Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

ALİ HAYDAR KAYTAN (3)

Salih Aras/ Ali Haydar Haytan ve Kara Ömer’le (Haydar Altun) Köln’de bir evde görüştük.  Ali Haydar’ı  biraz iyi gördüm. Kara Ömer ise biraz şaşkındı. Alana daha uyum sağlayamamıştı. Tekrar karşılaşmaya sevindim. İlişki ve görüşmelerimiz Bekaa Kampından daha fazlaydı.  Bekaa  Kampı’nda kaldığım dönemde arkadaş sayısı 70-80-100 arasında oldu. Toplu bir yaşam vardı. Öyle bir sistem vardı ki, herkes birbirini izliyordu. Diğer sorunlar bir yana, sadece insanın kendini göz hapsinde hissetmesi bile, yaşamı zor kılıyor ve tüketiyordu insanı!

Ali Haydar ve K. Ömer, daha önceki Avrupa Yönetimine müdahaleye gelmiÅŸler. Arada  *Edip’ le de müdahale denenmiÅŸ ama  Lavriyon olaylarından dolayı baÅŸarılı olamamış.  Bu aralar Ali Haydar’la daha sık görüştüğüm için, merak ettiÄŸim bazı konuları öğrenmek ve sorular sormak istiyordum. Buna hiç fırsat vermedi, böyle durumlarda yüz ifadeleri tümden deÄŸiÅŸiyordu, Bekaa’ daki gibi oluyordu. Mutsuz, öfkeli ve yaÅŸamı da fazla önemsemiyor, gittiÄŸi yere kadar…

PKK’nin o dönem tanıdığım üst düzey yöneticileri arasında insani iliÅŸki yoktu. KonuÅŸmaları hep resmiydi. Gülme, sıradan sohbet, bir ÅŸeylerden (siyaset dışı) bahsetme ve ÅŸaka gibi durumlar olmuyordu. Düşünün en az on yıldır bu insanlar birbirini tanıyor, ama bir kez olsun ikisinin hoÅŸ bir sohbetini görmedim. Bu durum bana tuhaf geliyordu, yabancısıydım.  Düşünmeyerek, bilmeyerek bu durumu hep zorladım. Bekaa da ÅŸansım iyi gitti, seçtiÄŸim arkadaÅŸlar konuÅŸmalarımı sorun yapmadılar, ama beni uyardılar.  Avrupa’da her fırsat bulduÄŸum da bunu yaptım.  Yani 24 saat ‘Önderlik’  ten   bahsetmek çok sıkıcı oluyordu.

En sıkıntılı anlar, A. Öcalan’la olan telefon görüşmeleriydi. Bir telefon görüşmesinde Ali Haydar’ı izliyordum, karşıdakinden çok nefret ettiÄŸi yüzünden belli oluyordu ve bir an önce konuÅŸmanın bitmesini istiyordu.  Ali Haydar’la geldiÄŸimden beri, hafta da iki -üç kez görüşüyoruz, bana görevler veriyordu, iyi hazırlıyor ve motive ediyordu. Ortak çalışmamız örgütsel faaliyetler üzerineydi. Yine bir görüşme de; ‘BaÅŸkanın talimatı var, Abbas’ın (Duran Kalkan)  sorgulanması gerekiyor’ dedi. Bir yerlerde tutulduÄŸundan (tutuklandığından) haberim yoktu.  ‘Sen bu görevi yapar mısın?’ diye sordu. Ben hemen kabul ettim. Çünkü ilk gördüğüm den (Åžam’da Öcalan’ın kaldığı evde) beri O’na hiç alışamadım.  A. Öcalan benimle konuÅŸtuÄŸunda hep kaÅŸ gözlerle bana müdahale ediyordu. Hiç alışık olmadığım ve tanımadığım bir durumdu. Abbas’a karşı öfkem vardı. Sorgulama sürecine alınması, hoÅŸuma gitmiÅŸti. Bunun dışında, kaldığım süre içerisin PKK’de hiçbir sorgulamayı doÄŸru bulmadım!

Ali Haydar beni iyi hazırladı; ‘Kemalist özellikleri var, Parti ve Kadrolara üstten bakıyor’ vb. vb. ÅŸeyler.  ÃœÃ§ arkadaşı da yardımcı verdi. Öğlen öncesiydi sorgulamaya baÅŸladık.  Abbas’ın çok zoruna gidiyordu.  Sorulara uzun, oldukça uzun cevaplar vermeye çalışıyordu.  Sorulara kısa cevaplar vereceksin en fazla 5 dakika dedim. Arada bir konuÅŸunca ellerini kaldırıyordu. El kaldırmayı da yasakladım. ‘Ellerini dizlerinin üzerine koy öyle konuş’ dedim. Çıldıracak gibi oldu.  Ama kurala uydu, uymak zorundaydı.  Sorgulamanın amacı, O’nu ezmek , rencide etmekti.  Sorgulamaların amacı buydu. Birkaç saat devam etti. Gelen bir haberden dolayı bulunduÄŸumuz yeri terk etmemiz gerekti. Sorgulama yarıda kaldı, hep birlikte ayrıldık. DeÄŸiÅŸik yerlere dağıldık.

Tekrar A. Haydar’la görüştüm, Bana ‘Fransa’ya gitmemi söyledi, 50 dolayında arkadaÅŸtan oluÅŸan bir eÄŸitim devresini baÅŸlatıyoruz,  Sen sorumlu olacaksın . Bir yönetim oluÅŸtur, birlikte yürütürsünüz’ dedi. Yönetime alınacak arkadaÅŸları da önerdi.

EÄŸitim devresi Eylül 1987’de  baÅŸladı ve Kasım sonlarında Bir PKK Konferansıyla bitti.  Bu Konferansta PKK Avrupa Merkezine seçildim. Gruplar dağıldı ve tekrar Köln’e döndüm. Bir evimiz var. K. Ömer, Oktay, Mizgin, Veli ve ben o evde kalıyoruz. 1988 baÅŸlarıdır, Ali Haydar’la birlikte , bir eve A. Öcalan’ın yanından gelen biriyle buluÅŸacağız.

 Eve gittik gelenle karşılaÅŸtık, konuÅŸuyorduk, bir ara gelen A. Haydar’a,  ‘özel konuÅŸmamız gerekiyor’ dedi. Ali Haydar beni iÅŸaret ederek, ‘arkadaşın yanında da konuÅŸabiliriz’ dedi. Gelen, ‘hayır olmaz’ dedi. ‘Önderlik sadece Fuat ArkadaÅŸla konuÅŸ dedi’. Ayrı bir odaya geçtiler. Çok uzun sürmedi, döndüler. Gelenin Hollanda’ya  gitmesi gerekiyordu, hemen ayrıldı.  İkimiz tektik üzgündü, gözlerime baktı, ‘Dilaver arkadaÅŸ intihar etmiş’ dedi.

 Åžok oldum, daha gideli iki ay olmamıştı. Hiçbir ÅŸey diyemedin, sadece O’ a bakıyordum, ÅŸaÅŸkınlığımı anlamıştı ve bana çok açıklamalar yaptı. Kendisi çok üzgün olmasına raÄŸmen beni teselli etmeye çalışıyordu. Tek hatırladığım cümlesi ÅŸu; ‘Parti’deki deÄŸiÅŸimi anlayamadı’. Evden oldukça üzgün çıktık ve ayrıldık.

Anladığım kadarıyla, A. Öcalan, Ali Haydar’a Dilaver Yıldırım’la ilgili bir yazı yazmasını istemiÅŸti. Ama bu yazı yazılmadı! Köln’deki arkadaÅŸların hepsi duydu ve herkes çok üzüldü. Aradan kısa bir süre geçti,  A. Öcalan; ‘Haydar provokatörü’ (Dilaver Yıldırım üzerine) diye örgüt içi bir yazılı açıklama göndermiÅŸti. Dilaver için, çok üzüldük, ama haksız yere suçlanmasına da sessiz kaldık. Bu açıklama daha sonra ayrıldığımızda,  Dilaver Yıldırım’la ilgili broşüre ekledik.

Ali Haydar’ın bana verdiÄŸi son görev D. Berlin’e gitmem oldu. Bu görev çok hoÅŸuma gitmiÅŸti. GörüşeceÄŸim kiÅŸi KGB’dendi.  Daha önce de bazı görüşmeler olmuÅŸ. Beni her zamanki gibi iyi hazırladı, her yıl 50 kadar liseyi iyi dereceyle bitirmiÅŸ genç için  (ideal yaÅŸ 18-20)  Sovyetler BirliÄŸi’ndeki deÄŸiÅŸik üniversitelerde kontenjan verilmesi, temel istemimiz bu olacaktı. B. Berlin’e vardım. Oradan bir arkadaÅŸla birlikte, D. Berlin’e geçtik, bizi karşılayan, çok iyi Türkçe biliyordu.

 Görüşmemiz iki gün devam etti. Çok farklı konular konuÅŸtuk, tartıştık. EÄŸitim istemimiz kabul edildi. Heyecanlı bir ÅŸekilde BaÅŸkan’ı  (A. Öcalan) aradım. Görüşme hakkında bilgiler verdim. Tabi bize her yıl 50 gencin üniversite eÄŸitimi için imkan veriyorlar, dediÄŸimde sesi deyiÅŸti, ‘olmaz dedi, insanlarımızı ajanlaÅŸtıracaklar’  dediÄŸinde yıkıldım. Artık konuÅŸmanın hemen bitmesini istiyordum. Sovyetler BirliÄŸi’nin bu tür imkanları, Ulusal KurtuluÅŸ Mücadelesi veren halklara veriyordu. Bize neden olmasın?

Bu aralar bir ÅŸeyler oldu tam anlayamadım.  1988 Åžubat- Mart ayları.  Ali Haydar biraz geri çekildi. Daha çok yazım çalışmalarıyla ilgilendi. Kara Ömer ön plana çıktı. Bu durum uzun sürmedi. Köln yakınlarında yaptığımız Merkez toplantısına A. Öcalan telefonla katıldı. Telefon konuÅŸması saatleri aldı. Kara Ömer’in tutuklanması emredildi. Kara Ömer’i ayrı bir odaya aldık toplantıya devam ettik. Toplantı bitti dağılacağız, herkes sessiz! Tutuklu ne olacak?  Ali Haydar ve Duran Kalkan’a, Kara Ömer’le ben ilgilenirim dedim.  Onların da hoÅŸuna gitti.  Ömer’le Duisburg’a gittik yolda konuÅŸtuk.  Kendisine rahat ol, raporunu yaz, başında bekleyen olmayacak, isteÄŸinin zaman çık gez. DediÄŸim de Ömer bana ‘olmaz arkadaÅŸ Parti kuralları var’ dedi. Bende sorumlu benim, bak sıra bana geldiÄŸinde, sen de bana böyle davranacaksın dediÄŸimde, Ömer bana ÅŸaÅŸkın ÅŸaÅŸkın bakıyordu. Ömer’le bir eve gittik sabah ayrıldım. Bir-iki hafta orada kaldı, raporunu yazdı. BaÅŸkanın talimatıyla, Hollanda Bölgesi sorumlusuna yardımcı olarak görevlendirildi.

Toplantıda Duran Kalkan, Kara Ömer’in görevini benim almamı istedi. Tepki gösterdim. Sen yap dedim. Sesini kesti kimsede bir şey söylemedi. Ben kaldım ortada. Pratik olarak Ömer’in görevini ben yapıyorum. A. Öcalan’la daha sık görüşüyorum. Tutuklamalar yeniden başladı, A. Öcalan bir telefon görüşmesinde beni Avrupa sorumlusu yaptı. Sesimi çıkaramadım, tutuklamalar başlamış, her gün yeni arkadaşlar tutuklanıyor. Kabul etmesem, sanki görevden kaçmış gibi oluyorum!

Tutuklananlar arasında Duran Kalkan’da var. Ali Haydar bu aralar bana karşı dikkatli temkinli olmaya baÅŸladı. Duruma üzülüyordum, bir ÅŸey de yapamıyordum.  Ama haklıydı ve bir ÅŸeyler hissediyordu. Çünkü O, A. Öcalan’ı herkesten daha iyi tanıyordu. Kendisine karşı kullanılacağım, endiÅŸesi vardı. Kulağına bir ÅŸeyler gitmiÅŸ miydi? Bilemiyorum. Ama endiÅŸelerinde haklıydı!  Beni ne kadar tanıyor ve anlıyordu? Ben ÅŸunu anladım; Öcalan beni O’na karşı kullanabilir! Evet A. Öcalan bunu denedi, ama ben kabul etmedim. Daha önce bir para meselesi çıkarıldı!

Kim haber vermiÅŸ? bilmiyorum. DoÄŸrusu o paradan bile haberim yoktu. Sonra bir toplantıda bunu deÄŸerlendirdik, bir arkadaÅŸ görevlendirdik. ArkadaÅŸ Ali Haydar’a gidiyor, para gerekli sizin yanınızda 300.000 Mark var, BaÅŸkan istiyor.  O da para falanca yerde git al. A. Öcalan, Ali Haydar’ın bu parayla Seher’in yanına kaçacağını söylüyordu. Bundan kurtulduk, para meselesi çözüldü!

Kısa bir süre önce, Delil isminde birini göndermişti. Köln faaliyetlerinde çalışsın demişti. Delil’i Köln birimine dahil ettik. Delil’i Bekaa’ dan tanıyordum. Ceylanpınarlıydı. Kampın alış-veriş işlerine bakıyordu. Siyasi bir gelişkinliği yoktu. Duydum Delil acil beni arıyor. Köln’de bir yerde görüştük. Bana dedi; ‘Seher şu an bura da (KÖLN’de) ve bir Dersim’linin evinde Fuat’la görüşüyorlar. Oyunu hemen anladım, Delil’e ilk tepkim Sen Dersimlileri ne çabuk tanıdın? Daha birkaç haftadır geldim, nerde Seher hangi Dersimlinin evinde? Delil kızardı, bozardı geveledi. İyice emin oldum oyun olduğunu. Böyle bir durumda hemen Başkan’ı araman gerekiyor! Tabi O’da hazır ve vereceği emir de belli. Delil’in dediklerini A. Öcalan’a bildirmedim.

Bu dönem hemen her gün görüşüyorum A. Öcalan’la. Her telefon görüşmesinde, acaba Delil (paralel görüşmeler de)  bir ÅŸeyler söylemiÅŸ mi? Dikkat ediyorum ama bir ÅŸey çıkaramıyorum. Yine bir telefon görüşmesinde ‘Fuat’a ayrı ev tutun, Köln dışın da’ güya tutuklamalar var, korumak için! Bu iyi bir ÅŸey, arkadaÅŸlar kısa bir sürede ev buldular.

1988 Mayıs sonları olmalı, bir arkadaÅŸ, Ali Haydar’ı alıyor kendisi için tutulan eve götürüyor ve dönüyor. Aradan birkaç saat geçmeden, Ali Haydar’da trenle dönüp Köln’e geliyor. Kurdistan Komitesi’nin bulunduÄŸu binanın önüne geliyor. Binanın karşı tarafında,  yan yana telefon kabinleri vardı.  Oradan Kurdistan Komiteyi arıyor.  Ä°Ã§eri geleceÄŸini söylüyor, Komiteye gelmesinin ÅŸu an uygum olup-olmadığını öğrenmek istiyor.

 Daha konuÅŸma devam ederken polisler etrafını sarıyor. Telefon kabininden çıkarıp götürüyorlar. Komitedeki arkadaÅŸlar aradı. ‘Polisler Fuat arkadaşı götürdüler’  Bu habere çok sevindim. Artık Ali Haydar yok,  A. Öcalan’da bizi, O’nun la uÄŸraÅŸtıramayacak.  A. Öcalan,  Ali Haydar’ı o dönem gözden çıkarmıştı ve O’nu yok etmek istiyordu. PKK’ye yönelik tutuklamaların en yoÄŸun olduÄŸu bir dönemdi, A. Öcalan halen iç infazlarda ısrar ediyordu. İlk sırada da Ali Haydar vardı.

Ali Haydar’ın polisler tarafından alındığını kendisine bildirdim, çıldırmış gibiydi, sadece küfürler ediyordu. ‘Alçak kendisiyle birlikte, Parti’ yi de bitirdi’ küfürlerden sadece biri. Biraz rahat edip, örgütsel faaliyetler üzerine yoÄŸunlaÅŸacağımızı düşündüm. Birkaç gün içinde yanıldığımı anladım.  PeÅŸ peÅŸe baÅŸka etkisiz hale getirmeler dayatıldı. Kararımı vermiÅŸtim, yaptıramazsın bana.

Ali Haydar’a görüşmeye giden Arkadaş’la bir ya da iki kez görüştüm. Ağustos 1988’de bir grup arkadaşla ayrılmak zorunda kaldık. Bir daha Ali Haydar’ı ne gördüm, ne de görüştük.

Ali Haydar,  A. Öcalan ve baÄŸlantılarıyla tasfiye edilen, engellenen Kurdistan Devriminin kötü bir figürü oldu. EÄŸer Kurdistan Devrimi olsaydı, en iyi figürlerden biri olacaktı.  Çok irdelenmesi gereken bir konudur. PKK Tarihi gibi…

20.03.2021

*Edip  (PKK’ye Ankara atılımlı Kars’ lı Muharrem) tekrardan Avrupa’ya gönderilince, ilk önüne konulan görev; Yunanistan’daki BM ait Lavriyon Kampının ele geçirilmesidir. Bunu  çok iyi hatırlıyorum.  A. Öcalan’ın sözlü talimatını Bekaa’da  1987 Mayıs’ında yazıya döken gurubun içindeydim.  Åžu cümle dikkatimi çok çekmiÅŸti, ‘Lavriyon Kampını ele geçirin ve bir eÄŸitim Kampına dönüştürün’ Yunan Hükümeti ve güvenlik güçleri müdahale etmeyecek, biçiminde açıklamalar vardı. Edip Almanya’ya geldiÄŸin de bana birkaç ‘Rambo’ lazım diyor. Rambolar Atina’ya gönderiliyor, oradakilerle birleÅŸiyorlar ve Kampın içinde silahlarla diÄŸer mültecileri çıkarmak istiyorlar. Silahlar kullanılıyor, kendilerini savunmak için silah kullananlar da oluyor. Polis Müdahale ediyor, Apocular Kamptan atılıyor.  Suçlu eylemi baÅŸlatanlar ve Edip oluyor. Herkes birbirini suçluyor. Ama hiç kimse bu talimatı A. Öcalan verdi! Diyemiyor. Öcalan bunu bilerek yaptırdı. Sonuçlarının ağır olacağını da biliyordu. Ama her zamanki gibi, suçlu kurbanlar hazırdı..

... Bu yazımız ile ilgili görüşünüz? ...

Loading spinner

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

19 + 16 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla