Kür yazar Hüseyin Turhalı Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde sona eren açlık grevlerini “Kertenkele’nin Zaferi” başlığı altında çok eskiden yazdığı bir öykü ile yeniden gündeme taşıdı. Biz belki de birileri ders çıkarır diye yayınlıyoruz.
Hüseyin Turhallı / Bu hikaye 13 Mayıs 1994’te Suriye Baas rejimi tarafından Türkiye’ye teslim edilmeye götürüldüğüm Babılhawa-Cilvegözü sınırı nezarethanesinde demir parmaklıkları söküp “Çiyayê Kurmanc” dağlarına kaçıp saklandığım bir kaya kovuğunda başımdan geçen olayı konu ediniyor.
Özgürlük Türküsü kitabımda da yer alan bu hikaye 1995 Metina dağlarında yazıldı.
Tüm zamanlar için Kürdün yaşam ve mücadele biçimini ifade ettiği için hatırlatma babından buraya aldım.
……………..
Doğada kendiliğinden filizlenen badem fidelerinin hayvanlardan korunması için birileri çevrelerine moloz taşlardan duvar örmüş. Dağ yamacı ve tepesinde bu türden onlarca ve belki de yüzlerce yapı var. Türkçe’de buna ne isim veriliyor bilmiyorum. Ancak biz köyde bu türten yapılara “holık” derdik.
Düşmandan uzaklaşmak için akşam saat 9’dan sabah saat 07:00’ye kadar 12 saat boyunca en az 70-80 km yol aldığımı tahmin ediyorum. Yorgun, aç ve susuzum. Üstelik nerede olduğumu da bilmiyorum. Korunmak ve saklanmak için bu holıklerden birine girip kıvrılıp uzanıyorum.
Tilki uykusundayım. Bir sürüngen hışırtısıyla gözlerimi açıyorum. Yılan olabilir düşüncesiyle, ürkütüp kendime saldırtmamak için sadece gözyuvarlarımda gözlerimi oynatıyorum. Parmak kalınlığında bir kertenkele yutkunarak beni izliyor. Ben de onu izlemeye koyuluyorum. Zaman zaman ağzını açıyor ve ha bire yutkunuyor.
Mutlaka o da kendisince bir hesap yapıyor. Boyuna bakmadan “Bu adamı yiyebilir miyim” diye.
Başımı hafiften kaldırıyorum.Yenilecek bir leş olmadığımı göstermek istiyorum. Fakat kertenkele bir kere kafasına koymuş. Herkesin pay aldığı Kürt’ten o da pay almak istiyor olmalı.Tek arkadaşım o şimdilik. Karışıma alıp önce kendimi tanıtıyorum. Yutkunmaya devam edince dostane nasihatlarda bulunuyorum.
“Bak dostum, onlarca kez kontralara çalım attım, iki devletin elinde iken parmaklıkları söküp kaçtım. Kolay bir lokma değilim. Beni yeme sevdasından vazgeç. Dostluğa-barışa gelmezsen belki canından yada kuyruğundan olursun”.
Dinlemiyor beni. Ha bire yutkunup duruyor. Tehdit ediyorum. “Bak canım, ciğerim. Günlerdir bir şey yemedim. Seni de çiğ çiğ yemek istemiyorum. Çek git” diyorum.
Lakin bizim kertenkele kalın kafalı bir türlü laf anlamıyor. Radikal devrimci eyleme geçme dışında çarem kalmıyor.
Yerden ufak bir taş alıyorum aniden üstüne fırlatıyorum. Kertenkele bir fırlayışta kayboluyor. Ancak bir kaç santimlik kuyruğu yerde kalıyor.
Kertenkelelerin ani bir tehlike karşısında kuyruklarından bir veya bir kaç boğum koparıp, düşmanını yerde zıplayan kuyrukla oyalayarak kaçıp kurtulduklarını biliyordum. Ama bu kadar aptal yaratıklar olduklarını bilmiyordum.
Canını zar zor kurtarıp bir deliğe sığınan aptal kertenkelenin soluklarını duyar gibi oluyorum. Kim bilir belki de zafer kazanmış şahin edasıyla böbürleniyordur şimdi. “Bu aptal yaratığı birkaç kuyruk boğumuyla kandırıp canımı kurtardım” diye.
Yerde zıplayan kuyruğu parmaklarımın arasına alıyorum. Ezip yere bırakıyorum. “Zavallı kuyruk! Şimdi seni gövdesinden koparıp parmaklarım arasında ezilmene sebep olan ben miyim, yoksa yapışık olduğun gövdenin bağlı olduğu aptal kafa mı? Kuyruk olmak zor bir şey….. ” deyip bir kaç santim öteye fırlatıyorum.
Az sonra koca başlı, ince belli pehlivan kızıl karıncalar geliyor. Ezilen kuyruğu sırtlayıp götürüyorlar.
Karıncalara “bu kuyruk size helaldir” diyorum.
Karıncalar beni alıp köyüme götürüyor…..

Yan yana yuvaları vardı karıncaların. Yuvalarının başında bekler telaşlı telaşlı koşuşturmalarını izlerdik. Siyah ve kızıl karınca kolonilerinin siyahlarına “askere Rom, kızıl olanlarına ise askere Orıs” derdik.
En güzel oyunumuz, askere Rom ile askere Orıs karıncalarını savaştırmaktı. Bir kızıl karıncayla bir siyah karıncayı boğaz boğaza getirip kavgaya tutuşturuyorduk. İki pehlivan karınca arasında başlayan kavga, giderek yayılıyor, savaşa dönüşüyordu. Yarım gün sonrasında geldiğimizde yuvaların etrafında birbirini boğazlamış binlerce ölü karıncayla karşılaşırdık. Her bir karınca yuvasından sadece bir kaç karınca kalırdı.
Sağ kalan bu karıncaları tekrardan boğaz boğaza getirip yeni bir kavgaya tutuşturmak istediğimizde karıncalar bize inat birbirleriyle kavga etmiyorlardı. Her biri diğerinin canını incitmekten ısrarla kaçınırdı. Savaş görmüş, acı çekmiş karıncalar kardeşlik anlaşması yapmışlar. Savaşı barışa dönüştürmüşler demek ki. Artık savaşmak istemiyorlardı.
Belki bizde de sonuç böyle olacak. Allah bilir, kaç bin pehlivan toprağa düşecek?
Aç ve susuzum. Üç gündür, yarım lokma küflü ekmek kırıntıları dışında ağzıma hiçbir şey girmemiş. Akşama daha var. Akşam 7:30’da tekrar yola koyulmak için planımı yapıyorum, rotamı belirliyorum.
Batıya yürüyerek düşmanı atlattım. Ama artık doğuya, hep doğuya yürüyeceğim. Pusulamın oku, Kuzey Yıldızını değil, güneşin doğduğu yönü gösteriyor.
…….
Hayat işte….
Nasihat dinlemektense kuyruğunu vererek canını zar zor kurtaran “muzaffer” kertenkele ve kertenkele ile savaşımda ganimeti sırtlayarak götüren karıncaların hikayesidir bizimki……
PKK,den ayrilan bir çok kadro PKK tehdittini gordùgù an ta§i çekersem duvar yikilir soyler.
Bu uçube duvarda tek yontulmu§ ve mizana gore ta§in kendi ta§i oldugunu soylemek istediklerindendir.
Ama ta§lari hep o duvari ayakta tutar.
Huseyin Turhallininda boyle bir tehditi PKK,ye vardi.
Mehmet §ùkrù Gùlmù§ ve Mehmet Selim çùrùkkaya bu duvarda ta§ini birakmayan deyerli Kurd siyaset bilgeleridirler.
Ortadoguda yeniden payla§imin biz Kurdlerle oldugu Kurdistanda Hùseyin Turhali PYD,ye ùçùncù yol dedigi tecrit ve yanlizlik yolunu gosteriyordu.
Kurd devrimcisimi yoksa talanci e§kiyami oldugu belirsiz olan bir Tuncelili Dr Baran vardi.
Adam koyun sùrùlerini talan edip insanlari kendi askeri birligine zorla sava§ci yaptigi kalmadigi gibi cihadist,fetihkàr ve enfalci islam ordulari gibi zorunlu vergi getirmi§ti.
Botanda hiristiyan Koy ve Koylù kalmadigi gibi tùm Kurd a§iretlerini tc,ye zorla korucu yapti.
Sag olsun Hùseyin Turhalli Botanli sava§ esirleri olan halkin nasil zorla ba§ùrè Kurdistana sùrgùn edildigini yazdi.
Tuncelili zorba Dr Baranin cihad,fetih ve enfal olaylari ise Hitlerden kopyalanan bir zorbalik tùrù oldugu Kasirga Taburlari adli kitabta yazili.
Hùseyin Turhalli Kurdistan post sitesinde agirlikli olarak sadece kendi yazilarina yapilan yorumlari yayinlar.
Bu kendisinin en koto huyu.
Kurd aydinlarini sevmez tùm siyasi kaynagi Tùrklerdir.
Biz Kurdlere kofùr ve iftira eden Tùrklerin yazilarini asar ama biz Kurdlerin yorumlari siyasi ahlak kurallari sansùrùne takilir.
Iyide gozùm neden namerd Tùrkùn hakaret ve kofùrlerine yer verirsin?
Kùrd Kùrde kar§i Isa ama Tùrke kar§i neden Musa olmayalim?
Iyi yazar ama Kurdistani deyildir.
Ama yinede bizimdir.
Hùseyin Turhalli felsefe yapmi§.
Bence çok açik yazmali.
PKK ve HPG,nin ba§ina gelenler,PYD ve YPG ba§ina gelecek.
Rojeva Kurdistanda ABD var.
Buda Abdullahin ve TC hesabina ters.
Ilk yapacaklari PKK ve PYD,nin elindeki istikbaratcilari ve I§ID millitanlarinin tùrklere geri vermek.Tùrklere yonelik suclamalarin durdurulmasi olacak.
Bol bol ABD ve israil dù§manligi yapilacak.
Asil hedef PYD ve YPG ,nin rojeva Kurdistandan §engale yada Qendile çekilme olacak.
Tasfiyeci çinayetler ba§ gosterecek.
Hedef ba§ùrè Kurdistandaki kazanimlar olacak.
Abdullah TC suç fiilinin kendisidir.
Bunca ùlke varken Abdullahin kendini dev aynasinda gormesi iki metelik etmez.
Rezil bir ittirafci saf deyi§tirmi§ tùrk annesi ùzerinden irkcilik yapan bir tùrk fa§isitidir.
Ama O her zaman Kurd katilligi ilà anilan bir katil tùrk kirmasidir.