Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Şimdi Talabani projesi zamanı

Arif Qurbani // Saddam rejiminin yıkılması ve Kürtlerin Kürdistan Bölgesi idaresi dışında kalan Kürdistani bölgelere dönmesinin ardından, Kürtlerle Bağdat, Kürtlerle bölgedeki Araplar, Kürtlerle Türkmenler ve sorunun bir parçası olan tüm taraflarla ABD arasında, demokrafik yapısı değiştirilen bu bölgelerdeki sorunun çözümü konusunda değişik görüşler vardı.

Aynı şekilde Kürdistani partiler arasında hatta partilerin kendi içerisinde bile bu konuda değişik öneriler geliştiriliyordu. Sonuç olarak, sorunun o dönem yürürlülülte olan geçici yasanın 58’inci maddesine ve daha sonra da Irak Anayasası’nın 140’ıncı Maddesi’ne göre çözülmesine karar verildi. Anayasa’nın ilgili maddesinde sürecin “normalleşme, nüfus sayımı ve referandum” şeklinde üç aşamada hayata geçmesine hükmedildi. Her bir aşama için de merkezi hükümet ve Cumhurbaşkanılığına düşen görevler belirlendi.

Nuri Maliki, kendi iktidarı döneminde bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazır olduğu görünümü vererek bir komisyon kurdu, bütçe ayırdı ve kısa bir süreliğine de olsa süreç belirlendiği gibi ilerledi. Normalleşme aşamasının ilk bölümünde dışarıdan getirilen Arapların geldikleri yere geri dönmesi ve Kürtlerin tekrar atalarının topraklarına yerleşmesi gerekiyordu ancak bu aşamada çeşitli engeller ortaya çıktı. Bölgesel müdahaleler ve Birleşmiş Milletler’in (BM) de araya girmesi nedeniyle süreç tıkandı ve dolayısıyla bu da sorumluluklarını yerine getirmek istemeyen Bağdat’a önemli bir gerekçe oldu.

Bu aşamada Cumhurbaşkanlığı’na düşen görev anaysa çerçevesinde 1968 yılından beri bölgenin demokrafik yapısını değiştirmeye yönelik atılan adımları belgeleleriyle birlikte anlatan bir projeyi parlamentoya sunmaktı. Mam Celal’in bu projeyi hazırlaması gerekiyordu. Ancak başlıca iki neden yüzünden proje zamanında hazır olamadı. Birinci neden o dönem Cumhurbaşkanı yardımcılarının veto hakkına sahip olmasıydı. Anayasaya göre proje Cumhurbaşkanı ve yardımcılarının onayıyla hazırlanmalıydı. Sunni Araplar ve Türkmenler buna karşı çıktı.

Tarık Haşimi Sunni Arapların desteği ve Türkiye ile Arap devletlerinin teşviki ile bu projenin önünde durdu. Aynı şekilde cumhurbaşkanlığı toplantılarında konuyu dile getirmediği için Talabani’ye de defalarca eleştiri yöneltildi. İkinci sebep ise Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanlık Konseyi üyeleri arasındaki görüş ayrılığıydı. Daha başlangıçta KYB Başkanlık Konseyi içerisinde konu hakkında ve özellikle de Kerkük konusunda iki farklı düşünce hakimdi.

Bir grup Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanması ve doğru bir siyasetle kentteki tüm bileşenlerin katılacağı sağlıklı bir yönetimin oluşturulmasını öneriyordu. Bu görüşe dahil olarak Çemçemal, Kifri ve Kelar ilçelerinin de Kerkük’e bağlanması öneriliyordu. Ancak diğer bir görüş ise bu ilçelerin Kerkük’e bağlanmasıyla Kürdistan Bölgesi coğrafyasının başka bir bölümünün daha Bağdat’ın himayesine kaptırılacağını savunuyordu. İkinci görüşe göre zengin petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle Çemçemal’in Süleymaniye’ye bağlı kalması gerekiyordu.

Çünkü Çemçemal Süleymeniye’nin ekonomik altyapı geleceği olarak görülüyordu. Bu görüşü savunanlar Çemçemal, Kifri ve Kelar’ın Kerkük’e bağlanmaması için Mam Celal’e ayrıca baskı yapıyordu. Mam Celal ikinci Cumhurbaşkanlığı döneminde daha fazla inisiyatif sahibiydi. Çünkü önünde engel olana yardımcılarının veto hakkı ortadan kalkmıştı. KYB içerisinde de reformcu kanadın ayrılmasıyla Talabani’nin kendi partisi üzerindeki hakimiyeti artmıştı. Hatta Talabani bir çok kez, “Irak Anayasası’nın çelişkili bölgeler hakkındaki 140’ıncı Maddesinin hayata geçmesini engellediği için” Kürdistan siyasi liderliği tarafından eleştirildi. Dönemin başbakanı Nuri Maliki bu nedenle, “biz üzerimize düşeni yaptık, şimdi sıra Cumhurbaşkanı’nda” şeklindeki açıklamalarıyla toplu Talabani’nin sahasına atmıştı.

Tüm bu olanlardan sonra Mam Celal, Kasım 2011’de, 3 yıl gecikmeyle de olsa Kerkük ve tartışmalı bölgeler hakkındaki projesini parlamentoya sundu. Ö dönem bu projeye karşı çıkanlardan biri de bendim. Yazdığım köşe yazılarında Kürdistan İttifakı’na Talabani’nin projesine oy vermemeleri çağrısında bulundum ve sebeplerini açıkladım. Bu çağrım parlamentoda fikirlerin değişmesine de etki yaptı. 2011’in sonlarından Ekim 2017’ye kadar Kürtlerin Kerkük’te siyasi, askeri, ekonomik ve idari nüfuzu gittikçe arttı. Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne bağlanması için Türkmen ve Araplarla yeni bir anlaşmanın şartları doğdu.

Fakat küfnemiş bazı sorunların çözülmemesi ve 16 Ekim olayları nedeniyle Kerkük ve Kürdistan Bölgesi idaresi dışındaki diğer Kürt bölgeleri Saddam döneminde olduğu gibi tehdit ve etnik temizlik tehlikesi altına girdi. Gelelim asıl konuya; Acaba şu an koşullar Kürtlerin Irak Parlamentosu’nda yeniden Talabani’nin o projesi üzerine çalışıp bu etnik temizliği durdurması için uygun hale gelmiş midir? Özellikle de Kürtler önündeki engellerin bazıları kalkmışken… Daha önce Türkmenler ve Sunni Araplar şiddetle bu projeye karşı çıkıyorlardı.

Çünkü bu projenin hayata geçirilmesiyle Sunnilerin bölgeleri küçülecek, Saddam döneminde Kürt ve Şiilerden alınan topraklar geri iade edilecekti. Irak’ta siyasi arenada güç kaybeden Sunniler şimdi bu projeye karşı değiller. Şiiler daha önce ellerinden alınan bölge idarelerinin geri verilmesi karşılığında Sunnilere düşen toprakların küçülmesini istiyor. Kürtler de Kerkük ve Tuzhurmatu’da kendilerine uygulanan ırkçı siyaset nedeniyle çıkarlarını düşünüp Çemçemal, Kifri ve Kelar’ın Kerkük’e bağlanmasını destekleyebilir. Özellikle de 16 Ekim’den sonra bölgedeki Arap nüfusunu arttırmak adına dışarıdan Arap selinin kente aktığı bir dönemde bileşenler arasındaki nüfus dengesi sağlamak için bunu yapabilierler.

Bakın, 2005’ten beri Arap ve Türkmenler Kerkük’te seçimlere karşı duruyordu ancak 16 Ekim olaylarının ardından her iki bileşen de kentte seçim yapılması yönünde dayatmalarda bulunuyor. Sebebi açıktır, çünkü Kürtleri kentten çıkarmak ve sayılarını eksiltmenin koşulları oluşmuştur. Kentteki Araplaştırma politikasını engellemenin ve nüfus dengesini sağlamanın tek bir yolu var o da Çemçemal, Kifri ve Kelar ilçelerinin Kerkük’e bağlanmasını sağlamak. Bu biçimiyle 470 bin Kürt daha Kerkük nüfusuna kayıtlı oluyor ve kentteki Kürt oranı çoğalıyor. Fakat tam da bu noktada şu soru çıkıyor karşımıza; acaba iç çelişki ve anlaşmazlıklar, keza partiler ve şahıslar arasındaki çıkar savaşları nedeniyle meşgul olan siyasilerimiz böyle bir yolun varlığını düşünüyorlar mı?

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

five + 13 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla