Åžilan YaÅŸar // Olaylı yıllardı… eylemlerin, çatışmaların ve ölenlerin haddi hesabı yoktu. Bir devrimci olarak eylemlere katılmak bana da çok cazip geliyordu. O’gün  Ankara’ya taşınan ablalarımı görmeye gitmiÅŸtim. Büyük Ablam üni’den mezun olmuÅŸ, örgütsel bağı olan bir derginin yazı iÅŸleri müdürlüğünü yapıyordu.
Onun Küçüğü ODTÜ’de, İnci Ablam da Hukuk okuyordu.
Evlerine girdiÄŸimde, daha selamlaÅŸma faslı olmadan telefon çaldı. ODTÜ’de okuyan AyÅŸe Ablam’ı polisler emniyete götürmüş haberi verildi. Dolayısıyla her an ev basılabilirdi.  Alel acele yasaklı dergi ve kitapları valizlere doldurduk.
Ben önden Maltepe yokuşunu koşarak taksi çağırmaya gittim. Tam taksi düğmesine basacaktım ki, perdeleri sıkı sıkı kapatılmış bir minibüsle burun buruna geldim. Minibüsten izbandot gibi bir adam inip kollarımdan tutup minibüse tıkıştırdı. Sanki öncesinden biliyormuş gibi diğerlerinin gelmesini beklediler. Minibüste benden başka iki kişi daha vardı. Onlarda sivil giyimliydi ancak o günlerde sık sık bahsedilen minibüs bu olmalıydı.
ODTÜ’lüler Kemal YazıcıoÄŸlu’na  Ayı Kemal ve ekibine ‘’Ayı Kemal ve tayfası ” lakabını takmıştı. Gerçekten de Ayı gibi cüsseleri vardı. Bayan olan bile izbandot gibiydi. Okullara keyfi baskınlar düzenler, hiçbir gerekçe göstermeden öğrencileri zorla alır, Siyasal Bilgiler binasının arkasında Çamlık denilen yere götürüp döver, küfürler savurup tehdit edermiÅŸ.” Bu defa bizi oraya götürüp döveceklerdi belki diye kendimce yorumlar yapıyorum ancak öyle olmadı. Emniyet sarayına götürüldük. Çok katlı koskocaman bir bina. Bu binadan bir çok genç  camlardan atılmış sonra da -intihar etti- haberleri olarak yayımlanmıştı.
Bizi yakalayan ekibin başında Komiser Kemal Yazıcıoğlu vardı. Tam da tahmin ettiğim gibiydi. Soruları soran, itip kakan, tokat atan talimatları veren oydu.
Günler sonrası, ışıksız, havasız hücreden çıkarılıp genişçe bir salona bırakıldığımı dakikalar sonrasında farkedebildim. Ön sıralardan birine oturmam söylendi. Işıktan gözlerim kamaşıyor, yaşarıyor, kırpıştıra kırpıştıra ışığa alışıyorum. Getirildiğim yer okul salonu sanki ard arda dizilmiş sıralar. Herşeyi göze alarak pençereye doğru yürüdüm. Boydan boya cam çerçeveyle kaplanmış yüksek bina. Işığa alışan gözlerim dış hayatla buluşsun isteğiyle bana gösterilen yere oturmadım.
Dışarıya bakınca biz kapalıyken hayat almış başını gitmiÅŸ biz çok gerilerde kalmışız hissine kapıldım. Sonra da kendimi kabusun ortasında hissettim…Ürperdim.. Emniyet Sarayının önünde tanklar toplar, cemseler askerler dizili duruyordu.
Kesin!… diyorum üç ablam tutuklu kalacak… Ben daha lise öğrencisiyim bırakılırım… Ve asıl önemlisi anneme bu durumu nasıl anlatacaktım !… 12 Mart cuntası çocukluk yıllarımdı. Xece Ablam sırra kadem basmış sonra tutuklanmıştı. Evimizde yıllarca matem havası esmiÅŸti, annemin lorilerini o’an duyar gibiydim. Salonun kapısı büyük bir gürültüyle açılınca, gayri ihtiyari irkildim. İki izbandot polis iki ablamı getirdi. AyÅŸe Ablam ilk yakalanan olmasına raÄŸmen hala ortalıkta görünmüyordu. Kapı tekrar büyük bir gürültüyle kapandı. Salonda yalnız başımızda kaldığımızda – Galiba cunta olmuÅŸ! Dedim usulca. Dışarı bakın !, diye de ekledim.
Salonun kapısı tekrar büyük bir gürültüyle açıldı. izbandot polisler kahkaha atarak içeri girdiler. Önlerinde Kemal Yazıcıoğlu :
Müjde ! 30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun !
Demek ki cunta olmamıştı, sevinçten kahkaha atmışım.
Yanıma yaklaştı tokat vurmasını beklerken, başımı okşadı -Afferim !, sakın ola bu bayram sevincini kaybetme! Dedi. Savcılıktan sonra bırakıldık.
Eve gider gitmez anneme telefon açıp durumu anlattım. Epeyce bir ah-vah ettikten sonra -mutlaka onları da getir diye tembihledi.
Tamam ! dedim
Ayşe Ablam ODTÜ’de Öğrenci Temsilciliği başkanı olarak götürülmüş ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştı. Onu da okuldan alarak Haymana’ya gittik.
Ankara’ya 70 km. mesafede olan kasabamıza vardığımızda sokakta bizi karşıladı, bizim için kurban keÅŸtirmiÅŸ yemekler börekler hazırlamıştı.
Kahkalar arasında yemeÄŸimizi yedikten sonra Annem kürtçe Kemal Yazıcığlu’na okkalı bir küfür savurdu. Aramızda bu, uzun zaman bir eÄŸlence konusu oldu. O günü hiç unutmadım. Ne zaman 30 AÄŸustos gelse, Ayı Kemal’in Xece Ablam’a attığı tokadı ve annemin zafer sevincini hatırlarım…
(Kemal YazıcıoÄŸlu, DAL olarak bilinen Derinlemesine AraÅŸtırma Laboratuarı’nda görev aldı.iÅŸkenceci olduÄŸu dönemden sonra, Ordu ValiliÄŸi’ne atandı. Orada da mevsimlik işçi olarak gelen Kürtlerle ilgili “Ben Ordu’ya Kürtleri sokmam çünkü bunlar PKK’li” demiÅŸti. Alparslan TürkeÅŸ vefat ettiÄŸinde, cenazesinde açılan deftere, ‘BaÅŸbuÄŸum, ne öğrendiysem sizden öğrendim’ diye yazmıştı, iÅŸkenceleriyle meÅŸhurdu. Kenan Evren’in ve Süleyman Demirel’in yakın dostuydu. Nihayetinde hatırlanacak tek ÅŸey iÅŸkenceci, katil, kaçakçı, uyuÅŸturucu baronu gbi sufli iÅŸlerin kıyısında dolaÅŸtı, Ordu büyükÅŸehir belediyesinin ismini tesislerinden silip attığı vali olarak lanetlendi. )