilgili yorum yapmaya daha ihtiyatlı yaklaşıyor. 

CHP’nin Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, 2004-2006 yılları arasında Türkiye’nin Irak nezdinde Büyükelçisi olarak görev yapmıştı.

Çeviköz, olayın çok yeni olduğunun altını çizip Pençe Harekatıyla ile saldırı arasında kurulan bağlantıların ‘sağlıksız’ olduğunu belirtiyor. 

Bağımsız Ardahan milletvekili ve eski Musul Başkonsolusu Öztürk Yılmaz ise iki ihtimal olabileceği kanaatinde:

Akla iki ihtimal geliyor. Birincisi, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine düzenlediği Pençe harekatı nedeniyle PKK’nın bir eylemi olabilir. İkincisi ise Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle yeniden yükselen ilişkilerini bozmak isteyen başka bir ülkenin istihbarat örgütü bu saldırıyı düzenlemiş olabilir.

“Ardında devlet varsa bunun belgelendirilmesi lazım”

1962-2000 yılları arası tam 38 yıl boyunca Dışişleri Bakanlığı bünyesinde görev alan Emekli Büyükelçi Yalım Eralp, yurtdışında diplomatları korumanın zorlu olabileceğinden söz ediyor:

Türk diplomatları geçmişte ASALA tarafından öldürüldü. İddialar ve bazı haberlere göre son saldırıların ardında PKK’nın olduğu söyleniyor. Yurtdışında görev yapmış biri olarak koruma meselesinin çok zor olduğunu söylemeliyim. Ev sahibi ülke ile kendi ülkeniz arasında çok yakın işbirliği olması lazım.

Eralp, Erbil’deki saldırının ardında terörist yapılanmalar haricinde bir devletin bulunabileceği iddiaları için ise ‘belge’ ve ‘tazminat’ vurgusu yapıyor: 

Bir defa böylesi iddiaları tespitinin iyi yapılması lazım; öyle bir şey var mı yok mu diye. Ciddi belgelemek lazım. Belgeledikten sonra o ülke ile görüşüp ona göre hareket etmek lazım. Yani saldırının ardından bir devlet çıkarsa Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkiler doğası itibarıyla etkilenir ve Ankara tazminat ister. Ama dediğim gibi böylesi iddiaların ciddi anlamda belgelendirilmesi gereklidir.

“Saldırıyla birlikte KDP-PKK dengeleri darbe yemiş olabilir”

Altınbaş Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Ahmet Kasım Han’a göre Türk diplomatlara düzenlenen saldırının failinin PKK olduğunu düşünmek için nedenler var:

Bu menfur saldırının tam da Pençe harekatı devam ederken ve Garip Muhammed isimli PKK yöneticisi teröristin MİT ve TSK’nın ortak operasyonuyla etkisiz hale getirilmesinin ardından gerçekleşmesi bu ihtimali kuvvetli hale getiriyor. Söz konusu teröristin etkisiz hale getirilmesiyle sonuçlanan operasyonla ilgili olarak PKK, KDP’yi operasyona veri/ istihbarat sağlamakla suçladı. Bu bakımdan KDP – PKK dengelerinin darbe yediği düşünülebilir. Zira durum buysa Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin kurmuş olma iddiasında olduğu kamu otoritesine PKK tarafından ciddi bir meydan okuma söz konusu.Bu takdirde bu saldırının PKK ile KDP arasında yaklaşık 20 yıllık dengeyi ciddi manada sarsacağını düşünmek yanlış olmaz. Öte yandan böyle bir durumda saldırı, KDP’nin kontrolü altında tuttuğu bölgede PKK’nın konumunu zora sokar. Saldırganın kimliği anlaşılınca, saldırının kim tarafından yapıldığı KDP’ye malum olacaktır.

Han, ilk aşamada kesin hüküm vermek için erken olduğu şerhini düşüp Türkiye’nin süreci çok dikkatli izlemesi ve istihbarat akışına hakim olması gerektiğini söylüyor.

Bununla birlikte bir başka ihtimale daha dikkat çekiyor:

Diğer taraftan, şöyle bir ihtimal de var: S-400 tercihi ve ABD ile gerilen ilişkiler, Suriye’deki gelişmeler, Doğu Akdeniz’deki meydan okumalar ve AB ile gelinen nokta gibi konular nedeniyle Türk dış politikasının dikkati değişik sıklet merkezlerine dağılmış durumda. PKK, bu gibi konular nedeniyle üzerinde baskı hisseden Türkiye’yi rahatsız etmek için bu anın doğru olduğunu düşünmüş olabilir. Bu saldırıyla KDP-Türkiye ilişkilerini ve istihbarat akışını hedef almış, KDP’ye de Erbil’de eylem yapmak suretiyle mesaj vermeyi amaçlamış olabilir. Ama böyle bir eylemin PKK’nın KBY içindeki konumu nedeniyle maliyetleri büyük olacaktır. Tabii bu aşamada hiçbir şey tam anlamıyla açık olmadığından başka ihtimalleri de gözetmek gerekir. Eylemin, Türkiye’nin bölgesel rakipleri, mesela İran veya başkaları, teşvikiyle yapıldığı da söylenebilir. Çünkü böyle anlarda sizinle “işi ve hesabı” olanlar, suyu bulandırarak başkasının arkasına saklanmaya ve sizi köşeye sıkıştırarak yanlış hamlelere zorlamaya çalışabilir. Hasımlarınız sizi gölge boksuna teşvik edip enerjinizi ve kuvvetinizi başka bir yere yönlendirmenizi sağlamaya çalışabilir. Hal böyleyse de bu durum Türkiye’nin PKK’yla mücadelesinin önemini hiçbir surette azaltmaz. Türkiye açısından PKK yaşamsal bir meseledir. Dolayısıyla Türkiye PKK’yla sürekli mücadele edecek. Bununla birlikte gerçekten ne olup bittiğinin tam olarak açıklığa kavuşturulması gerekir. Dolayısıyla bu eylemin, PKK maşası kullanarak dahi olsa, gerçekleştirilmesini teşvik etmiş, yardımcı olmuş başka aktörler varsa, Türkiye’nin güvenliği ve dış politikası adına alınacak tedbirlerin ve olası mukabelenin şekil ve koşullarının sağlıklı belirlenmesi açısından istihbarat döngüsünün katmanlı, derin ve detaylı biçimde kapatılmasına özen göstererek durumu değerlendirmek esastır.

“Türkiye dış politikasında boşluklar yaratıldı”

Yeditepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Dr. Cengiz Okman, uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler konusunda yetkin bir isim.

1976-1987 seneleri arası dönemin Deniz Harp Okulu’nda askeri strateji üzerine de dersler veren Okman, Irak ve Suriye’de devlet kontrolünün neredeyse olmadığını, boşlukların doğduğu bu gibi ortamlarda ise bir takım itici güçlerin hareket edebileceğini vurguluyor. 

Okman genel anlamda Türkiye’nin izlediği dış politika yönelimine ise eleştiri getiriyor: 

Aslında her şey ‘politik serbestiye’ diye ifade ettiğimiz mesele ile alakalı. Siyasi hareket serbestiyesi kendi çevrenizde, bulunduğunuz ülkenin çevresinde görmek istediğiniz şeyleri teşvik edebilme, yaratabilme, gerçekleştirebilme ya da görmek istemediklerinizi engelleyebilme imkan ve kabiliyetidir. Bu tıpkı bir insanın sosyal hayatında olduğu gibidir. Sosyal yaşam daraldığı zaman -çevresinde görmek istediklerini yerleştirebilme, istemediklerini engelleyebilme imkan ve kabiliyeti- yani bu sınırlandığı nispette bir çok içe dönük, karşı hareketler kendini göstermeye başlar. Suriye’de tarihte eşi görülmemiş bir şekilde konsolosluğun IŞİD tarafından basılması olayı ya da bugünkü gibi olaylar yer almaya başlar. Normal koşullar altında böyle bir imkan ve yeteneğin olduğu takdirde ortaya çıkmayacak bir takım olaylar karşınıza çıkmaya başlar. Bu dışarıya yönelik davranışlarda beceriksizliğin işaretidir. Sonuç olarak Erbil’deki olay belirli aşamalardan geçmiştir. Arkadan diğer benzeri olayların devamı da mümkün olabilir. Arkasındaki itici güçler aşağı yukarı bellidir. Türkiye dış politikasında isteyerek veya istemeyerek bir takım boşluklar yaratılmıştır. Önemli olan dış politikada iyimser, vatansever, ülke sever olmak değil belli zaman ve belli yerlerde hangi hamlelerin doğru şekilde ileri sürülebileceğini öngörmektir. 

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

11 + seventeen =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla