Halim Kar: -Merhaba Hocam. Hani derler ya, sizin başınıza gelenler pişmiş tavuğun başına bile gelmedi. VengMa’dan okudum başınıza getirilen en son haberi, Almanya da ailenizin yanına yeniden dönme ihtimaliniz hala yokmu? Eğer yoksa, şu anda içine düşürüldüğünüz durum nasıl? Malum, Orta Doğu, yüzlerce istihbarat örgütü, dahası bunların uzantısı Paramiliter örgülerle dolu, Güvendemisiniz?
Selim Çürükkaya: Merhaba Halim bey. Bir haksızlığa, bir adeletsizliğe, sömürgeciliğe, işkencecilere, zalimlere, diktatörlere karşı baş kaldıranların, tek başlarına kalma pahasına olsa bile, asla uslanmayanların elbette başlarına çok şeyler gelir. Maharet başa gelen herşeye katlanmak, asla ve asla doğru bilinen yoldan dönmemektir.
Ne demişti Hayam?
“Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar.
Güneş yalnız da olsa, etrafına ışık saçar.
Üzülme doğruların kaderidir.
Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar.”
Duyduğunuz gibi Türkiye Cumhuriyeti 2003 yılında İnterpol kırmızı listeye adımı geçirmiş ve tutuklanmamı istemiştir. Almanya’ya ailemin yanına dönemememin nedeni budur. Dönebilirmisiniz diye soruyorsunuz.
1. Erbil veya Süleymaniye’den uçaklar kalkarsa,
2. Alman Elçiliği diplomatik koruma ile beni götürüp Bağdat’ta uçağa bindirirse,
3. Avukatım ve Alman hükümetinin isteği ile İnterpol’deki kırmızı listeden adım çıkarılırsa,
4. Alman Aydınları ve Alman basını Türkiye’nin benim hakkımda İnterpole verdiği bilgilerin tümünün yalan olduğunu kamuoyuna açıklarsa,
Almanya’ya ailemin yanına dönebilirim.
Sorduğunuz soruda “İçine düşürüldüğünüz durumdan” söz ediyorsunuz. Ben herhangi bir durumun içine düşürülmedim. İŞİD kurbanlarını anmak maksadıyla, dünya çapında bir konseri Almanya’da düzenlemek için Erbil’de organize ettiğimiz bir hazırlık toplantısına katılmak maksadıyla geldim.
İrak devleti Erbil ve Süleymaniye havalanlarından uçuş yasağı koyduğundan Erbil’ de kalmış oldum. Buna “düşürüldün” denilemez. Herhalde Referandum, benim burada mahsur kalmam için yapılmadı, İrak devleti ben burada kalayım diye Kerkük’e saldırmadı. Ve yine ben burda kalayım diye Irak devleti “uçuş yasağı” koymadı.
İnterpol tarafından arandığımı bilmiyordum. Bundan dolayı burada kaldım. Bana zararları dokunabilecek üstihabarat örgütlerinin, İran, İrak, Türkiye istihbaratlarının cirit attıklarını biliyorum. Onlar ciritlerini atsınlar, ben yazmaya devam ediyorum. Bu güne kadar onlara postu deldirtmedim, bundan sonra da deldirtmem, onların silahları varsa benim de kalemim var. Eskilerin deyimiyle kalem kılçtan keskindir. Merak etmeyiniz!
-Hem Alman vatandaşısınız, hemde Alman makamları size sahip çıkmıyor, içine düşürüldüğünüz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Sahip çıkma” ve “düşürülme” kelimeleriniz yine bir kuşkunun tezahürü gibi sırıtıyor! Ben Alman vatandaşıyım. Bundan dolayı Erbil’deki Alman konsolosluğuna gittim. Durumumu izah ettim. Gerekli işlemleri başlattılar. Pasaportumun bir kopisini Almanya’nın Bağdat konsolosluğuna ve Berlin’e gönderdiler. Güvenliğim ile ilgili proplemi de konuştuk.
Alman makamları, Türk devletinin neden beni aradığı bilgilerini avukatıma verdi. Ayrıca Türkiye’nin İnterpol’e benim hakkımda verdiği bilgilerin hiç birisinin geçerli olmadığını, bu yüzden bu güne kadar aleyhime hiç bir işlemin yapılmadığını bizzat İnterpol merkezine bildirdi.
Sahip çıkmadan neyi kast ediyorsunuz? Ben tam olarak anladım, ama okuycu bundan ne anlayacak? Ona bırakıyorum!
Burada yine “içine düşürüldüğünüz durumdan” söz etmişsiniz.. Kimse beni bir duruma düşürmemiş demem bilmem yeterli mi?
-Sadece TC’nin yalan- dolanla düzenlenmiş iddiaları (Ki, siz, zaten açıklamalar yaparak bu patavatsız, aslı-astarı olmayan suçlamaları çürüttünüz) ile bu hale düşürüldüğünüz, bize, kamuoyuna pek inandırıcı bir gerekçe gibi gelmedi?
Ah sizin bu “düşürülme” laflarınız! Buzağının altında öküz aramaya benziyor! Size söyleyem mi, neden Türkiye’nin benim adımı kırmızı listeye geçirdiğini?
Benim yazdıklarımı okuyan her kes, bilir ki ( Bunu en iyi Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri bilir) Ben 01. Mayıs 1980 tarihinde Diyarbakır’da siyasi nedenlerle tutuklandım. 1991 Mayıs ayının başında Bartın cezaevinden tahliye oldum. Haziran 1991 tarihinde yasadışı yollarla Meriç Nehri üzerinden Atina’ya, Haziran ayının sonunda PKK kampının olduğu Bekaa vadisine ulaştım.
Burada tam olarak sekiz ay kaldım. Öcalan ile farklı düşündüğümden dört ay boyunca bir nevi gözetim altındaydım. Dört ay sonra, kamptaki gerillalara teorik dersler verdim.
07.03.1992 Tarihinde sahte bir pasaportla, Şam’dan Frankfurt’a geldim. PKK’nin Avrupa’daki basın sorumluluğunu üstlendim. Mayıs, 1992 tarihinde BONN’da iltica başvurusu yaptım. 07.03 1993 tarihinde tekrar sahte bir pasaportla Farankfurt’tan Şam’a uçtum. 28 Mart 1993 tarihinde Şam’da Öcalan’ın talimatıyla tutuklandım. Lübnan’ın Barelias kasabasında PKK nin bir hapishanesine konuldum.
Burda bana zorla Öcalan’ı öven bir kitap yazmayı dayattılar. Ya yazacak, ya da öldürülecektim.
Yazmadım.
05.07.1993 günü tutulduğum hapishaneden kaçarak aynı gün Beyrut’a gittim. Burada Almanya konsolosluğundan yardım istedim. Yeterince dil bilmediğimden durumumu izah edemedim.
Kızılhaç ve Birleşmiş Milletler’in Beyrut’taki temsilciliklerine sığındım. (1) 1993 Kasım ayının sonuna kadar bu kurumların denetiminde kaldım. Alman PEN’i, Uluslararası gazeteciler birliği, Af Örgütü, Günter Wallaraf, Kürt PEN’ in başkanı Hüseyin Erdem ve adını burda yazmadığım bazı kişilerin yardımı, Alman Hükümetinin onayı ile Almaya’ya geri gittim.
Neden Türkiye beni istiyor? Sorunuza gelince; Bildiğiniz gibi ben 1993 Yılının Ağustos ayında Beyrut’ta iken “Apo’nun Ayetleri” adlı bir kitap yazmıştım. Bu kitap daha sonra Günter Wallaraf’ın yardımı ile Almanca olarak “PKK Die Diktator Des Abdullah Öcalan” adıyla yayınlandı.
Ben bu kitapla Kürt halkına ve Alman kamuoyuna Abdullah Öcalan’ın bilinmeyen bir yüzünü göstermiştim. Öcalan 1999 yılında Türkiye’ye gidip teslim oldu ve sergilediği tavırla benim kitabımda anlattıklarımı doğruladı.
Öcalan ve Türkiye’nin Ortak korkusu, o tarihlerde şudur: Öcalan’ın hainliği giderek anlaşılacak, Kürt halkı Öcalan ve PKK yi terk edecek, Selim Çürükkaya, Almanya hükümetinin desteğini (2) de alarak, Kürt halkını ikna edecek ve Kürt sorunun çözümü için siyasi bir yol bulacak, bu da bir Kürt devletinin kurulması ile sunuçlanacaktır.
Bunun olmaması için İnterpolün kırmızı listesine Selim’in adını pek çok cinayet işlemiş bir kişi olarak geçirip terörize etmeyi düşünmüş olabilirler.
–Daha önce Almanya başbakanı Angela Merkel ile görüştürülüp, kıymet, değer verilen siz, bugün ise, yine aynı Alman makamları tarafından sanki cezalandırılıyormuşsunuz gibi bir durum var ortada, neler oluyor sizce?
Selim Çürükkaya: Anlaşılan siz fotoğrafları yanlış okuyorsunuz. TİKKO cusunuz ya! Her şeyin altında emperyalizmin parmağını arıyorsunuz! Bu hastalıklar, zannedersem Doğu Perinçek tarafından size bulaştırıldı. Apoculuğa karşı olmanıza rağmen Apocuların yaptığı “Alman ajanıdır” propagandalarının tesiri altında gibisiniz. Ben size Almanya başbakanı Angela Merkel ile çekilen resimlerimin gerçek öyküsünü anlatmakla yetineceğim. 2005 yılında Dünya PEN’in konresi Berlin’de yapıldı. Yazdıklarımdan dolayı hayatım tehlikeye girdiği için Alman PEN’i bana üç yıl boyunca burs verdi. Ve PEN’in himayesinde idim. Bu yüzden Berlin’deki kongreye bütün burslu yazarlarla birlikte bende davetliydim.
Kongrenin programı arasında Başbakan Angela Merkel’i makamında ziyaret etmek de vardı. Başbakanlığı ziyaret ettiğimiz esnada o resmler çekildi. Ve ben o resimleri sosyal medyada yayınladım.
Durum böyle olduğuna göre “Almanya daha önce bana değer vermiş, şimdi ise beni ortalıkta bırakmış” sözlerinizin, sizin resimleri yanlış okuduğunuz anlamına geliyor! Veya yine Apo’cuların ve sol örgütlerin taraftarlarını kendilerine bağlamak için anlattığı emperyalizm masallarına, kandığınızın tezahürüdür…
-Bugüne kadar yazdıklarınızı izlediğimiz kadarıyla, Sizin Alman devlet kurumlarına karşı eleştirileriniz olmadı, ama, Alman rejimini de övmediniz hiçbir yazınızda. Acaba, bu yüzden mi cezalandırılıyorsunuz? Lenin bile İsviçre’ye iltica ettiğinde, İsviçre rejimini övüp göklere çıkarmıştı, Siz neden böyle yapmadınız, eğer hal böyleyse?
Evet ben yirmi beş yıldan beri Almanya’da oturuyorum. Alman devleti bana bir zarar vermedi. Bundan dolayı ne Alman devletini övdüm nede yerdim. Ama ben Alman devletinin Türkiye politkasını hiç bir zaman onaylamadım. Alman silahları ile Kürtler katl edildi, hükümetler buna sessiz kaldı, bunu hep söylerim. Alman devleti bir aydının yaptığı eleştirlerden dolayı da, ona bir şey yapacağına inanmıyorum. Lenin “hırsız sizi soymaya gelirse canınızı kurtarmak için elbiselerinizi verin” demiş, Tecavüzcü gelirse başka bir şeyinizi verin anlamına da gelir bu. Ben Lenin gibi değilim, hem hırsızın hemde tecavüzcünün gözüne kalemimi batırırım!
-1993 yılında, PKK’nın elinden kaçıp Lübnan’da gizlendiğinizde, başta, Uluslararası Yazarlar Komitesi PEN ve yine Uluslararası Gazeteciler Federasyonu tarafından sahiplenilmiştiniz, bu kurum ve kuruluşlar şimdiki içine düşürüldüğünüz durum hakkında, bu kurumları bilgilendirdiniz mi? Eğer bilgilendirdiyseniz tavırları nasıl oldu?
Selim Çürükkaya: Yine beni düşürdünüz, neden beni illahi düşürüyorsunuz ki? Elbette, uluslararası kuruluşların ve Kürt kuruluşlarının yani PEN’in, Kurdisch Gemeinde’nin, Paris Kürt Enstitüsünün,uluslararası gazeteciler birliğinin, Alman aydınlarının, Alman Başbakanının, Alman Cumhurbaşkanının, Alman ve Fıransız dışişleri bakanlarının durumumdan haberleri vardır. Ve adım interpol kırmızı listesinden çıkarılmak için uğraşılıyor.
Yakında Çok şey duyacakısınız!
Sorularunuz için teşekür ediyorum.
(1) http://madiya.net/index.php?option=com_content&task=view&id=282&Itemid=1
(2) https://ruclip.com/video/-04AZoX2fzo/abdullah-%C3%B6calan-almanya-su%C3%A7%C3%BCst%C3%BC-yakaland%C4%B1.html
Halim Kar, basina karlar yagsin Halim.