Selahattin Çelik // Korkunç olaylar üst üste geldi, İran mola rejiminin korkunç saldırısıyla hepimiz sarsıldık. Kürt aktivist Ramin Hüseyin Penahi ile Lokman ve Moradi adlı iki kuzen, geniş bir kampanyaya rağmen İran tarafından idam edildiler. Hanekin’de üçü peşmerge, biri sivil dört Kürt kafaları kesilmiş bulundu. Koye ilçesinde Doğu Kürdistanlı partilerin yerleşkesini İran roketleri hedef yaptı, en az 19 kadroları şehit oldu, 40’tan fazlası yaralandı.
Sorular, sorular…
İsmail Özden’in katledilirken, Türk heronları Şengal üzerinde uçuyorlardı. Koye katliamından önce de keşif uçuşu yapan pilotsuz hava araçlardan bahsediliyor. Belli ki saldırılarda kullanılan teknolojiye kadar işbirliği içindeler.
Bağdat’ın tutumu üzerinde durmaya yeter. Saldırıdan haberlar. “Sessizliği” herşeyi söylüyor zaten. Hanekin vahşetinde ismi öne çıkan Haşdi Şabi, Tahran ve Bağdat’ın ortak milis gücü değil midir? Son günlerde öğreniyoruz ki Ankara da Türkmenlerden milis oluşturma peşinde.
Dönemin özelliği de dikkat çekmeye değer. Ambargo, ABD tehditi, Basra olayları nedenleriyle Tahran korku içinde ve öfkeli. İç ayaklanmadan korkuyor, özellikle de Kürdistan’dan. Tahran çoktandır hazırlık yapıyor, tehdit ediyor. Iraklı milislerine roket verdiğine inanılıyor. Hep olduğu gibi, önce sahipsiz Kürtler üzerinde deniyor.
ABD ve diğerlerinin atıllığı
Irak ve Güney Kürdistan hava sahası ABD korumasında. Yine de İran ve Türkiye hava sahasını kullanıyor, Kürtleri vuruyorlar. ABD’nin onlara gücü mü yetmiyor? Anlaşmışlar mı? Kasti mi yol veriyor? ABD ambargosunun bir nedeni İran roketleri. İsrail’e atılınca suç, Kürtlere atılınca suç değil midir? Kürtler kurban ve olabilir ki onların çelişkileri yüzünden. ABD’nin sorumluluğu yüzüne vurulmalıdır, mevcut savunma araçlarıyla hiç olmuyor.
Avrupa, insan hakları ve demokrasi duyarlılığının merkeziydi, ama Kürtlerle ilgili son olaylar gündemlerine girmedi. Ekonomik çıkar ve göçmen sorunu tüm dünyaları. Ankara ve Tahran’la samimiyetleri o biçim. Kürtler yine kurban. Halbuki Fransa, İngiltere ve Almanya da, uluslararası koalisyonun üyeleri.
Tahran ve Ankara, korkularına, zayıflıklarına hitap ediyorlar. Biri göçmenlerle, diğeri pazarının nimetleriyle kokutuyor onları. Ama Ankara ve Tahran ekonomik ve toplumsal sorunlarla yüklüler, özellikle İran patlama noktasında. Çılgınlığı ondan. Irkçı milliyetçilik ve katletme, yegane egemenlik aracı. Mümkün mü? Biliyoruz ki, emperyalist sadakat çok çabuk değişiyor.
Yük Güney’i aşıyor mu?
Kuzey ve Doğu Kürdistan’ın yükü Güney’e yüklenmiş. Umut ederim, Batı Kürdistan da aynı yolu tutmaz. Dikkat çekici iki hussus:
Güney Kürdistan’daki iki başlılık çok kötü, ama sanki bir de faydası var. Biri Kuzey’e, diğeri Doğu’ya yol verebiliyor. Bir başağrısı olduğunda, biri Ankara’ya, diğeri Tahran’a karşı sessiz.
İkincisi; Bağdat’ta güçlü bir merkezi irade yok. İyi ki yok, çünkü olsaydı şimdi o da saldırıyor, öldürüyor olacaktı.
Çok kere bıçak kemiğe dayanıyor. Mesut Barzani ve Fuad Masum’un Koye saldırısına ilişkin tepkileri anlamlı. Saldırıyı kınadılar, egemenlik haklarınının ihlal edildiğini vurguladılar, Masum ayrıca Tahran’dan sorunlarını görüşmelerle çözmesini istedi. Tahran’ın tepkisi? Daha büyük tehditler, Kürtlere savaş ilanı gibi.
Yine de insan Güney’den daha ileri bir tutum bekliyor, özellikle Kerkük, Şengal, Hanekin ve diğer Güney topraklarına ilişkin. Ölümlerden, müsadereden, göçten, demografiyi değiştirmekten yakınmanın bir anlamı yok. Sizden istenen, önlem almak ve tepki göstermektir.
Uzaktan bazı şeyleri anlayamıyoruz. Örneğin; referandumda Kerkük direnişini kırdıkları için kimi şahsiyetleri “ihanetle” suçladık. Bugün onlarla aynı sofrayı paylaşıyoruz. Topluma bir izahat? Bağdat’ta kurulacak hükümette yeralıp almama konusu tartışılıyor. Olabilir. Son cinayetlerle bir görülen Haşdi Şabi’nin bağlı olduğu siyasal partiyle de mi? Dedim ya, uzaktan okuyamıyoruz!
Güney ortak koruma alanımız
Şu iki konuyu artık kavramış olduğumuzu umut ediyorum. Devletin olmadan o ölümlerin önüne geçemezsin. İkincisi; Tahran ve Ankara sadece Doğu ve Kuzey Kürdistan hareketini yok etmeyi hedeflemiyor, Güney’in statükosunu mezara gömmek amacından da vazgeçmiş değiller. Konu çok hassas. Güney’i korumalıyız. Onu hedef durumuna getirmemeliyiz. Şu hatırlatmayla; Güney, Kürdistan’ın bir parçasıdır, onun yükünden kaçamaz.
Kürt sorunu tüm ağırlığıyla gündemdedir. Kendini halkının özgürlük mücadelesine adayan, gerekli zihniyet, örgütlenme ve tutum değişikliğine gitmek zorunda. Onlar ittifak halinde üstümüze geliyorlar, biz neden birbirimizden kaçıyoruz? Onlar yeni teknoloji ve güçlü silahlarla üstümüze geliyorlar, ilkel olanlarda diretmek yeter mi? “Onlar devlet, biz değiliz”in farkı büyük, yine de artık eski zihniyetle olmuyor.
Doğu Kürdistanlılara atfedilen kimi açıklamaları okudum, “İran’dan bu düzeyde bir saldırı beklemediklerini” söyleyenler var. Günaydın! Kassemlo’dan bugüne kaç şehit? Fars egemenlerinin karakterini bizden iyi biliyor olmalısınız. Kalleşlik ortak özellikleridir.
“Özgürlük ağacı kanlı yeşerir”, evet ama nereye kadar hep biz öleceğiz? Devlet olmasak da her türlü ittifaka girme ve tepki gösterme gücüne ulaşmanın haklı ve meşru zemininde değil miyiz? Vahşi saldırganları lanetliyoruz. Ama yetmediğini biliyoruz. Tepki göstermeli, dayanışmalı, hesap sorabilmeliyiz.