Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Kürdistan’da “Hayır” Cephesinde Olmak

Hüseyin Turhallı //   YNK, bağımsızlık referandumuna karşı politika yürüten Ferhat Åžengaw’yi partiden ihraç etmiÅŸ. Siyasal bir parti olarak YNK’nin bu yönlü politik bir tutuma giriÅŸmesi Kürdler arasında düşünce özgürlüğü kavramını yeniden tartışmaya açmış görünüyor.
Kürdistan gerçekliÄŸi açısından Åžengawi bir düşünce açıklamasında mı bulunuyor yoksa suç mu iÅŸliyor? Bir olayı, bir olguyu tartışırken zemin ve zamandan bağımsız olarak tartışamayız. ÖrneÄŸin İskoçya bağımsızlık referandumu ile Kürdistan bağımsızlık referandumu aynı kriterlerle ölçülüp deÄŸerlendirilebilir mi? 2006’da İskoçya siyasi partileri ortak bir kararla bağımsızlık için referanduma gitmeye karar verdiÄŸinde İskoçlar bu kararı ÅŸaÅŸkınlıkla karşıladı.
Hatta dönemin İngiltere BaÅŸbakanı Tony Blair İskoçya bağımsızlığının desteklenmesi için bilfiil çalışmalara katıldı. Tüm bunlara raÄŸmen İskoçlar ikna edilemedi ve bağımsızlık referandumu %55,5 ile red edildi. İskoçların bağımsızlığı red etmesi hayretler içinde karşılandı. Ancak İskoçların kendilerine göre haklı gerekçeleri vardı. “GeliÅŸmekte olan bölge kapsamı içinde olduÄŸumuzdan İngilizlere nazaran daha az vergi veriyoruz.
Daha da ötesi kamu hizmetlerine yönelik bütün yatırım giderlerini ve masrafları İngiltere milli bütçesinden ödeniyor. Askerlik ve zorunlu hizmet gibi yükümlülüklerimiz yok. EÄŸer bağımsız olursak vergi yükümüz artacak, yoksullaÅŸacağız. Kamu görevlerimiz artacak, özgürlüğümüz kısıtlanacak. Bize yönelik ayırımcı ve ırkçı bir uygulama yok. O halde neden yoksullaÅŸmayı seçelim? Özgürlüğümüzü kısıtlayacak bir uygulamaya neden evet diyelim?” diyorlardı. İskoçların bu deÄŸerlendirmesi aslında çeÅŸitli uluslararası hukuk belgelerinde de yer alıyor. ÖrneÄŸin Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar sözleÅŸmesinin ilk maddesi “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını” içeriyor. Bu hak kullanılırken “uluslar, birlikte yaÅŸamanın kendilerini yoksul bıraktığını ve baskı uygulandığını düşünüyorlarsa” biçiminde yorumlanıyor.
1960’lı yıllardan sonra İskoçya’da pozitif ayırımcılık uygulanmış. İskoçlar bir İngiliz’den daha rahat bir yaÅŸam olanağına kavuÅŸmuÅŸ. DiÄŸer bir ifadeyle zemin ve zaman, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını “tartışılabilir” bir duruma getirmiÅŸ. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı dokunulmaz bir haktır. Siyasal bir duruÅŸ olarak bu hakka karşı çıkmak bazı ülkelerde suç, bazı ülkelerde ise ahlaksızlık olarak deÄŸerlendiriliyor. Ancak nihayetinde bu soruyu halka sormak, halkın olurunu almakta da bir sorun yoktur.
“Kendi kaderini tayin hakkı” siyasal partiler tarafından deÄŸil de halk tarafından belirlenmesi hem daha ahlaki hem de daha meÅŸru bir uygulamadır. Uluslararası hukukun mantığı da budur. Åžimdi Kürdistan’a gelelim. Kuzey Kürdistan’da ÅŸehirler yakılıp yıkılıyor, insanlar zindana atılıyor, bodrumlara doldurularak yakılıyor, halkın seçtiÄŸi yerel yönetimler fesh ediliyor, yöneticiler zindana tıkatılıyor. Yatırım yerine sömürü esas alınıyor. Kürd dili ve kültürü yasaklanıyor. Yasalarla yaptırıma tabi tutuluyor. Sınırsız bir baskı ve sömürü düzeni süresiz sürüp gidiyor.
GeçmiÅŸte Rojava, günümüzde Rojhılat’ta da benzer uygulamalar mevcuttur. Bu durumda siyasal bir duruÅŸ olarak bağımsızlığa karşı durmak ahlaki, vicdani, hukuki ve meÅŸru olabilir mi? Güney Kürdistan’da 25 Eylül’de referandum yapılacak. GeçmiÅŸte toplu sürgünlerin, alan boÅŸaltmaların, katliamların ve soykırımların eksik olmadığı Güney Kürdistan de facto bağımsızlık statüsünü kazandığında Irak ile Federal bir yapı içinde yaÅŸamayı tercih etti. Ancak Irak merkezi hükümeti Anayasanın 140. maddesini uygulamadığı gibi Dicle ordusu gibi oluÅŸumlarla Kürdistan’ı yeniden iÅŸgale kalkıştı ve IÅžID belasını Kürdistan’a saldırttı, katliamlara seyirci kaldı. Güney Kürdistan’ın doÄŸal zenginliklerini sömürü altında tutmak için elinden ne geliyorsa yaptı/yapıyor. GeçmiÅŸte ve tarihin her döneminde Kürdler ayırımcı politikalara maruz kaldı.
Bu politika ve anlayışın deÄŸiÅŸtiÄŸine iliÅŸkin zerre kadar bir belirti yok. Mesela Abadi, Tony Blair gibi bağımsızlık referandumuna destek mi oldu? Demek ki zaman ve zemin meÅŸru bir hakkın kullanılması tutumunda meÅŸruluk kazandıran önemli unsunlar oluyor. MeÅŸruluk ve haklılığın ana momentini de “refah ve özgürlük düzeyi” belirliyor. Aktüel uygulama ile reel politika bir halka avantajlar saÄŸlıyorsa elbette ki orada bağımsızlığın iyi veya kötü olduÄŸu tartışılabilir. Ancak birlikte yaÅŸamak savaÅŸ, yıkım, yoksulluk, sömürü, talan ve katliamsa orada sırf ideolojik dogmalara dayanarak “bağımsızlığın kötü” olduÄŸunu söylemek ajanlık, iÅŸbirlikçilik deÄŸilse aptallıktır.
Reel politik durum ve uygulamalar böyle iken bağımsızlık fikrine karşı durmak, hayır cephesinde yer almak Kürd ve Kürdistan gerçeği açısından düşünce özgürlüğü değil, suçtur.

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

16 − twelve =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla