Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Ya “safradan” kurtulmak ya da iç savaş

Taner Akçam //  Amerika’yı yakından tanıyan dostlarım, Amerikalıların hiçbir zaman doğrudan ve açıktan cephe alarak kavga etmediklerini anlatırlar. En sert çatışma ortamında bile Amerikalıların tebessümle durumu kaydedip ve fazla tepki göstermediklerini söylerler.

Dostlarıma göre, Amerikalıların bu “sert ve doğrudan tepkiden uzak” tutumları, krizin karşı tarafınca genellikle yanlış yorumlanır ve karşı taraf “galip geldiği” ve Amerikalıların geri adım attığı intibaına kapılırlarmış. Oysa bu büyük bir yanılgı imiş.

Çünkü, diyor dostlarım, tepkilerini “bağırıp çağırarak” ve doğrudan kavga ederek göstermeyen Amerikalılar, asıl tutumlarını zamana yayarak gösterirler. Deyim yerindeyse, İngilizlerin “intikam en iyi soğuk sunulan yemektir”, atasözüne uygun davranır ve “intikamlarını” ağır ağır alırlar.

Uluslara ait bu tür davranış tarzlarından söz etmek doğru mudur, bilmiyorum. Ama New York’ta görülmekte olan Zarrab davası bana bunları hatırlattı. Türkiye ve özellikle Tayyip Erdoğan ile çok açık bir çıkar çatışmasına giren ve bu çatışmada “sessiz kalan” ABD şimdi yavaş yavaş elini açmaya başlıyor.

Görülen o ki, Tayyip Erdoğan’a karşı, uzun sürdüğü söylenen Çin işkencelerini andırır, zamana yayılmış ve hazırlıkları oldukça dikkatli yapılmış bir planın düğmesine basıldı.

Zarrab davasında ortaya çıkan her bilgi “şok” niteliğinde. AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan başlangıçta bu salvoları politik ve ideolojik argümanlarla savabileceği duygusuyla hareket edebilir.

AKP; “saldırının” ABD kaynaklı olmasının, ülkede Anti-Amerikan duyguları kuvvetlendireceği ve ortada “Türkiye’ye karşı düzenlenmiş bir oyun olduğu” tezi ile bu çatışmadan karlı çıkabileceğini düşünebilecektir.

Nitekim, Hükümete muhalif bazı çevrelerde bile bu savunmacı bir çizginin izlerini görmek mümkün. “Saldırı Türkiye’yedir ve söz konusu olan ulusal savunmadır”, diyenler az değil.

Fakat yeni bilgi bombardımanları ile bu savunma çizgisinde büyük delikler açılacağı çok açık. Birincisi, suçlamaların kişilere yönelik olması, “safra atmak” ile işin içinde çıkılabileceği inancını kuvvetlendirecektir. Zaten, ABD stratejisinin önemli bir ayağı da bu gibi gözüküyor: Zarrab davası ile Türkiye’ye “safradan kurtulma” önerisinde bulunuluyor.

İkincisi, davanın ekonomik sonuçları… Doğrudur, eğer sorun sadece iç kamuoyuna yönelik, politik ve ideolojik argümanlarla sınırlı olsaydı, Erdoğan ve AKP bu çatışmadan karlı çıkabilirlerdi. Fakat davanın büyük bir ekonomik çöküntüyü de beraberinde getirebileceği ufukta gözükmeye başladı. 2019 seçimlerine kadar giderek artacak ekonomik çöküntü Türkiye insanına, hiçbir ideolojik argümanla örtülemeyecek kadar büyük zarar verecek gibi gözüküyor.

Bu noktada AKP artık kesin iki tercih ile karşı karşıya: ya bu “safrayı” yani Erdoğan’ı sırtından atacak ya da bir kişiyi korumak için gözünü karartacak ve her şeyi göze alacak. Bu ikinci seçenek bir iç savaş anlamına da gelir. Üçüncü bir seçenek şimdilik yok gibi gözüküyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Zarrab davası ile hemen aynı günlerde Erdoğan’ın yakınları hakkındaki mali yolsuzluk bilgilerini açıklaması hiç de tesadüfi değil. Strateji belli. Tayyip Erdoğan’ı kişi olarak izole etmek. Onunla Türkiye arasına ayrım koymak.

AKP eğer her şeyini liderinin arkasına koyarsa, onu korumak için CHP’ye saldırmak zorunda; bu, Kılıçdaroğlu dahil, CHP kurmaylarını tutuklamaya bile gidebilecek bile sürecin başlaması anlamına gelir. Bu ise bir iç savaş sürecidir. Toplumun %50’sinin diğer %50 ile savaşması… Neyin uğruna, ne için? Bir kişiyi koruma uğruna…

Zarrab davasından bilgiler saçıldıkça, AKP ve devletin diğer yöneticileri ellerindeki seçeneklerin gittikçe daralacağını göreceklerdir: ya bir kişiden kurtulmak ya da o kişiyi korumak adına iç savaş… Birinci seçenek çok kolay, çünkü sonuçta devletin temel tercihleri açısından hiçbir büyük değişiklik yapmak zorunda değiller. Ama bir kişiyi korumak bu ülkeyi toptan batırır.

AKP yöneticilerinin de sürecin bu boyutunu görecek uzak görüşlülükte olup olmadıklarını bilmiyorum. Ama seçeneklerin çok daraldığı bir sürece girdiğimiz kesin: ya Erdoğan ya Türkiye.

 Ahvalnews
Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

9 − nine =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla