YAÅžAMDA ASILI KALDIK
Yaşamın, doğum ile ölüm arasındaki sürenin bütününü kapsadığını biliyoruz. Doğumla birlikte kazandığımız birçok haklarımızın olduğunu da. Bu süreç içerisinde nasıl bir yaşam tarzımız olmuş, yaşam tarzlarının ne kadarı bize uymuş, bu hakların kaçta kaçını kullanabilmişiz ya da kullanabiliyoruz?
Kıyısından köşesinden geçerek yürüdüğümüz yaşam, her ülkenin sosyo ekonomik ve sosyo politik yapısına göre değişken olup, kendi ülkemizde ise yaşama asılı kalarak sürünüyoruz.
Doğduğumuz gün ilk tokat’ı ebemizden yiyerek dünyaya gözlerimizi ağlamayla açarken, bu ilk tokatla kalmıyor, yaş basamaklarını tırmandıkça, her yaşın kendisiyle getirdiği tokatlar da çoğalmış oluyor. Günümüzde maddi ve manevi var olma savaşı ciddi anlamda zorlaştığı gibi, bir o kadar da türlü düzenbazlıklarla kirlenmiştir.
 Ehhh bu zorlukları aşma mücadelesinde düşe kalka itile kalkıla var olabilme kulvarlarında yol almak zorundayız. Derler ya anamız ağlıyor!
Var olmayla kazandığımız hakları sıralarsak, yaşama hakkı, dokunulmazlık, eğitim, sağlık, düşünce, din, bilim, haberleşme vs. den oluşuyor. Oluşuyor oluşmasına da biz bu hakların birçoğunun farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Dedik ya! Kıyısından köşesinden geçiyoruz yaşamın.
Anlayacağınız ne biz yaşam tarzlarına uyabilmişiz, nede yaşam tarzları bize uyabilmiş. Her bir kesim kendine göre bir yol çizmiş kör topal eksik aksak yürüyor yaşama.
Yukarıda geçen haklardan bazılarının farkında olabilenlerimiz elbette vardır. Ancak kullanabilme noktasında ne yazık ki yeterli olamıyoruz. Kullanabildiğimiz haklarımız olmuşsa da bu defa sistemler bütün temel haklarımızı elimizden alınca! Bizlerde sus pus kalıyoruz.
Aslında hiçbir şey yapamasak bile, ana dilde eğitim ve öğretim hakkımızı isteme gibi bir durumumuz vardır. Biliyoruz ki kültür salt okullarla sınırlı değildir. Kişi isterse hele ki günümüz teknolojisinin sunduğu imkânlarla kendisini ciddi anlamda yetiştirebilir ve var olmaktan gelen haklarını nasıl kullanması gerektiğini de öğrenmiş olur.
Sistemleri yönetenlerin, sistematik sindirme politikaları bizi sindirmeyi büyük oranda başarmıştır. Oysa bu politikaları geri teptirme şansımız her zaman vardır. Yeter ki tembellik etmeyelim.
Bu haklarımız uluslar arası hukuka göre korunma altına alınmış olmasına rağmen! Biz bu haklarımızı kullanmada pek başarılı olamıyoruz. Zira sistemlerin çetrefilli oyunları karşısında çabuk eğiliyoruz. Oysa haklarımızı kullanma bilincine varmış olsaydık, belki ülkelerimiz de bu kadar çalkantılar geçirmeyebilirdi. Nerde cahillik, orda tevlêhevlik!
Evet, kolay değil sistemlerin oyunları karşısında dik durabilmek. Aslında yaşamak çok güzeldir. Bir bütünlüğün içerisinde, temeli sevgiye, güvene dayanan, şefkatin, merhametin, hoşgörünün, sabrın ve anlayışın hâkim olduğu bir dünyada yaşamak çok daha güzel olurdu.
  Ülkeleri yönetenlerin asli görevleri; insanları güzel yaşatmak, mutlu etmek, refaha kavuşturmak ve olabilecek en iyi imkânları sunmaktır. Ancak yönetenler, bu imkânları tam sunamadıkları gibi kendi koydukları yasaları bile delip geçip çiğniyorlar. Durum böyle iken bizlerin dik duruş sergileyip çiğnedikleri yasaları onlara hatırlatmak ve uygulatabilmek için harekete geçmemiz gerekiyor. Gelgelelim ki haklarımızı içselleştirmediğimiz için de çoğu zaman olan bitene ya seyirci kalıyoruz ya da yeterince sesimizi duyuramıyoruz.
Ver hasılı haklarımızla birlikte varız. O haklar hukuki olarak koruma altındalar. Sistemleri yürütenlerin işine gelemediğinden, kullanma zorluğunu yaratabiliyorlar. Sistemleri zorlamak bizim işimiz.
 Biz dünyaya bir kere geliyoruz. Bir daha gelme şansımız olmadığına göre, insan olma vasfından gelen haklarımızı bilmek, onları kullanmak kullandırtmak için çabalamalıyız.
YaÅŸama asılı kalmadan tüm haklarımızı kullanabilme ufkuyla, güzel günler diliyorum. SaygılarımlaÂ
AYNUR ENGİN
„..Ülkeleri yönetenlerin asli görevleri; insanları güzel yaşatmak, mutlu etmek, refaha kavuşturmak ve olabilecek en iyi imkânları sunmaktır..
(ımm o zaman bn.) ..insan olma vasfından gelen haklarımızı bilmek, onları kullanmak kullandırtmak için çabalamalıyız..“ Nokta.