Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Zeynel Abidin Kızılyaprak: Yine, Yeni Yeniden mi?

Zeynel Abidin KızılyaprakÇok alametler belirdi: Bunların bir kısmını Vengma için yazdığımı hatırlıyorum, mesela ABD’nin Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın yakalanmasını sağlayanlara ödül ilanının aslında önce İran’a ve sonra da bölgede İran’ın yanında saf tutmaması için PKK’ye bir mesaj olduğunu… PKK’nin Şam/Tahran ekseninden -yeniden- çıkartılması için çabaların yoğunlaştığını; PKK’nin buna direnmesi halinde ABD ile safları sıklaştırma eğilimine giren Rojava liderliğiyle PKK yönetimi arasında  en hafif deyimiyle ‘fikir’ ayrılığının ve haliyle de PKK’de bir tür çalkantının beklenmesi gerektiğini… Bunları yazdıktan birkaç ay sonra şunlar oldu: 

31 Mart yerel seçimlerine birkaç gün kala, HDP’nin CHP-İyi Parti-Saadet Partisi ittifakına pratikte pasif duran desteğini mobilize eden ve kuvvetlendiren bir Selahattin Demirtaş açıklaması geldi. Özü itibariyle ‘Kandil’in çağrılarının paralelindeydi ama kabul etmek lazım ki bu açıklama sahada daha etkili oldu. Kendi adına açıklaması önemli ölçüde sonuç vermiş olsa da, “Rica… hatır…” gibi duygusal kavramlarla ambalajlanmış “Varsa azıcık hatırım, ricam şudur ki, gerekirse bağrınıza taş basın, ama mutlaka sandığa gidip faşizme hayır anlamına gelecek oyunuzu kullanın” şeklindeki çağrı, Kürt siyasal tarihine hiç de yüz ağartıcı olarak geçmeyecektir; bu, ayrı… Konumuzla ilgili yönü ise şu: Abdullah Öcalan’ın farklı düşündüğünü öğrenmiş olduk; en azından 23 Haziran’da yenilenen İstanbul belediye seçiminden az önce..

Bu arada bir duyumumu paylaşmış olayım: Aslında Öcalan, yinelenen İstanbul seçimiyle ilgili ilk  açıklamayı Mayıs ayında  kaleme alır ve duyurulması için adadaki devlet yetkililerine verir. Bu açıklamada tarafsızlık da değil, doğrudan AKP adayının desteklenmesi çağrısı vardır. Fakat Tayyip Erdoğan, bu açıklamanın MHP seçmenini ürküteceğini düşünerek duyurulmamasını ister. Seçim yaklaştıkça genel olarak Kürt seçmenlerin ve özel olarak da HDP seçmenlerinin İstanbul sonucunu etkileyeceği görülünce, Türk milliyetçi seçmenleri rahatsız etmeyeceğine inanılan bir “tarafsızlık” çağrısının duyurulmasına karar verirler ve onu da hem son anda hem de ne olduğu belli olmayan biri aracılığıyla duyurmak gibi bir panik hali içinde yaparlar; üstüne üstlük ters teper, mesela damardan HDP’li seçmen bile söz konusu mektuptaki yazının Öcalan’a ait olduğuna inanmaz, vs…

Konumuza dönersek… PKK’ye muhalif ve iyi bir Kürt yurtseveri olan bir arkadaşımın Twitter’da ‘Demirtaş Öcalan’a karşı direniyor; takdir ediyorum bu yiğitliğini’ mealindeki mesajını okuyunca güldüğümü hatırlıyorum. Hayır, yalnızca PKK mahallesinde yapı içi ‘yiğit direnişler’e yer olmadığını bildiğimden değil, Demirtaş’a ilişkin daha mürekkebi kurumamış yakın (hem de çok çok yakın) tarihi unutmadığımdan: Söz konusu kişi ‘gel’ denildiğinde gelmiştir, ‘git’ denildiğinde de gitmiştir; bu kadar açık… Hatta o kadar ki, ‘yeniden genel başkan olmaması gerektiği’ kendisine ‘usulünce’  bildirildikten sonra, olur da delegeler bir ‘yanlış’ yapıp kendisini seçer diye cezaevinden ‘ıslak imzalı’ “sakın beni aday göstermeyin, aday değilim” notu göndermiştir kongreye, alelacele… Katur-kutur çoraklıktaki şu politik düzlemde bir popülaritesi olduğu inkar edilemez; ancak, kendisine pek hayran kimi Türk solcularının zannettiğinin aksine, hiç de inisiyatif kullanabilecek biri değil; o mahallede işler zaten öyle yürümez…

Peki, ne?..

Yanıta yardımcı olacak bir hatırlatmada bulunmalıyım: Öcalan’ın seçimlere ilişkin açıklamasından daha önce başka bir açıklaması vardı, hani 8 yıl aradan sonra avukatlarıyla Mayıs ayı başında görüştüğünde verdiği (açlık grevlerini de durduran) kendi elyazısı ile hazırlanmış açıklama… Şüphe yok ki bu açıklamanın en önemli bölümü, Rojava’ya özel bir vurgu yapılmadan, yalnızca ‘Suriye Demokratik Güçleri’ni anarak, Suriye meselesinde “anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüm” istenmesi ve hemen ardından da “bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır” denmesi…  Açıklama kendi el yazısıylaydı ama, altında yalnızca kendisinin imzası yoktu, adada hapsedilen başka üç PKK’linin de imzası vardı: Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım ve Ömer Hayri Konar. Bu, bildiğim kadarıyla ‘ada tarihi’nde bir ilkti; ilk kez Öcalan oldukça önemli bir açıklamayı tek başına değil adadaki başka PKK’lilerle birlikte imzalamıştı.

Bu üç ismi hemen hemen hiç tanımıyorum; Kürt kamuoyunca da bilinen isimler değiller. Ama görünüyor ki ya Öcalan onların da imzasının olmasına önem vermiş ya da açıklama onlarla birlikte hazırlanmış ve/veya onlar da özellikle imzalamak istemişler ya da birileri onların da imzalamasını istemiş. Sonuç değişmiyor: Verilen mesaj, bu görüşlerin Öcalan’ın şahsi görüşleri olmadığı, PKK içi bir ‘genel mutabakat’ üzerine oturduğu… Dolayısıyla, diğer imza sahiplerinin PKK içindeki belli başlı kanatları sembolize ettiklerini varsayabiliriz. Konunun yeniden Demirtaş’a dönmesini sağlayacak olgu, bu: O dönemin PKK içindeki etkin kanadının tercihini dillendirmek, kişisel babta ‘yiğitlik’ sayılamıyor…

Sonra da şunlar oldu: Cemil Bayık’ın “Şimdi Kürtlerle Türk devleti arasında barış zamanı. Bunu harcamayalım” başlıklı (ve Öcalan’ın PKK adına müzakere yürütmeye yetkili olduğunu vurgulayan) yazısı 3 Temmuz’da Washington Post gazetesinde yayımlandı. Yazının bir yerinde “Bizim de yanlışlarımız oldu” cümlesi var; bunlardan biri anlamında, bir süre sonra, “Seçimlerde Millet İttifakı yanınıda durmamız yanlıştı” argümanını işitirseniz şaşırmayın derim ben… (Yazıyı çeviren ve yayımlanması aşamasında rol oyanayan kişi, HDP’nin ABD temsilcisi Giran Özcan. Bu ismi ve Öcalan’ın yanına gitmesine izin verilip onun -HDP yönetimi tarafından sümen altı edilen- 23 Haziran İstanbul yerel seçimine ilişkin “tarafsızlık” açıklamasını duyuran Giran’ın babası doçent Ali Kemal Özcan’ı bir kenara not etmekte yarar var,  ileride sıkça gündeme gelebilirler…) Cemil Bayık’ın “barış zamanı” duyurusundan birkaç hafta sonra ise  Türk ordu güçleri bazı üst düzey PKK kadrolarını nokta atışlarla öldürdü; bir kısım PKK’liler ise Hewler’de Türk konsoloslok mensubunu bir restaurantta öldürdü; öldürenlerin biri Irak Kürdistan güçlerince tutuklandı, ikisi ise yine nokta atışlarla öldürüldü: Yani yeni bir masa için  alametler beliriyor ve biz biliyoruz ki masadan önce bu tür şeyler hep olur, potansiyel masa itirazcısı kadrolar bertaraf edilmeye çalışılır, onlar da karşı hamlelere girişir, vb…

Bütün bunların uzun zaman öncesinden görüşülüp tartışıldığını ve bir tür kabataslak yol haritası çıkarıldığını tahmin etmek zor değil. Belirtmeye gerek var mı: Tüm bu atraksiyonların yerel seçime öngelen bölümünü sırf seçimlere yönelikmiş gibi değerlendirmek, tarafların aklını çok hafife almak olur; seçim, büyük resmin içinde çok küçük bir alandı ve geçti gitti… 

Alametler içinde en ilginci, ABD yönetiminin başına ödül koyduğu birinin Washington Post’ta makalesinin yayımlanması: Bayık’ın kişiliğinde PKK üst yöneticilerinin ABD’nin verdiği mesajı anladıkları anlaşılıyor. Ayrıca Bayık’ın makalesindeki kimi vurgular, PKK içindeki kanatların yeni süreç hakkında çok genel de olsa bir mutabakat sağladıklarını da gösteriyor. Kanatlardan birinin ve en azından politik-psikoloji bakımından en kuvvetlisinin, Öcalan olduğunu hatırlatalım. ‘KCK Sözleşmesi’nde hala “Kurucu ve Önder” olarak, PKK tüzüğünde ise “Önderlik” olarak tarif edilen Öcalan’ın Rojava PYD tüzüğündeki yeriyse görev babında şöyle ifade ediliyor: “Abdullah Öcalan’ın felsefesinden gurur duymak ve bu felsefeye bağlı olmak, Öcalan’ın esaretten kurtarılması için milli, ahlaki ve insani bir görev olarak mücadele etmek.”

Konu niye yeniden Demirtaş’a geliyor demeyin, PKK mahallesini anlamamız için oldukça tipik hatta bir parça trajik  durumdur, o nedenle yine değinme ihtiyacı duyuyorum: O, o mahallenin her tepe kadrosu gibi bu kez yeni sürecin argümanlarını savunmaya başlayacaktır, ne denilmesi isteniyorsa onu diyecektir. ‘Yiğitlik’ bekleyenler için üzüntülerimi şimdiden ifade edebilirim. Buna benzer başka örnekler için (ya da bu ‘politik gelenek’ için) DEP’ten bu yana yasal parti yöneticilerinin bir uçtan diğer uca -tabii ki PKK bir uçtan diğer uca tavırları paralelinde- açıklamalarını arşivlerde bulabilirsiniz…

Olgular alt alta böyle sıralanabiliyor; tabii can alıcı nokta -eski ‘barış süreci’nin bitiş yatağı da olan- Rojava; yakın tarihte çoğu kez olduğu gibi bir kez daha Kürdistan’ın küçük parçalarından birinin en büyük parçayı etkilemesini izleyeceğiz ve tahminlerimiz işe Öcalan’la masaya oturmakla başlanacağı yönünde, ama tabii zemini epey kaygan bu coğrafyada ne aktörlere ne de -her ne kadar kuvvetle muhtemel görünüyorlarsa da- tahminlere kefil olunabilir… (Bu arada, AKP cenahından kulağımıza gelen bir duyumu da aktaralım: Doğrudan Öcalan’la yürütülecek olan yeni süreçte Öcalan’ın  ‘Kandil’ diye sembolize edilen PKK güçleriyle ilişkisinde arabulucu HDP filan değil, Irak Kürdistanı yönetimi olacakmış.)

Asıl meramımıza gelinceye kadar bir sürü laf ettik, oysa basitçe şunu soracaktık: Yeni bir süreç ortaya çıkarsa, PKK dışındaki Kürt politikacılarının tavrı ne olmalı? Bu önemli soruyu kurcalama işi sonraki yazıya kalsın.

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

10 + 20 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla