Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Basın Savcısına yanıtımdır!

Selim Çürükkaya Değerli okurlarım, “Dr. Said Dağların Kilidini Kaybettik” kitabım İstanbul Basın savcılığının isteği ile İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yasaklandı. Savcı Kitabımdan alıntılar yaparak 28 sayfalık bir tutanak hazırlayıp mahkemeye sundu. Savcıya göre suç teşkil eden cümleleri siyah yazı,  kendi cevaplarımı ise normal yazıyla veriyorum. Savcıya göre Suç sayılan cümlelerim ve benim yanıtlarım:

Savcı: Kitabın 25. Sayfasında: “Sevenleri tarafından getirilen çelenkler ve çiçekler, sahnedeki masanın iki tarafına yerleştirildi.”

Selim’in Yanıtı:  Savcıya göre, Daiş tarafından öldürülen birinin sevilmesi, Bremen gibi bir yerde cenazesine çiçek, hele bir de çelenk getirilmesi suçtur, bunu yazarak halka duyurmak suçu artıran bir unsurdur!

Savcı: “Sunuculardan biri erkek, diğeri kadındı. Her ikisi de Kürt millî giysileri giyinmişlerdi.”

Selim: Savcıya göre Selim, Bremen’de hem erkeğe hem kadına Kürt Milli giysileri giydirmiştir. Kürtleri bir millet olarak yansıtmıştır, bununla direkt bölücülük yapmıştır.

 Savcı: “Önce onun mücadelesini ve kişiliğini üç ayrı dilden anlattılar kısaca. Ardından onu yakından tanıyanlara sırayla söz hakkı verdiler.”

Savcıya göre Onun mücadelesi, hem Türk ordusuna, hem PKK İçindeki işbirlikçiliğe, hem de Daiş’e karşı olmuştur. Bu üçüne karşı gelmek zaten suçtur!

 Savcı: “Konuşanların arasında, Kürt partilerinin temsilcileri, Paris Kürt Enstitüsü sözcüsü, Kurdische Gemeinde’nin başkanı Ali Ertan Toprak, Diyarbakır Belediyesi eski başkanı Mehdi Zana, Alman Sol Partisi’nden Ulla Jelpke, ozan Şivan Perwer, yazar Selim Çürükkaya ve Aysel Çürükkaya vardı. Başsağlığı mesajları iletenler arasında, profesör, bilim adamı ve ses sanatçılarının adı geçiyordu.”

Savcıya göre Kürt partilerinin temsilcileri kavramı, Paris Kürt enstitüsü sözcüsü sözcükleri, Kurdisch Gemeinde, yani Kürt toplumu lafları, bölücü Mehdi Zana, Alman sol partiden, hele hele Kafir Ula Jelpke, şarkılarıyla Türkiye’ yi bıçak gibi bölmek isteyen Şıvan Perver, İnterpol tarafından aranan Selim ile Aysel Çürükkaya’nın bir araya gelmesi, bir değil birkaç cürümdür.

Savcı: “Kameralar, salonda olup biten her şeyi kayıt altına alıyordu. Bazı televizyonlar naklen yayın yapıyordu. En duygulu sahnelerden biri, Dr. Said’in arkadaşlarının sahneye çağrılmasıydı. Kimi üniversiteden arkadaşıydı, kimi iş arkadaşı, kimi gerilla arkadaşı, kimi de peşmerge arkadaşıydı. Her birisi onun renkli anılarıyla yüklüydü.”

Savcıya göre: Daiş’e karşı savaşmış ve yaşamını yitirmiş bir “teröristin” cenaze töreni neden kameralara çekilsin ve televizyonlar neden naklen yayın yapsın? Bu Almanya’da bile bu yapılırsa suçtur! Bir de Dr. Said’in arkadaşları sahneye çağrılmış, aralarında eski gerillalar ve peşmergeler de varmış, gerillalar ile peşmergelerin aynı sahneyi paylaşması bile kıyametten daha kötüymüş! Hele hepsinin Dr. Said’le ortak anılarının olması daha da korkunçmuş.

 Savcı : Dr. Said anlatıldıkça dinleyenler ya alkışlıyor ya da ağlıyordu. Konuşmacılardan bazıları onu Newroz efsanesinin kahramanı Demirci Kawa’ya, ( ) bazıları da Che Guvera’ya benzetiyorlardı.”

Savcıya göre: Said’in yaşamı anlatılınca dinleyenler hem ağlıyor hem de alkışlıyorlarmış. Hem ağlamak hem alkışlamak suç değil mi peki? Dr. Said’i Kawa veya Che Guvera’ya benzetenler, Devletimizi Dahak ve Latin Amerika’daki diktatörlere benzetmiyorlar mı, en azında dolaylı bir gönde yaparak suç işlemiyorlar mı?

 Savcı : Kitabın 29. Sayfasında: “Onlar da unutmamıştı komutanlarını, Hakkâri’den, Mardin’den Derik’ten, Şırnak’tan, Cizre’den Diyarbakır’dan, Kulp’tan, Ergani’den, Lice’den cenazeyi karşılamak için insanlar yollara dökülmüştü. Ozanlar yanık sesleri ile ezgiler yakmaya başlamıştı. Cenazenin içinden geçtiği ovalar, saygıdan dolayı daha da alçalmıştı sanki. Dağlar ona selam durmuştu, sahipsiz kalmanın utancını yaşıyorlardı adeta.

Savcıya göre: Kimseler Dr. Said’in cenazesine sahip çıkmamalıydı. Herkes onu unutmalıydı. Hakkari’den, Mardin’den, Derik’ten, Şırnak’tan, Cizre’den, Diyarbakır’dan, Kulp’tan, Ergani’den, Lice’den kimse cenaze konvoyuna katılmamalıydı. Ozanlar ezgiler yakmamalıydı. Ovalar cenazesine yol vermemeli, dağlar onun karşısında eğilmemeliydi!

Savcı: Dağlar kadar onun kıymetini bilmeyen çoğunluk ise, sessizdi. Kölelik düzeni altında korkuların ve yalanların esaretini yaşıyorlardı. Dr. Said’in cenazesi onlara cesaret olabilir miydi?  Zordu! Çünkü Kürtler’in bir kısmı Türk devletinin, diğer kısmı PKK’nin kölesi durumundaydı. Bu, öylesine kötü bir kölelikti ki herkes kendini özgür sanırdı.

Savcıya göre Kürtlerin çoğunluğu köle gibi yaşamıyordu, hepsi özgürdü,  ne devletten ne de PKK den korkuyorlardı. Yine ona göre ne PKK nin ne de devletin televizyonları yalan söylüyordu. Halk yalanların esaretini yaşamıyordu.

Savcı: Köleler ordusunun gündemi bambaşkaydı. Onlar, efendilerinin yalanlarıyla ruhlarını besliyor, geçmişlerini hatırlamadıkları gibi ondan kaçıyorlardı. Dr. Said, beyinlerinden silinmiş bir efsaneydi sadece. Onun adını anmaktan bile korkuyorlardı.

Savcıya göre Kürt halkının çoğu köleler ordusu gibi değildi. Dilleri görünmez prangalara vurulmamıştı. Bir zamanlar konuşabilenler bile PKK tarafından susturulmamıştı. Hemen hemen alayı kasap bıçağının altında yatmayı bekleyen koyunlar gibi değildi. Ve yine savcıya göre devlet kasap, PKK ise kasabın elindeki bıçak değildi!

Savcı: Cenaze nakil aracı Diyarbakır’dan yola çıktığında karanlık basmış, ortalık kararmıştı. Konvoy, yol boyu katılan araçlarla uzamıştı. Cenaze Dr. Said’in bildiği güzergâhtan, savaştığı alanlardan, Kuey Şarik’e doğru gidiyordu. Buradaki konvoyun komutanı yine oydu.

Savcıya göre, yukardaki satırları o şekilde yazmamalıydım, hele “savaş alanlarından” kelimelesini hiç kullanmamalıydım. Hele ölü olduğu halde konvoya komutanlık yapması cümlesini ise hiç mi hiç yazmamalıydım.

Savcı: ”Gece sessizdi. Ve de karanlık. Sadece araba farları yolu aydınlatıyordu. Derin vadilere girdiğinde konvoydakileri bir endişe sardı. Her an taranabilirlerdi. Birisi: “O taraf da bu taraf da tarayabilir, ardından birbirlerinin üstüne atabilirler” dedi. Başka biri: “Merak etme, o tarafla bu taraf artık tek taraftır” yorumunu yaptı.”

Savcıya göre: Ben devleti PKK gibi İnsan öldüren bir taraf gibi görüyorum. Haşa süme haşa, devletin hiç Kürt öldürdüğünü duydunuz mu? Devletin Kürt ormanlarını yaktığını gördünüz mü? Devletin Cizre de Yeşilyurt Köyünde Kürtlere insan pisliği yedirdiği haberini gazetelerden okudunuz mu? Devletin Kürt kadınlarına tecavüz ettiğine tanık oldunuz mu? Savcı PKK nin pislikleriyle devleti temizlemeye çalışıyor, devletin PKK den daha pis olduğunu bilmiyor.

Savcı:“Gecenin geç saatlerinde cenaze konvoyu Çılkani’ye varmıştı. Kimse uyumamış, yol kenarlarında ateşler yakarak beklemişlerdi, köylüleri ve onu son yolculuğuna uğurlamak isteyen cesur dostları Dr. Said’in büyük boy posterleri sokaklardaki direklere asılmıştı. Köy baştanbaşa Kürdistan bayraklarıyla süslenmişti.”

Savcıya göre; Dr. Said’in ölüm haberini alan köylüleri uyumalıydı, cenazeye gitmemeliydi, konvoyu köyün girişinde karşılamamalıydı. Ateşler yakmamalı, cesaret sahibi olmamalı, hepsi korkak tavşanlar gibi bir yerlerde saklanmalıydı. Dr. Said’in posterleri hiçbir yere asılmamalıydı. Hele Kürdistan Bayrakları Çilkani sokaklarında dalgalanmamalıydı.

Özet ve son söz: Aslında savcıya göre biz Kürtlerin varlığı bile suç teşkil ediyordu. Her şeyin odak noktası buydu!

1 Yorum
  1. Simko Engizek diyor

    Dembaş Ape Selim,

    kafana takma!!!

    Kürdler adam olsun, Amed’de Ala Rengin dalgalansın!!!

    Hakiki Kürdler kimin ne olduğunu bilir!!!

    Bütün bu kararların ve eylemlerin arkasında Öcalan’ın imzası yoksa, ben adam değilim!!!

Simko Engizek adlı kişiye yanıt verin
Yanıtı İptal Et

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

5 − 3 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla