Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

“Yaş 84, zamanı geldi”

HÜSEYİN YILDIRIM KİMDİR?

1938 yılında Dersim’de doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Dersim’de ve Elazığ’da avukatlık yaptı. 1980 Askeri darbesinden sonra Diyarbakır’da Sıkıyönetim mahkemelerinde siyasi tutsakları savundu. Duruşma sırasında tutklandı gözaltında ve Diyarbakır cezaevinde korkunç işkencelere maruz kaldı. Tahliye olunca Diyarbakır Cezaevi’nde gördüklerini yazarak kiyap olarak yayınladı. Avrupada Kürdistan komitesinde diplomasi çalışması yaptı. Öcalan’ın dikdatörlüğünü fark edince karşı koydu. Silahlı saldırıya uğradı. Şu anda Stokholm’de yaşıyor.

Vengma: Uzun bir süredir sessizsiniz, neler yapıyorsunuz, bize anlatır mısınız?

AV. Hüseyin Yıldırım: Yaş seksen dört. Zamanı geldi dedim. Oturdum iki ciltlik anılarımı yazdım. Birinci cilt, 1939 tarihinden 1982 tarihinde Suriye’ye geçtiğim tarihe kadar yaşadığım ve tanık olduğum olayları kapsıyor. İkinci cilt 1982 tarihinde Suriye’ye geçişimden 1991 tarihinde Mehmet Cahit Şener’in şehit olduğu tarihe kadar olan dönemi kapsıyor.

Vengma: Anılarınız basıldı mı?

Av. Hüseyin Yıldırım: Anılarım Stockholm ve Diyarbakır’da basıldı.

Geçmişteki zulmü, kahramanca direnişleri yazmak kolay olmadı.

Vengma:Anılarınızdan bize bir iki paragrafı okur musunuz desek?

Av. Hüseyin Yıldırım: Anılarımın ikinci cildi aşağıdaki

cümlelerle bitiyor: Sırtüstü yatağa uzandım. Diyarbekir Zindan günlerini düşündüm. Gencecik sevimli yüzleriyle, insana güven veren duruşlarıyla Mazlum Doğan, Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir ve Mehmet Cahit Şener’i aynı kare içinde görüyordum. Onlar halk ve arkadaş sevgisi dolu, düşman karşısında yalvarmayan, boyun eğmeyen, inandıkları doğrulardan taviz vermeyen, gerektiği zaman yaşamlarını feda etmekten çekinmeyen bir dünya yarattılar. Bir de bu paylaşıcı kollektif dünyaya düşman, arkadaş kanına doymayan, yalan riya ve hile ile örülmüş, başkalarının gölgelerinde kurulu bir dünya. Bu iki dünyadan hangisinde yaşamak istersiniz?

Vengma: Kitabın ikinci cildinin kapağına yazdıklarınıza gelelim…

Anılarımın ikinci cildinin son kapağındaki resmimin altına duygularımı ifade eden aşağıdaki dizeleri yazdım. Diyarbekir zindanındayım. Kaç gün kaç ay oldu. Gece mi gündüz mü bilemiyorum. İşkenceci zebanilerin çemberindeyim. Kan revan içindeyim. Ölümün sınırındayım. Yerlerde sürükleniyorum. Yüzbaşı Esat’ın köpeği Co saldırıyor. Boş bir hücredeyim. Neresidir ben neredeyim bilemiyorum. Beton tabutun üstüne yığılmış ölümü bekliyorum.

Xeyri Xeyri diye seslenen Mazlumun billur, sesini duyuyorum. Ölü bedenime can geliyor. Keşke Diyarbekir zindanında ölseydim.

Evet, Diyarbekir zindanında zulmü faşizmi yaşadık. Ancak başımız dik ve gururluyduk. Geleceğe umutla bakıyorduk.

Vengma: Anlaşılan hep çok acıklı hikayeler var anılarınızda..

Av. Hüseyin Yıldırım: Diyarbakır sıkıyönetim mahkemesinin duruşmasında insanı düşündüren ve güldüren bir anektodu anlatmak istiyorum:

PKK ana grup davasında İrfan Güler adında oldukça esmer, yüzüne uyum sağlamayan büyük bir burnu vardı. Bu arkadaş kararlı, direnen bir arkadaştı. Siverek’te adam öldürmekten yargılanıyordu. Öldürülen adamın eşi tanık olarak dinleniyordu. Hakim sordu.

”Senin kocanı kim öldürdü?”.

Kadın sanıklara ait mikrofonun önünde ayakta duran İrfan Güler’e dik dik baktı:

“Ben ne bileyim hakim beg çirkin pis bir adam vurmuş, diyorlar” deyince, salonda gülüşmeler başladı.


Hakim, istifini bozmayan İrfan Güler’e sordu. “Tanık ifadesine bir diyeceğin var mı?”

İrfan Güler: “Tanığın ifadesine bir diyeceğim yoktur. Ben tanığın ifadesindeki tarife benzemiyorum. Gördüğünüz gibi ben yakışıklı bir adamım deyince, salonda herkes gülmeye başladı.

Vengma: Var mı başka böyle anekdotlar?

Av. Hüseyin Yıldırım: Yine PKK ana grup davasında Hivan Belediye reisi ve azalarını zorla istifa ettirdiklerine dair davada istifa eden oldukça yaşlı bir belediye meclis üyesi tanık olarak dinleniyordu. Hâkim sordu: “Anlat bakalım…Neden istifa ettin?” dedi.

Yaşlı adam döndü PKK’li tutsaklara baktı, hakime döndü, “Hâkim beg ben Angara’ya mal almaya gitmiştim. Hilvan’a dönünce bir geç çocuk geldi, bana dedi ki Tuncelili Hüseyin’in sana selamı var. İstifa etsin diyor. Ben de istifa ediverdim” dedi. Hâkim Emrullah Kaya bağırarak “sizi halk seçti neden istifa ettin?” dedi. Yaşlı adam “Hâkim bey sen galiba Tuncelili Hüseyin’i tanimiysen” dedi.


Hâkim, “Niye adam mı yiyordu?” deyince, yaşlı adam “Yoğ hâkim beg Tuncelili Hüseyin çok güzel konuşiydi. Galiba üskek tahsili vardı” dedi.

Hâkim yaşlı adamı azarlayarak geç yerine dedi. Yaşlı adam daha yerine oturmadan hakim arkasından:

“Dur bakalım bir de on bin lira haraç vermişsin” diye sorunca bu kez kızma sırası yaşlı adama gelmişti.

Hakime dönerek: “Hâkim beg kaymakam bey de veriydi” diye bağırdı ve yerine oturdu.

Vengma: İşkence altında gülmece desenize… Pekii cezaevinde de buna benzer komik durumları hatırlıyor musunuz?

Av. Hüseyin Yıldırım: 1982 Ocak ayında Diyarbekir zindanının hücreli otuz altıncı koğuşun dördüncü kat üçüncü hücresinde tutuluyordum.

Sık sık mahkemece tutuklananlar tutulduğum koğuşun alt katına getiriliyor, günlerce korkunç işkenceler yapılıyor, şoven marşlar ezberletiliyor, sonra koğuşlara dağıtılıyorlardı.

Yine böyle bir günde Urfa’lı bir baba ve oğlunu getirdiler. Anadan doğma soymuş olacaklar ki: “Vay, ulan çocuk sünnetsiz, bunlar Ermeni” dediler ve saldırdılar. Zavallı baba vücuduna vurulan darbeler altında:

“Oy babo oy babo” diye inlerken, diğer taraftan: “komutan komutan o daha Çocıx’tır. One vurme bene fur” diye yalvarıyordu. Uzun süren işkencelerden sonra baba oğulu bir hücreye koydular. Gardiyan: “Moruk Atatürk’ün gençliğe hitabesini, istiklal marşının on kıtasını ve andımızı ezberleyin. akşama gelir imtihan ederiz” dediler ve gittiler.

Daha önce hücrede olanlar baba oğula istiklal marşını ezberletmeye çalıştılar. Ben “arkadaşlar okuma yazma bilmeyen o adam istiklal marşını ezberleyemez. Kısa olan andı ezberlesin” dedim.

Adam: “O da kim? dedi.
Yanındakiler avukat abi deyince, “Uy babo avukatta burada?” dedi. Akşama işkenceciler geldiler. “Ezberledin mi moruk?” dediler.

Adam: “İnşallah inşallah” dedi.
“Andımıza başla” dediler.

“Adam Tırkdır Kurttır, çalıştı” dedi durdu. Bana seslendi:

“Avukat abi sonra ne geliydi?” dedi.

Adamı falakaya yatırdılar. Zavallı adam uzun süre: “Uy babo ez mırım”( vay babam ben öldüm) dedi durdu.

İşkenceci falakaya çekilmiş adama: “Humeyni kimdir?” dedi.
Adam: “Komutan o bırda değil İrandadır”dedi.
İşkenceci: Atatürk kimdir?” dedi.

Adam: “Ben onun anasını avradını s….rim” dedi. Kıyamet koptu. Ne kadar işkenceci varsa hepsi birden çullandılar. Adamcağız

bir iki “uy babo” dedi, sesi soluğu kesildi. Bir müddet sonra inlemeye başladı. İşkenceci: “Ulan ibne Atatürk’e neden küfrettin?” dedi. Adam: “Komutan niye o Apoci değil mi?” deyince işkenceciler gülmeye başladılar.

2 Yorum
  1. Ara Balaban Hayaloglu diyor

    3 cildi de yazsa fena olmaz. 1991den günümüze 30 yil gecmis. yazik olur bu sürecide yazmazsa.

  2. Simko Engizek diyor

    Parezer ve Welatparez Birez Yıldırım herşeyi anlatıyor.
    Aklıma bir video geldi:
    Öcalan-Baksi ve Günay Aslan!!!
    https://youtu.be/XWf1wMPp1zA
    Öcalan olan vahşi iblis bir sallıyor-Günay Aslan sırıtıyor.
    Rahmetli Baksi de gariban saf köylü gibi ha bire inanıyor.Öyle olsaydı yine iyi fakat Rahmetli Baksi tüm derdini ve kederini Alkol’a verdi ve ona yenildi maalesef.
    Sonra Roma’da Baksi cevapını arsız Öcalan’dan alıyor:
    Senin kızkardeşin (Lamia Baksi-Doktor Jiyan) yanlışlıkla idam edildi (elini Baksi’nin omuzuna atarak).”
    O Urfalı Amca ne diyor sonunda???
    Adam: “Komutan niye o Apoci değil mi?”
    Ha Mustafa Kemal ha manevi torunu Öcalan.
    Öcalan’a inansak bütün iç infazlar ve özellikle Mehmed Şener Pirimi katleden Kesire ve Avukat Yıldırım buyurdu.Öcalan ter temiz ve günahsız-herşey Kesire işi!
    Öcalan sahtekar Kahvehane yalancısı olsa yine iyi-Kürdistan tarihinde bizim topraklarımıza girmiş en büyük ve çirkin bela, musibet ve çıban Öcalan sülalesidir.
    Bu Çete takımı Kürdistan tarihinde bir Muawiye ailesi olarak hatırılacakdır.
    Parezer ve Welatparez Hüseyin Yıldırım’a sonsuz minnetarım.Var olsun,yazsın ve anlatsın.

Simko Engizek adlı kişiye yanıt verin
Yanıtı İptal Et

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

nine + 3 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla