Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Selim Çürükkaya: Barış gelecek mi?

Selim Çürükkaya, Barış gelecek mi?

Selim Çürükkaya /Bu Makale Pazartesi, 29 Kasım 2010 da saat 15:46 da. Madiya.net sitesinde yayınlanmıştır. Aradan yaklaşık olarak sekiz yıl geçmiştir. Doğruluğundan hiç bir şey kayıp etmemiştir.

Selim Çürükkaya / Diyarbakır da oturan bir okuyucum, kafası karıştıkça beni arar ve güncel konular hakkında sorular sorar. Dün akÅŸam yine aradı. Bu kez barış görüşmeleriydi konu, anlaşılan “Demokratik özerklik” artık gündemden düşüyordu.

Ona ısrarla “Demokratik özerklik” konusu üzerinde duralım. Bundan bir sonuç almadan “barış görüşmeleri” ne geçmeyelim dememe raÄŸmen; O, bana, “dediÄŸiniz konu güncelliÄŸini” yitirdi. Burada herkes, barış görüşmelerini konuÅŸuyor, sizin bu konuda fikriniz ne? Yoksa siz barışa karşı, savaÅŸa yana mısınız? BaÅŸkan’ ı Ä°mralı’da muhatap almaları iyi deÄŸil mi? Bir af çıkarırlar mı dersiniz? BaÅŸkan “silahları bırakın” derse, sözüne uyarlar mı, yoksa karşı çıkanlar olacak mı? Parçalanırsak bu bizim felaketimiz deÄŸil mi? BaÅŸbakan Recep Tayip “Türkiye’ de resmi dil tektir, o da türkçedir” dedi.

Hükümet veya devlet Kürtlere ne gibi haklar vermeyi düşünüyor? Önderlik: “Biz sorunu kendi aramızda çözelim” demesine raÄŸmen, Türk yetkililer neden Amerika’ya, Avrupa’ ya, iran’ a Suriye’ ye, Güney Kürdistan’a kadar gidip sorunu anlatıyorlar?

Bizim buralarda cevabı aranan sorular bunlardır. Her kes bu konuları konuÅŸuyor, elbette sizin görüşlerinizi de öğrenmek isteyenler vardır, dedi….

Anlaşılan bayağı umutluydu, artık silahlar susacak, Kürt sorunu çözülecek, Öcalan hapisten çıkacak, Haydar Kaytan ile Duran Kalkan daÄŸdan inip Meclis’e gireceklerdi. Ona “Demokratik özerklik” tartışmaları baÅŸladığı gün de böyle umutluydun, bu gün yarın demokratik özerkliÄŸi ilan edeceÄŸiz, kendi kendimizi yöneteceÄŸiz, bizim mahkemelerimiz olacak, belediyelerimiz kendi baÅŸlarına buyruk davranacak, gerekirse kendi okullarımızı kuracağız demiÅŸtin, bende sana “imralı’dan gelecek olan yeni bir emire kadar bu konuyu tartışacaksınız, emir gelince, bunu unutup baÅŸka bir konuya geçeceksiniz” dediÄŸimde, sen, sanki demokratik özerkliÄŸi bozuyormuÅŸum gibi bana kızmıştın. Oysa ÅŸimdi kendin diyorsun ki; “o konu artık bizim buralarda güncel deÄŸildir.”

Mademki Demokratik özerkliği, rafa kaldırdınız ve mademki yeni bir konuyu gündeminize aldınız. O zaman bende bu konudaki görüşlerimi söylemek zorundayım. Ben Diyarbakır zindanında sabırlı olmayı öğrendim. Bıkmamayı, usanmamayı, pes etmemeyi ve kızmamayı öğrendim.

Önce “barış görüşmeleri” konusu üzerinde duralım. Yeryüzünün yazılı ilk barış görüşmeleri M.Ö 1280’de Mısırlılar ile Hititler arasında yapılmıştır. Bu görüşmeler sonucunda KadeÅŸ anlaÅŸması olarak bilinen yazılı bir anlaÅŸma ortaya çıkmıştır. O günden bu güne kadar birbirleriyle savaÅŸan taraflar neticede yenilmiÅŸ, yorulmuÅŸ, yıkılmış ve karşılıklı masaya oturarak barışmış ve bu barışlarını bir antlaÅŸma ile perçinleyerek savaÅŸa son vermiÅŸlerdir.

Tarihte bazen öyle durumlar ortaya çıkmış ki savaÅŸan her iki taraf yenilince, öyle barış gerçekleÅŸmiÅŸ, ÖrneÄŸin Millattan sonra 280 ve 279 yıllarında Epirus’lu Pirus Roma’ya saldırdı ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için herÅŸeyi feda etti. Sonunda Pirus savaşı kazandı, ancak 8 ünite filin desteklediÄŸi ordusunun tamamını kaybetti. Neticede Savaşı kazandı, ama yanında koskoca ordudan arta kalan üç-beÅŸ çapulcudan fazla deÄŸildi. Derleki Pirus, bu zaferin ardından “tanrım, bir daha böyle bir zafer verme bana” demiÅŸtir.

Tabi tarihte herkes Pirus gibi yapmamıştır, zaferi kazananlar, karşı tarafı tam olarak yenenler de vardır. Mesala birinci dünya savaşında, Osmanlılar ve Almanlar Ä°tilâf Devletlerine yenildiler ve Osmanlı yenilgiyi kabul edince, Sevr AntlaÅŸması (Fransızca: Le Traité de Sèvres), 10 AÄŸustos 1920’de Fransa’nın baÅŸkenti Paris’in 3 km. batısındaki Sevr (Sèvres) banliyosunde bulunan Seramik Müzesi’nde (Musée National de Céramique) imzalandı.

Ä°kinci Dünya savaşı sonunda Almanya kesin yenilince bambaÅŸka bir anlaÅŸma türü ortaya çıktı. Bu anlaÅŸmada yenilen taraf yoktu. Yenenler Temmuz ve AÄŸustos 1945’te barış antlaÅŸmalarının koÅŸullarını görüşmek üzere Potsdam Konferansında bir araya geldiler.. Toplantıya önde gelen Müttefik temsilcileri olarak ABD’den Roosevelt’in yerine seçilen BaÅŸkan Harry S. Truman, SSCB’den Stalin ile Ä°ngiltere BaÅŸbakanı Wilnston Churchill katıldı. Bunlar yenilen Almanya’ yı ne yapacaklarına dair kendi aralarında anlaÅŸtılar ve bunu yazılı hale çevirdiler.

Dünyada ki pek çok ulusal kurtuluş savaşı, işgalci devletlere karşı gelişti, denge aşamasına ulaştı, uluslararası destek kazandı, işgalcileri ülkelerinden kovama aşamasına geldi, ulusal kurtuluş mücadelesi veren güçler ile ulusal kurtuluş mücadelesini bastıran güçler bir araya gelip barış antlaşmaları imzaladılar.

Cazayir’ de, Hindistan’da, Vietnam’ da Çin’ de böyle oldu. Hata burada burnumuzun dibinde, ülkemizin bir parçasında Kürt lideri Mala Mustafa Barzani önderliÄŸindeki Kürt ulusal kurtuluÅŸ mücadelesi bir türlü yenilmeyince Baasçı güçler Mala Mustafa Barzani ile anlaÅŸarak Kürtlere özerklik vermeyi kabul ettiler. Ve o özerklik hakkı bu gün federasyon biçiminde vücut bulmuÅŸtur.

BaÅŸka örnekler de var dünyada; örneÄŸin Ä°rlanda ve Bask proplemleri gibi. Bask ta ETA adını alan bir örgüt yıllarca ikiye parçalanmış, Pirine daÄŸları ile Atlas okyanusu arasında uzanan güzel ülkeleri için bağımsızlık mücadelesi verdiler. Fransızlar ve Ä°spanyollar Baskların ayrılıp bağımsız bir devlet kurmamaları için Bask ülkesine çok büyük ekonomik yatırımlar yaptılar, bu gün neredeyse Bask ülkesinin bazı ÅŸehirleri, Madrid ve Paris’ ten daha geliÅŸkin ve daha güzeldir. Buna raÄŸmen ETA bağımsızlık istiyordu, neticede Basklılar ile ispanyollar anlaÅŸtı , Bask bölgesi özerk yönetimine kavuÅŸtu.

İngiltere ile İRA çok uzun süren kanlı bir savaştan sonra nihayet İRA nın legal kanadıyla masaya oturan İngiliz hükümeti çözüm için çok önemli adımlar attılar.

Gelelim Kürdistan sorununun çözümüne veya Türk Kürt barışına; Kürdistan sorunu dünyadaki hiçbir soruna, Türk devletide dünyadaki hiçbir devlete benzemez. Hemen kısa bazı örnekler vereyim, bu yeryüzünde, bu güneşin altında, sayısı en iyi tahminle 30 milyon olan bir halkın dilinin yasak olduğu, daha doğru bir deyimle kendi diliyle eğitim yapamayan başka bir halk var mı? Yine bu yer yüzünde milyonların dilini yasaklayan bir devlet var mı? Hayır diyeceksiniz ama ben size evet vardır diyeceğim. Yasaklanan diller Kürtlerin dilleridir, yasaklayan devlet Türk devletidir.

Yine bu yeryüzünde milattan önceden beri var olan, kültürler ve medeniyetler yaratan, bütün iÅŸgallere, yok etme politikalarına raÄŸmen günümüze kadar varlığını sürdüren, diliyle Kültürüyle, efsaneleri, hikayeleri, ÅŸiirleri, destanları ile “var” olan, ama “yok” sayılan baÅŸka bir ulus var mı?

Peki “var” a “yok” diyen, “Kürd” e “Türk” diyen, bu yalanı kabul etmeyenlere karşı savaÅŸan bir devlet var mı bu yer yüzünde?
Evet vardır. Bu çağda bu zihniyette bir devlet mevcuttur ve zihniyetini hala değiştirmek istemiyor, ayak diretiyor.

Bizim örgütümüz ne Vietnam İşçi partisine benzer, ne Gandi önderliğindeki Ulusal Kongreye, ne Cazayir kurtuluş hareketine, ne de herhangi başka bir ülkenin kurtuluş örgütüne benzemez.

Lider olarak bellenen kiÅŸi de hiçbir liderle benzerliÄŸi yoktur.. ÖrneÄŸin otuz yıldır savaÅŸan bir örgütün iradesi, karar mekanizması olmaz mı? Veya taraftarları milyonlarla ifade edilen bir örgütün iradesini imza ile götürüp “tutuklu” olan birine teslim eden baÅŸka bir örgüt var mı bu yeryüzünde?

Hangi ulusal kurtuluÅŸ mücadelesinin lideri sömürgeci devletin elinde M.Ali Birand’ın deyimiyle “en büyük gizli silah” haline geldi?

Biz böyle olduÄŸumuz için Türk devleti de öyle olduÄŸu için Kürdistan sorununun çözümü zordur. Türk devleti Kürtlerin varlığını resmi olarak kabul etmek istemiyor. Kürtlerle oturup, onları bir taraf olarak kabul edip anlaÅŸma yapmaya yanaÅŸmıyor. BaÅŸbakan ErdoÄŸan Kürtlerin kendi anadilleriyle eÄŸitim yapmalarına bile karşı olduÄŸunu açıklıyor. Peki dil hakkı, ki insanın en temel hakkıdır, bunu kabul etmeyen bir devlet , Kürtlere ne verecek? Anlaşılan görüşmelerin amacı zaten “alma – verme”yle ilgili deÄŸildir.

Referandumdan sonra Ä°mralı da Öcalan ile bazı görüşmelerin yapıldığı söylendi. Kimseler görüşmelerin içeriÄŸini merak dahi etmedi. Önemli olan görüşmelerdi. Oysa bu görüşmeler 1993 de Åžam’ da baÅŸlamıştı. Ve gizli görüşmelerdi. Öcalan bu gizli görüşmelerin mahiyetini hiçbir zaman hiç kimseye açıklamadı. Aradan yıllar geçince pratik ve yer yer ortaya çıkan bazı ip uçlarıyla içerikleri anlaşılmış oldu. Mesala Öcalan’ın 1986 yılında Genel Kurmaya “Türkiyeye dönceceÄŸim” sözü verdiÄŸini ancak bu yıl “balıkçı” lakaplı istihbaratçının açıklamasıyla öğrenebildik.

Ä°mralı da yapılan görüşmelerin amacının Kürdistan sorunununa adil bir çözüm bulmak olduÄŸunu söylemek mümkün deÄŸildir. Türk devleti eÄŸer uygun görmüşse – ki ben daha o kanıda deÄŸilim- gerillaları silahsızlandırmak istiyor. Bu iÅŸi kendilerinin hazırladığı, emirleri dışında hareket etmek istemeyen Öcalan aracılığıyla yapmak istiyorlar.

Türk ordusu süre içinde kuzey Kürdistanda “kontrol edilebilir” bir “Kürt hareketi” yaratmıştır. Bunun aracılığıyla kocaman Kürdistan sorununu kendisine büyük zararlar vermeyecek ÅŸekilde yönlendiriyor. Bu gerçekten dolayı silahlı Mücadeleyi aniden bitirirse, ondan sonra ortaya çıkabilecek iklim ve ortamdan ürküyor.

Kürdistan sorununun siyasi boyutu ile gündeme geleceÄŸini biliyor, Kürtler içinde büyük bir tartışmanın açılacağını, tekçiliÄŸin bozulacağını, direnişçi Kürt potansiyelinin çok sayıda örgüt doÄŸuracağını, sorunun siyasi ve diplomatik olarak gündeme geleceÄŸini, Kürt mücadelesine vurulan “terörizm” damgasının da kalkacağını ve devletin konrolü tamamen yitireceÄŸini düşünüyor.

EÄŸer devlet bu korkusunu aÅŸarsa, Öcalan aracılığıyla silahlı mücadeleyi kesinlikle bitirir. Zira Qandil’deki baÅŸkanlık konseyi ve BDP önceden iradelerini Ä°mralı’ya imza ile teslim etmiÅŸtir. Ve Öcalan emre amadedir.

Karşı çıkanlar olmaz mı? Zira karşı çıkanlar barışa karşı çıkmayacaklar, adil bir barışın olmaması için böyle bedava satılışımıza karşı çıkacaklardır. Ama onlar barışa karşı çıkmışlar olarak gösterilip, terörist olarak damganacaklardır. işte Avrupa ile Amerika ile, Güneydeki Kürt yönetimi, İran ve Suriye ile bunun için görüşmeler yapılıyordur..

Peki adil bir barış mümkün değil mi? Mümkündür ama bunun tek şartı vardır: Kuzey Kürtleri ulusal bir kurum ve irade yaratırsa, bu kurum bütün kuzey Kürtlerini temsil ederse, Kürtlerin istek ve taleplerini iyi formüle ederek bunun diplomatik, siyasi mücadelesini verirse, kalıcı bir barış mümkündür.
Kurdistan sorunu adil bir biçimde çözülmediği müddetçe, bu gün dağdakiler indirilse bile, başka bir zamanda, başka bir biçimde, yeniden isyanlar patlak verir.

Türkiye cumhuriyeti kurulduktan bu güne kadar 30 isyanın olması, çözülmemiş sorunun büyüklüğünü ve isyanları nasıl doğurduğunu bize gösterir..

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

three × 5 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla