Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Sait Aydoğmuş İle Röportaj

PSK ve PAK ile bazı aydın ve bağımsız siyasetçilerin oluşturduğu “ Yurtsever Demokrat İttifak” ın bağımsız Belediye başkan adayı Sait Aydoğmuş ile VengMa adına Belediye seçimleri ile ilgili bir röportaj gerçekleştirdik. Söyleşide başkan adayı olmasıyla ilgili süreci, çalışmalarını, projelerini, halkın bağımsız adaylara yaklaşımını, AKP ve HADEP`in belediyecilik anlayışı ilgili eleştirilerini ve kazanıp kazanamayacaklarını sordum, sayın  Sait Aydoğmuş cevapladı. Kısa bir söyleşiyle ancak bu kadar mümkün oldu. Umarım okuyucular için iyi bir röportaj oldu. Kendisine şahsım ve VengMa sitesi adına teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Murat Dağdelen

Kendinizi tanıtır mısınız?

Ben, 1949’da Piran’da  (Dicle) doğdum. Lise mezunuyum. Evliyim, iki kızım var. Siyasi yaşamım, daha 1966’da lise yıllarında başladı ve 1969’da  İstanbul  DDKO’da devam etti. 1970’li yıllarda, Diyarbekir’de KİP/DDKD’de  siyasetin yanı sıra   DİSK ve Gıda-iş bölge temsilcilikleri yaptım. 1978’de, Gıda-İş genel sekreterliğine seçilerek İstanbul’a yerleştim. 12 Eylül Askeri Darbesi (1980) gerçekleştikten bir müddet sonra Rojava Kürdistan’ına geçtim. 5 Yıl, Oralarda (Rojava, Suriye ve Lübnan) aktif siyasi yaşamımı sürdürdükten sonra, 1984’ün sonunda İsveç’e gittim. 2007’de,  tekrar Diyarbekir’e döndüm. O süre içinde  TEVKURD ve HAK-PAR’da yöneticilik yaptım. Halen PAK Genel Başkan yardımcılığı yapıyorum. Kısacası yaklaşık 50 yıldır, Kürd ulusal hareketi içinde aktif olarak siyaset yapıyorum.


Diyarbekir Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için bağımsız aday olma süreciniz nasıl başladı?

Türkiye’nin 24 Haziran genel seçimlerinden sonraki süreçte yerel seçimlerde nasıl bir tutum takınmak gerektiği ile ilgili tartışmayı hep sıcak tuttuk. Partimizde, seçimlere bağımsız adaylarla girmemiz gerektiği ile ilgili genel bir mutabakat vardı. Birçok konuda yakın ilişkiler içinde olduğumuz PSK da benzer bir tutum takınınca, daha geniş bir ittifak için birlikte temaslarda bulunduk. O süreçte haliyle adaylar konusunu, Kürd siyasetindeki yeri ve dolayısıyla  siyasal önemi nedeniyle özellikle Diyarbekir adayının bir önce belli olması gerektiğini konuşuyorduk. Ben, daha başından beri siyasi duruş, kararlılık ve oy potansiyeli gibi hususlarda  daha uygun bir aday olmadığı taktirde,  aday olabileceğimi belirtim. Bu tutumum bir dayatmadan çok,  adaylık konusunun gereksiz tartışma ve rekabetten uzak, aklı selim içinde rahat ve isabetli bir yol ve yöntemle belirlenmesi içindi. Öyle de oldu; başka bir aday çıkmayınca fazlaca  bir tartışma yaşanmadan benim adaylığım üzerinde  genel bir mutabakat sağlandı.


Adaylığınızı açıkladıktan sonra Hak-Par, Hüdapar gibi siyasal partiler, Sivil toplum örgütleri ve Diyarbakır’da siyasal ve toplumsal etkinliği olan çevrelerle görüştüğünüz biliniyor. Bu görüşmeler sonucunda sizi desteklemeye yönelik ortak bir konsensüs oluştu mu?

Biz, görüşmelerimizde daha çok bağımsız adaylarla çıkışımızın siyasal nedenlerini ve yerel yönetimlere ilişkin yönetim anlayışımızı ve projelerimizi anlatıyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla çok pozitif değerlendirmelerle karşılanıyoruz. Bu pozitif durumun oy desteğine de dönüşeceğini umuyor ve bekliyoruz.

 

 


Nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz? Çalışmaları organize eden bir yapı, çalışma gruplarınız, ve kazanmayı esas alan, amaçlayan, stratejik bir programınız var mı?

Bilindiği gibi,  “Welatperwer û Demokrat Tfak” olarak Diyarbakır Büyükşehir ve 3 merkez ilçesi (Yenişehir, Kayapınar ve Bağlar), Mardin Büyükşehir ve Kızıltepe ilçesi, Muş ve Batman  İl Belediye başkanlıkları için, yani  toplam 8 il ve ilçede bağımsız adaylarla seçime giriyoruz.  Buralar için merkezi komisyonumuz, il komisyonlarımız ve ilçe komisyonlarımız var. Komisyonlarımız, bazen ayrı ayrı bazen de ortaklaşarak yoğun biçimde çalışıyorlar. Çalışmalarımızda, sokaklarda ve mahallerde görünür olmayı özellikle  esas alıyoruz. Kazanmaya çalışacağız ama, bu seçimi kazanamazsak da uzun vadeli stratejimiz, halkımızın mücadelesini  tek ve tekçi olan hegemonik  siyasetin kıskacından çıkararak Kürd ulusal hareketini çok renkli ve sesli  bir siyasal yelpazeye sahip kılmaktır. Seçimdeki başarımız, bu amacımızı gerçekleştirmekle doğru orantılı olacaktır.


Diyarbakırlılar, HDP veya AKP adayını seçmek yerine neden sizi tercih etsin? Farkınız nedir?

Diyarbekir,  Cumhuriyetin Kuruluşundan 1990’lı yılların sonuna kadar  dili, kültürü ve tüm hak hukukuyla ulusal varlığımızı inkar ve imha etmeye çalışan Devlet zihniyetli partilerce yönetildi.  Bu partiler tekçi bir ulus yaratma yolunda, şehirlerimizin  etnik ve kültürel kimliklerini Türklüğe entegre etmek için her şeyi yaptılar. Yanı sıra,  Diyarbakir halkının temel  hizmet sorunlarını ve bunlara ilişkin alt yapı çalışmalarını da özellikle ihmal ettiler. Bunun için Diyarbakır’ı bir metropol ili karşılaştırmak yeterli olacaktır. AK Parti,  belirtegeldiğim bu zihniyet ve uygulamanın en tipik bir aktörüdür. 1960-70’li Yıllarla birlikte güçlü bir biçimde çok sesli ve renkli olarak yeniden ortaya çıkan Kürt ulusal hareketi, anılan sömürgeci politikaya 1977 seçimlerinde Diyarbakır ve 1979  seçimlerinde Ağrı Belediye seçimlerini kazanarak son vermeye çalıştı. Ancak 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi bu süreci bastırdı. Daha sonraki süreçte, tamamen  siyasal şiddet üzerine bina edilen bir mücadele ile kurtulabileceği yolunda  yanlış bir algıya kapılan  Kürt ulusal dinamizmi, büyük bir ağırlıkla  günümüzdeki HDP  ve önceli partilere destek oldu ve  nihayet 2000’li yıllarla birlikte, başta  Diyarbakir olmak üzere,  birçok şehir ve kasabamızın yerel yönetimlerini  bu silsiledeki partiler kazandı, kazanıyor. Yaklaşık 20 yıldır yüzü aşkın  şehir ve kasabamızı yerel olarak yöneten HDP ve önceli partiler, Devlet zihniyetli partilerden farklı bir belediyecilik anlayışı ortaya koyamadılar. Ne dilleri, kültürleri ve tarihleriyle şehirlerimizin  etnik ve kültürel  kimlikleri konusunda; ne de ekonomik ve sosyal hizmetler alanlarında  mevcut kötü duruma fazlaca bir katkı sağlayamadılar. Hatta aşırı partizan  ve merkeziyetçi  bir anlayışla  özellikle hizmet alanlarında var olan durumu daha da kötüleştirdiler. Ve nihayet  “Hendek Savaşı” politikasıyla  birçok il ve ilçede hizmetlere ilişkin var olan kısmi altyapının  tahrip edilmesine neden oldular. Bununla kalmadılar; Devletin halkın iradesine kayyumlar gibi tamamen  hukuksuz, antidemokratik ve dolayısıyla daha ceberut ve kaba  kurumlarla müdahalesine gerekçeler yarattılar. Özcesi, sırayla 80 ve 20 yıldır denenen bu iki taraftan birinin kazanması demek, Diyarbekirlilerin peşinen kaybetmesi demektir. Bu nedenle bugün veya yarın, bizler tercih edilmeliyiz, kazanmalıyız ki bu  durumu tersine çevirebilelim. Bu iki taraftan temel farkımız şudur: Açıktır ki, mevcut feci durumun  temel nedeni,  hem devlet hem de HDP ve önceli partilerin  şeffaf, katılımcı,  demokratik ve dolayısıyla özgürlükçü bir yönetim yerine,  farklı merkezlerden de olsa mücadele yöntemi olarak siyasal şiddeti benimseyenlerin emirleriyle yönetilen otoriter bir sistem uygulamalarıdır.


Seçim sloganınızda “Ne kayyum ne de Hendek” diyorsunuz. Neden böyle diyorsunuz, anlatır mısınız?

Bu şiar ile reddettiğimiz “Kayyum ve Hendek” kavramları,  Devlet ile HDP’nin vesayetçi, yani başka yerlerden emir alan iradesiz ve ceberut yönetim anlayışlarını ifade ediyor. Oysa Yerel Yönetimler, halkın  kendi seçtiklerinin yönetiminde   kendi kendilerinin veya kurumlarının da katılımlarıyla yönetilen kurumlar olarak  tarif edilebilirler, bilinirler. Bu yönetimler, merkezi yönetimlerden özerk oldukları oranda, yerel  amaç, etkinlik  ve hizmetleri daha iyi gerçekleştirebilir ve böylece  katılımcılığın, demokrasinin gelişmesine de  daha çok katkıda bulunabilirler.


PSK ve PAK ile bazı aydın ve bağımsız siyasetçilerin oluşturduğu “ Yurtsever Demokrat İttifak” ın bağımsız Belediye başkan adayısınız, Belediye başkanı olursanız, neler yapacaksınız; programınızın başlıca temel özellikleri nedir?

  • Biz “Ya Kayyum ya da  Hendek” girdabından çıkmanın alternatifiyiz.
  • Kimseden emir almadan Diyarbekir’i Diyarbekirlilerle birlikte yöneteceğiz.
  • Yüz yıldır İnkar ve imha politikası ile yok edilmek istenen tarihimizi, Kurmanci ve Zazaki lehçeleriyle dilimizi  ve kültürümüzü kurtarıp özel olarak geliştireceğiz.
  • Bu çalışmalarla Diyarbekir’in Kürd olan kimliğini (nasnamesini) pekiştirip güçlendireceğiz.
  • Sağlam sosyal ve ekonomik alt yapı projeleriyle  Diyarbekir’i ve halkını kaliteli bir   hizmet ile donatacağız.
  • Şehirlerimizi, Kürt kimliği ve buna ilişkin özgürlüklerle  refah ve huzur içinde yöneterek, gelecekte ülkemizi de yönetmeye aday olduğumuzu ortaya koyacağız.

Halk içinde propaganda çalışmaları sürdürüyorsunuz; halkın size olan ilgisi ne durumdadır? Bu ilgi oya yansır mı?

Kampanyamızda halk ve esnaflarla  en yoğun biçimde toplu halde  ana caddeleri ve halk pazarlarını dolaşırken karşılaşıp konuşuyoruz.  Böylesi ilk eylemimizle ilgili şunu yazmıştım:

“2009 Yılı’nda Hak-Par’ın Diyarbakır Belediye Başkanı adayı olan Avukat Hasan Dağtekin’in kampanyasına aktif olarak katılmıştım. Kampanya boyunca uğradığımız esnafların  ve sokaktaki halkın çoğunluğu, şimdiki HDP’nin o zamanki önceli olan partiden olmadığımızı anlayınca, ‘Kimlerin lehinde ne karşılığında seçime giriyorsunuz?’  türünden sorulu tepkilerle karşılaşıyorduk. Zaman zaman aynı çevrenin gençlerinin saldırılarına da uğruyorduk.

“Üç gün önce Ofis semtindeki esnaf ve pazar ziyaretimizde, bırakın bizi tepkiye karşılamak, istisnasız, büyük bir nezaket, hoşgörü, olgunluk ve hatta sevinçle karşılandık. Bunda, o günden bugüne halkımızın konuyla ilgili edindiği hoşgörü ve olgunluk kadar hatta daha çok yukarıda belirtiğim “kıskaç” taraflarının politikalarına duyulan tepkinin etkili olduğunu sanıyorum.

“Bu durum, anılan kıskaçtan (AK Parti ile HDP kıskacı) çıkmanın toplumsal ve siyasal şartlarının olgunlaştığının işareti olsa gerek.”

Süre içinde devam etmekte olduğumuz benzer eylem ve ziyaretlerimizde,  yukarıdaki değerlendirme ile ilgili kanaatimiz pekişmiş bulunuyor. Doğru bir zamanda doğru bir karar almışız. Başarımız, Kürt ulusal hareketinin ve mücadelesinin tümünü olumlu etkileyecek.  Bunun için herkesin bize destek olması lazım.


Çalışmalar sırasında karşılaştığınız herhangi bir baskı var mı?

Türk egemenlik sisteminde  Siyasi Partiler ve seçimler ile ilgili yasalar zaten yeterince demokratik değil. Hele de Kürtler söz konusu olunca bu alan çok daha sınırlı ve  anti demokratik. Örneğin,  bir partinin seçimlere girebilmesi için 42 ilde ve bunlara ait ilçelerin 1/3’ünde örgütlü olması lazım.  Kendisini Kürd veya Kürdistani bir parti olarak niteleyen bir parti için bu, adeta imkansız bir koşul. Bu koşulu, ancak HDP’nin yapmakta olduğu gibi, kendiniz olmaktan çıkıp siyasal asimilasyona ve kültürel entegrasyona hizmet ederek  gerçekleştirebiliyorsunuz.

Bilindiği gibi anılan nedenlerle  bizlerin seçime girme hakkımız olmadığı için, seçim kampanyasına ilişkin hak, hukuk ve imkanları çok daha dar olan bağımsız adaylarla ve dolayısıyla belli dezavantajlarla  seçimlere katılıyoruz.

AK Parti, tekçi ve otoriter iktidarını sürdürebilmek için  anlata geldiğim bu durumu daha da anti demokratikleştirerek  siyasal sahayı ve seçimlerle ilgili hak ve özgürlüklerin sahasını hayli daraltmış bulunuyor.

Bu dar sınırlar ve baskıcı ortam  içinde,  mücadele etmeye çalışıyoruz.


Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Sorularınıza ek olarak önemli gördüğüm iki hususla ilgili düşüncelerimi kısaca belirtmek istiyorum.

Birincisi, Kadim Diyarbekir’in  etnik ve kültürel kimliğinde,  Kürdlerin yanı sıra çok önemli bir yere sahip olan Ermeniler, Süryaniler, Keldanilerle ilgili  trajik bir husus. Bilindiği gibi, Cumhuriyet sonrasında bu kadim halklar, tekçi ulus yaratma projesinin ilk kurbanları oldular/edildiler. Ve günümüzde hemen hemen artık Diyarbekir’de yokturlar. Tarihsel ve kültürel mirasları da hala yok edilmeye çalışılıyor.  Gerek tarihsel ve gerekse de insani  bir hesaplaşma içinde, gerek şehrimizde hala var olan Ermeni, Süryani ve Keldanileri ve gerekse de  bunların var olan, ayakta kalabilen tarihsel ve kültürel miraslarını gözümüz gibi korumamız lazım.

Eklemek istediğim ikinci husus da  Kürd ulusal hareketinin genel olarak Türkiye seçimlerine ilişkin tavrıyla ilgili olacak.

Ulusal haklarımız için mücadelede seçimler, geneli ve özellikle yereli ile önemli bir yere sahiptir. Türkiye seçimleriyle ulusal haklarımızı tam anlamıyla gerçekleştiremezsek de, doğru ve  başarılı bazı tutum (koşullara göre şu veya bu amaçla  seçimlere girme veya seçimleri  boykot etme vs.) ve sonuçlarla  haklarımıza  kavuşmayı kolaylaştırabilir, onlara kavuşmayı yakınlaştırabiliriz.

Üstelik toplumumuz, seçimleri siyasetle özdeş görüyor. Bir Kürde seçimlerle ilgilenmeyen bir siyasetçi olduğunuzu söylerseniz şaka yaptığınızı sanacaktır. Bu gerçeğe rağmen,  Kürt siyasetinin belli bir kesimi olarak seçimlerle ilgilenmeyi yıllarca ihmal ettik. Oysa daha önce de belirtildiği gibi, Kürd hareketinin yakın tarihinde, yani daha 1977’de, bağımsız adaylarla  Diyarbekir ve Ağrı belediyelerinin kazanılması, Senato seçimlerinde önemli oranda oy alan seçim başarıları var. 1990’lı yıllarda da benzer başarılı tutum ve girişimlerden bahsedebiliriz.

O zamanlar,  Türk seçimlerine girmeyi “ihanet” olarak görenler, zaman içinde toplumumuzun seçimlerle ilgili olarak belirtilen bu pozitif algısını, şiddete dayalı mücadele yöntemlerinin basit bir kullanım aracı haline getirdiler.  Yıllardır, Kürtlerin oylarını alıyor, ancak Kürt partisi olarak değil, Türkiye Partisi olarak, sözde Türkiye’de demokrasi için mücadele ediyorlar. Bu siyaset, Kürdlerin ulusal hayal ve taleplerine dayalı oylarıyla bu hayal ve talepleri hasır altı etmenin kandırmaca bir siyasetidir.

Bu siyaset,  artık yok edilemeyeceği, önlenemeyeceği  anlaşılan Kürt ulusal hareketini ve taleplerini, siyasal bir kandırmaca/saptırma ile  Türklüğe asimile ve entegre etme siyasetidir.

Kısacası, toplumumuzun Türkiye seçimleriyle ilgili  bu algısını siyaseten HDP’nin yaptığı gibi   onun  ve mücadelesinin aleyhinde değil, lehinde değerlendirmek, bunun daha etkili yol, yöntem ve araçlarını bulup yaratmak gerekir.

Bu söyleşi nedeniyle size ve Vengma sitesine teşekkür ederim.

16.03.2019

1 Yorum
  1. Barzan diyor

    Vatanimiz Kurdistanin vefali ve sadakatli evladina ba§arilar dilerim.
    Pirani ve SAID olanlarin tùmù biz Kurdlere vatanimiz Kurdistanin milli bagimsizlik sevdasini hatirlatir.
    Ilk Saidimiz olan merhum bùyùgùmùz seyh SAID efendi,SAID Elçi ve Nerveranda hayatini Kurdistanin istiklàl ve hurriyetine adiyan SAID çùrùkkayanin vatanimiz Kurdistana adayanlari sevgi ilà yad ederken,SAID Aydogmu§ karde§imize ba§ari dilerim.
    Kurdistan §ehirlerini Kurd evladlari kendi §ehir halki ilà yonetmeli.
    Hendekçi ve kayyumcu itifaka hayir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

15 + 7 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla