Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Ebru Timtik РPar̤alar

Av. Hüseyin Aygün:

Ebru Timtik ile bundan yedi yıl evvel Ä°stanbul’da yapılan bir polis operasyonunda tanıştım. CHP Kağıthane Ä°lçe BaÅŸkanı Avukat Zeynel Öztürk’ü öldürme emri vermekle suçlanmış, diÄŸer bazı avukatlarla beraber gözaltına alınmıştı.
Zeynel Öztürk ile beraber yanına gittik, polis gözaltısında iken fotoÄŸraf çektirdik, sosyal medyadan fotoÄŸrafı paylaÅŸtık, gazeteler, “ölüm emri veren ile kurban biraraya geldi” baÅŸlığıyla yaptıkları haberlerde polis fezlekesiyle dalga geçtiler. O zamanlar, polisi eleÅŸtirebilecek bir basın hâlâ vardı ve ben milletvekiliydim.
Ebru ile son görüşmemiz ise bir ay öncedir. Açlıktan ölümüne çare arıyorduk, bakanlık ve Yargıtay kapılarını arşınlıyorduk, ölüm orucunun iki yüzüncü günleri başlamıştı ve artan günlere ters şekilde umutları azalmıştı.

Silivri’deki görüş kabiniydi. Cem Cihan ile beraberdik.
Ebru aÄŸzında maske, elinde telefon ile kesik kesik konuÅŸtu, Dersim peynirini ve organik tarımı anlattı -açlık grevinden olmalı-, teyzesi Sultan bir iki hafta evvel Ãœsküdar’da ErdoÄŸan’ın evinin önüne kadar gidip “yeÄŸeninin ölmek üzere olduÄŸunu” anlatmaya çalışmış, bu defa o “örgüt üyeliÄŸi”nden tutuklanarak Silivri’de Ebru’nun yanına atılmıştı, Ebru bana döndü, “Sultan teyze sizi görmek istiyor, onu da yazın” deyiverdi. Sultan teyzeyi göreceÄŸimize söz verdik.
Ama ben sizi o görüş kabininden alıp, otuz beş yıl önceye götürmek istiyorum. Dört dağ içindeki kasaba benzeri şehre gidelim. Hikâye esasta orada başlıyor.

Timtikler
Bu aileyle ilgili hatıralarım epey sisli. Bu soyad, bırakalım o kasaba tipi ÅŸehri, dünyada kesin yoktur. Bu ad dikkatleri hemen çeker. Bir nüfus memuru hatasıydı, öyle diyorlardı, “Dimdik” olacakmış, “Timtik” olmuÅŸ. Karadenizli bir memur olmalı.
Bin dokuz yüz yetmişlerde bu ailenin bir üyesinde silah yakalanmıştı. NATO envanterinde bulunmayan bir silahmış -galiba İlyas idi gözaltına alınanın adı-, bu bir türlü konuşmayınca, silahın nasıl çalıştırıldığını bilmeyen polisçikler çaresiz kalmışlar.
Sonra bu Timtikler’in doÄŸuÅŸtan kolu sakat ve Çolo olarak adlandırılan elemanıyla çoçukluk çağından biz arkadaÅŸ olduk. Ãœniversiteye gidene kadar bu arkadaÅŸlık sürdü.
Çolo benimle aynı yaÅŸtaymış -bunu en erken otuzunda öğrenmiÅŸ olmalıyım- bir kolu sakattı ve yanında taşıdığı bir ÅŸey gibiydi, r’leri y olarak söylerdi. EÄŸlenceliydi, kötülük nedir bilmezdi, bildiÄŸimiz ÅŸu “sosyal hayata” hiç katılamadı, bu yüzden zamanla Munzur boylarını arşınlayan usta bir balıkçı oldu, ama bu son yıllarda belediye onu temizlikçi olarak iÅŸe aldı -kayyum gelince galiba-, iÅŸten çıkarıldı.
Balık peÅŸinde koÅŸtuÄŸu o yıllarda nehir boylarına da inen daÄŸdakilerle karşılaÅŸtı, onlardan birkaçı itirafçı olunca -kırık kolu ve dönmeyen diliyle unutulması imkansız Çolo’yu verince-, “daÄŸdakilere yiyecek giyecek götürmekten” içeri atıldı bu yakınlarda, kırk yıl sonra Elazığ cezaevindeki görüş kabininde ziyaret ettim, iÅŸini kaybetmiÅŸti, umutları azalmış, tahliye olur olmaz -nasıl baÅŸardı bilinmez-, Almanya’ya gitti.
Çolo’nun abisi Murat vardı, ona ben kendimi bildim bileli “bıyık” derlerdi -yüzünün ortasındaki simsiyah bıyığı uzaktan bakıldığında görünen tek ÅŸeydi-, demircilikten -Çolo gibi- balıkçılığa tüm iÅŸleri yaptı. 1992’de merkezde Çözüm bürosunu açtı, Özgür Işık ile beraber, gözaltına alındı, serbest bırakıldı. Tutuklanan Özgür, bir on sene sonra çıktığında artık Korsakof hastası idi.
Ben Murat’ın yaÅŸlarındaydım ama nedense Çolo ile arkadaÅŸtım, insan neÅŸeli kiÅŸilerle arkadaÅŸlığı sever, bu herkeste böyledir.
Çolo ile çocukluğumuz hep neşe içinde geçti, okulu ortaokulda bırakmıştı ve ben bunun nedenini hiç sormadım, evleri var mıydı, annesi kimdi, hiç düşünmedim (bizim eve bir kaç kez geldi, yer sofrasına oturdu, oysa ben ona hiç gitmemişim), bir babası vardı, çok kısa bir adamdı -insanlar takılmak için ona Büyük Adam adını verdiler-, demirciydi, onunla yaşarlardı.
Bir gün bu beni aldı, evinde misina vardı, Munzur’a balığa gideceÄŸiz. Dere denen yere gittik -babamla-annem ÅŸimdi orada otururlar- aÄŸaçların dibinden yavaşça ilerledik, sanki akan dereyi korkutacağız, çıt çıkarmadan devam ettiÄŸimiz yürüyüş onun ev dediÄŸi bir kapıda sona erdi, başımızı eÄŸerek içeri girdik, loÅŸ ve uzun bir salona benzeyen bu mekan tek gözdü; evden çok sığınaÄŸa benziyordu, etrafa ÅŸaÅŸkınca baktım; ben böyle bir sefaleti bir daha görmedim.
Çolo’ya dair anılar bitmez, ama kesmeliyim. Bir gün artık -ben lisede olmalıyım-, yine buluÅŸtuk, bu sessiz, yüzü hiç gülmüyor, ben konuÅŸuyorum, o susuyor, aÄŸzında ciÄŸarası -ciÄŸaraya çocukken baÅŸlamıştı-, sessizliÄŸi anlayamıyorum, soruyorum cevap yok, en sonunda yüzüme baktı uzun uzun ve birdenbire “oyum Büyük Adam bu sabah öldü” deyiverdi.

Ebru ve Barkın
Timtikler’in “Elazığ kolu” iÅŸte bizim Ebru ve kardeÅŸi Barkın’a uzanır. Bu iki kızkardeÅŸ Xozat’ın Pakire Köyü’ndendirler, oraya Dersim’in Balkonu da derler. Åžerafettin Halis ve Nurettin Aslan’ın köyüdür ora.
Bu iki kızkardeş ne zaman okudu, avukat oldu, siyasileşti hiçbir bilgim yok. Ben tanıştığımda polis gözaltısındaydılar ve çıkmaları bir yıldan fazla zaman almıştı.
Hapisten çıkamayabilirlerdi de, zira AKP rejimi onlara ve diÄŸer muhaliflere “suçlu” olarak deÄŸil, “düşman” gibi bakıyordu. 17-25 Aralık AKP-FETÖ kavgası patlayınca Ebru ve Barkın da dışarı atıldı.
Bu iki kızkardeÅŸin kendileri deÄŸil ama çalıştıkları büro hep devletin hedefindeydi, ta Özdemir Sabancı cinayetinden beri o büroda çalışan -staj yapan dahil- “DHKP-C’nin hukuk bürosu çalışanı” olarak suçlanmışlardı (ama bugüne kadar ciddi bir kanıt da pek gösteremediler). Ebru’nun başına gelecekler de o büroda baÅŸlıyor.

DHKP-C
Bu örgüt, 1970’li yılların sonunda Dev-Genç içinde yaÅŸanan bölünmelere dayanır. THKP-C’den esasen iki ana akım doÄŸmuÅŸtu; KurtuluÅŸ ve Dev-Yol. Dev-Sol, ikincisinin içinden çıktı ve lideri Dursun KarataÅŸ adlı Orman MühendisliÄŸinde okuyan Xozatlı bir öğrenci lideriydi; fırtınalı 1980’ler ve 1990’lardan sonra, bu yakınlarda Avrupa’da sessiz bir ÅŸekilde öldü. Genç kuÅŸaklar tanımaz onu, “Dayı” derlerdi izleyicileri.
DHKP-C örgütü bu son yıllarda korkunç bir propaganda kampanyasına malzeme oldu. DavutoÄŸlu ve ErdoÄŸan her aÄŸzını açtığında onun adını verdiler. Polislere yönelik saldırılar, Sabancı cinayeti, savcı Selim Kiraz’ın makamının basılması ve ardından trajik ölümü vd. ÅŸaibeli pek çok eylem veya eylem teÅŸebbüsü bu örgüt hakkında kuÅŸkulara yol açtı. Öyle ki, eski Dev-Solcular -“geleneÄŸi” hatırlatmak için muhtemelen- “biz Dev-Solcuyuz” demeye baÅŸladılar.
DHKP-C’nin yaptığı herÅŸey, Halkın Hukuk Bürosu’na maledildi. Bu büronun avukatları BeÅŸiktaÅŸ’ın ortasında öldürüldü. Tüm çalışanları kaç defa iÅŸkenceden geçirildi, bilinmez. “Suçları”, siyasi davalara girmek, toplumsal sorunlarla -avukatlığın sınırlarını tanımaksızın- ilgilenmekti.
Ancak ÅŸu son yıllarda Halkın Hukuk Bürosu ve ÇHD’de yaÅŸanan sıkıntılar da kamuoyunun önüne -epey olumsuz bir görünümle- geldi. Dernek, Kürt sorunu temelinde -bir süre- ayrıştığı gibi, “büro” bizzat kendi üyelerine karşı hukuku kimi zaman askıya aldı. Bunların da görünmez bir faturası oldu.

Ebru ile son aylar
Ebru 8 ay evvel açlık grevine başladı, ölüm orucuna ise 3. ayında geçti. Bu daha katı bir açlık grevi; netice alıncaya kadar yememek, içmemek, netice alınamazsa ölmeyi kabullenmek demekti.
Açlık grevinin sebebi ise arkadaşlarıyla birlikte yargılandığı ve tam bir hukuk faciası olan davada toplam 159 yıl hapis cezasına çarptırılmaktı. Tek bir itirafçının yalan-dolana sarılmış ve polislerce sınırları acemice ezberletilmiş iftiraları sonucu ceza almışlardı ve bunu hiç kabul etmemişlerdi. Karar duruşmasında, ilk duruşmada onları tahliye eden ve bunun bedelini sürgüne gönderilmekle ödeyen hakimlerin yerine atanmış olan mahkemeyi tanımadıklarını da apaçık duyurmuşlardı.
Onun açlık grevinin ilk günlerinde Dersim’de 1 Nolu Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda karşılaÅŸtık, o telekonferans ile Silivri’den ifade veriyordu, adliyenin en milliyetçi -ve doÄŸrusu o adliyede varlığı sadece kinden ibaret- savcısına hakaret etmekle suçlanıyordu, bana baktı, selamı ben verdim, hal hatır ve açlık grevinde baÅŸarı diledim, mahkeme baÅŸkanı bu diyaloÄŸu -saygıyla- izledi.
Sonra bu açlık grevi ölüm orucuna döndükten de epeyce sonra Aytaç’ın mektubu ile devreye girdim. Mektubunu bu sayfada yayınlamıştım: “Hüseyin aÄŸabey, siz ne yapacaksınız” diye soruyordu bana. Soru, devreye girmemiz için bir ricadan öteye anlamlar taşıyordu.
Cem Cihan ve DoÄŸan Erkan ile Silivri’ye vardığımızda Ebru -hiç unutmuyorum- ölüm orucunun yüz ellinci günündeydi ve erimiÅŸ gibiydi, o güzel, esmer, iri kadın küçücük bir beden içine hapsolmuÅŸtu. Bana bir kaç kez, “bu yüz elli gün nasıl geçti, kim bilebilir ki” dedi. Bir de, “dışarıda” iken “binlerce insanı savunduÄŸu halde, bu sessizliÄŸin nasıl meydana geldiÄŸini hiç anlayamadığını” ekledi.
Ve en sonları iyi biliyorsunuz: Adalet Bakanlığı ve Yargıtay’da nafile diplomasi turları. Cem Cihan ve DoÄŸan Erkan ile umut dolu temaslar, sonuç mu, ortada bir ölü, bir ölmek üzere olan Aytaç var (Ebru’nun hakaret ettiÄŸi iddia edilen savcı “hizmetleri” gözetilerek Ä°zmir’e tayin edildi, bu açık bir “terfi” demek, “ÅŸaşırtıcı” hiç deÄŸil).
Ebru Timtik dün öldü, ben bu dünyada en son ölecek insan diye onu bilirdim -ölüme dair hiçbir şey bilmiyormuşum demek-, meğerse o da ölümlüymüş.
Türkiye Ebru’yu kaybetti. Gezi, Berkin Elvan, Soma, Dilek DoÄŸan davalarının avukatıydı. BaÅŸarılıydı, inançlıydı ve geri adım atmayı sevmezdi. O “soy”adı ona boÅŸuna verilmemiÅŸti.
Hayat -ÅŸairin dediÄŸi gibi- “düşmana inat, bir gün daha yaÅŸamak”tır. Kırk yaşının baÅŸlarında olan Ebru’nun hukuk, siyaset, müzik ve devrim adına yapacak çok iÅŸleri vardı, ama o, “adalet” denen çarÅŸafı sahnenin tam ortasında yırtarak “seyircilerin” yüzüne fırlatarak çekip gitmeyi tercih etti. Kısa ama onurlu yaÅŸamında öğretici dersler fazladır -doÄŸrusu o daha doÄŸmadan bunlar o dört daÄŸlı ÅŸehirde baÅŸlamıştı- ve ben sadece bir kaç parça anlattım size bu akÅŸam.
(Hüseyin Aygün, 28 AÄŸustos 2020) Daha Azını Gör

656Edayi KeleÅŸ, Murat Kahraman ve 654 diÄŸer kiÅŸi46 Yorum52 PaylaşımBeÄŸenYorum YapPaylaÅŸ

Yorumlar

En Alakalı

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

4 × five =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla