Salih Aras / Ferhat,ÅŸunu ısrarla söylerdi;’Agit’in -Mahsum Korkmaz- vurulduÄŸu yer askerlerin ateÅŸ alanına girmiyordu, anlayamadım, Agit, bulunduÄŸu yerde nasıl vurulmuÅŸ?’ derdi…
Çarşamba, 22 Nisan 2009- kurdistan aktuel-
Orada açlık vardı. Aç kalmanın ne olduğuna ve insanlar üzerinde nasıl etkiler yarattığına, orada tanık oldum.
Yalnız açlık mı?
Düşünmenin, sevinmenin, gülmenin, duygulanmanın, öksürmenin, hastalanmanın, özlemenin, şımarmanın, birisiyle baÅŸ baÅŸa konuÅŸmanın, yorulmanın, uykusuzum demenin ve hertürlü insan sevgisinin yasak olduÄŸu bir cehennem…
Cenhennem kelimesi bile yetmez.
Binlerce derece sıcaklıktaki cehennem ateşine, insan vucudu ancak saniyeler hesabıyla dayanabilir ve bütün acılar bitmiş olur.
O cehennemin acıları çok farklıydı.
İnsanı insanlıktan çıkarmaya ve kendine yabancılaştırmaya, arkadaşının kanını içecek ve etini yiyecek derecede dönüşüme uğratabilecek türden uygulamaların olduğu, cehennemden de öte bir yerdi.
Bir çok arkadaÅŸ Bekaa’da olup bitenlere deÄŸindi. Ben de biraz deÄŸindim.
Sadece kabul etmediğim husus şu; sanki yanlış uygulama ve taktiklerden kaynaklanıyormuş ve düzeltilmesi önerisinde bulunularak, vazgeçilmesi isteniyor.
Bu doğru değil. Yapılanlar bilinerek ve sonuçları da hesaplanarak yapılıyor. Karşıdaki hata ya da suç işlediğini kabul etme bir yana, görevini yerine getirmenin grurunu yaşıyor.
Orada Kürt gerçekliÄŸini yok etmenin deneyleri yapıldı. (Aynı durum ÅŸimdi Kandil’de yapılıyor.)
Orada kaldığım sekiz aylık (Kasım 1986-Temmuz 1987) süre içinde, gördüğüm, yaşadığım ve etkilendiğim olayları açmaya çalişacağım.
Orada yaşadığım her anın, Kürtlere hançer gibi saplandığını gördüm.
Ama bir kişi hariç, hiç kimseyle düşüncelerimi paylaşamadım.
Somut örneklerle açıklamak istiyorum. Gerilla nedir? Dilimizdeki anlamı peşmerge olan bu kelime ulusal bir nitelik taşıdığı için, bilinçli kullanılmadı.
Öyle ya Kürtlere ait hiç birşey olmamalı!
Neyse, gerilla yada peşmerge; öncü silahlı savaşçıdır. Burada esas olan güçtür, donanımdır, taktiktir ve hızlılıktır. Savaşçı adayları bu esaslar üzerinde eğitilmelidir.
Düşman, T.C. veya diÄŸer sömürgeci güçler; kendi askerlerini nasıl eÄŸitiyorlar? İşte duyuldu, Bolu’da, Kayseri’de ve deÄŸiÅŸik alanlarda, komando eÄŸitimleri yapılıyor.
Öncelikle teknik ve taktik eğitimlerle birlikte, beslenmeleri de esas alınarak fiziki olarak gelişmeleri ve güçlenmeleri de sağlanıyor.
PeÅŸinden ‘Bir türk cihana bedeldir‘ gibi şövenist, ırkçı ve faÅŸist düşüncelerle motife edildikten sonra, hedef ve düşman kürtlerdir denilerek ileri talimatı veriliyor.
Bu sadece komandolarla da sınırlı değil, Polisi, jandarması ve özel timleri de benzer eğitimlerden geçiyor.
Peki, Bekaa’daki kamp, savaşçı adaylarını nasıl eÄŸitiyordu?
Hazırlanmış düşman askerlerine karşı, onları yeterince hazırlayabiliyor muydu?
Acı gerçek burada! Asla ve asla böyle bir hazırlama hiç bir dönem olmadı.
Gösterilen silahları ve kullanımlarını her kürt babasının evinde görmüştü.
Birileri çatlasada bu bizim ulusal özelliÄŸimiz. G. D ve K. Kürdistan’daki PKK’nin silahlı güçleri daha çok kendi imkanlarıyla askeri alanda yetkinleÅŸtiler.
Bu ayrı bir konu. Konumuz Bekaa.
Gerilla, eğer gücü temsil ediyorsa ve direkt düşman güçlerle karşı karşıya gelme göreviyle yükümlüyse, fiziki olarak güçlü olması gerekiyor.
Fiziki olarak savaşçıyı güçlendirmenin esası, onu beslemekten geçer. Açıkçası PKK ‘nin parası kimsenin babasının ya da anasının cebinden çıkmıyordu.
Para da Kürtlerindir, savaşçılar da onların çocuklarıdır. Kürt halkı emeğini, parasını ve gençlerini Kürdistan davası için veriyor.
Bekaa’da insanlar bilinçli olarak aç bırakılıyordu. Vücudun fiziki olarak geliÅŸmesi için, gerekli beslenme yapılmıyordu.
Yapılan sabah sporları da yararsız oluyordu. Çoğu yirmili yaşlarında olan savaşçıların kaslarının gelişmesi gerekirken, zayıf ve çelimsiz bir duruma düşürülüyorlardı.
Bu şekilde savaşa gönderiliyordu. Tarihimiz ve ulasal kültürümüzle ilgili hiç eğitim yapılmazken, Türk boylarının kahramanlığından bahsediliyordu. 87 bahar çözümlemelerinde aynen şöyle diyordu, A. Öcalan;
‘Siz bu halinizle mi, bir yıl içinde Malazgirt’en ege kıyılarına varan Türk boylarına karşı savaÅŸacaksınız’ diyerek, gerekli ‘motive’yide saÄŸlamış oluyordu!!!
Oysa halkımızın yardımları esasta savaş içindi.
Cemil Esat’ın 17 yaşındaki oÄŸluna 157 bin DM’ye hediyelik BMW alan A. Öcalan, direkt denetiminde bulunan, sayısı 70-80 dolayında olan savaşçı adaylarını neden aç bırakıyordu?
Neyin intikamını alıyor ve neyin hesabını sorarak şizofrenik ruh halini tatmin ediyordu.
Daha geçen haftaki avukat görüşmelerinde; Tütkiye Cumhuriyeti’nin gidiÅŸatının kötü olduÄŸunu belirterek, ‘sorunu ben çözerim’ diyor. Samimi mi? Bana göre çok samimi.
Genel Kurmay BaÅŸkanı’nın Türk halkı yerine, ‘Türkiye halkı’ demesini bir devrim gibi selamlıyor ve kendi düşüncesinin onaylandığını gururla belirtiyor.
Yani numaradan Kürtlerin varlığından bahset, amacını gizli tut ki, başarılı olalım uyarısında bulunuyor.
DoÄŸu Perinçek ve Muhsin YazıcıoÄŸlu’nun kendisi kadar Türk çıkarlarına hizmet edemediÄŸini belirterek, tarihten örnekler veriyor.
Kürtlerle en iyi ilişkilerin Alparslan, Yavuz ve M. Kemal döneminde olduğunu söylüyor.
‘Siz Türk Türk Türk Türk derseniz, Türk’ü de tecrit etmiÅŸ olursunuz, siz hep bunu derseniz, Türk’ün de anlamını boÅŸaltmış olursunuz. Ben yedi bin yıllık Türk tarihini iyi çözümlemiÅŸim.’ Bunu ne anlamda söylüyor?
Aslında bu sözleri Erbakan’dan etkilenerek söylüyor.
Yıllar önce Erbakan, Bingöl’de halka açık konuÅŸmasında; ‘Sen ne mutlu türküm dersen, diÄŸeride ne mutlu kürdüm diyecek, hepimiz müslümanız’ demiÅŸti.
Yani açık değilde sinsi bir milliyetçilikten bahsediliyor ve bunun Türk çıkarlarına daha uygun olduğu belirtilmek isteniyor.
Alparslan, Yavuz ve M. Kemal örnekleri de bunun için veriliyor.
Alparslan, 1071 yani Malazgirt savaşı; savaşın amacı Türk boylarına andolu kapısını açmak.
Savaşın adı, müslüman-hırıstiyan savaşı. Savaşın amacı değil adı ön plana çıkarılıyor. Bu anlamda müslaman olan Kürtlerden, Farslardan ve Araplardan on binlere varan savaşçı gücü ve desteği alınıyor. Ve Bizans yeniliyor, Türklere de Anadolu kapısı açılmış oluyor.
Bu savaşta Farslarda karlı çıkarak göçebe Türk boylarından kurtulmuş oldular. Kürtler ve Araplar ise, tarihlerinde en büyük hatayı yapmış oldular.
Anadolu’ya yerleÅŸen Türk boyları güçlenip imparatorluk kurduktan sonra, tekrar Kürt ve Arap halklarına yöneldiler.
Yavuz, 1512-1517 Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye seferi;
Balkanlara açılırken BektaÅŸiliÄŸi resmi din olarak çıkarlarına uygun gören Osmanlılar, Kürdistan ve Arap halklarına seferler için hazırlanınca, bu kez sunnilikte karar verirler. Bunun mimari Yavuz Sultan Selim’dir.
Amacı doÄŸuda da imparatorluÄŸun sınırlarını geniÅŸletmek, adı ise Sunni islamı savunma ve güçlendirme. Mısır seferine giderken 600.000 alevi Kürt MaraÅŸ ve Malatya’da kadledilir. (Resmi Türk Tarihinde KızılbaÅŸ Ayaklanmaları olarak geçer.)
Artık OrtadoÄŸuda savaşın adı; sünni islamı koruma ve güçlendirmedir. Åžii olan İran ve Åžah İsmail’ le de savaÅŸ gerekçesi çıkmış oluyordu.
Zamanla halifeliği de ele geçirdiler, kendi milli çıkarları için Cumhuriyet dönemine kadar kullandılar. Artık yararlı olmayacağını fark ettiklerinde
vazgeçtiler. Kemalizimde karar kıldılar.
Osmanlı İmpartorluğu batıdaki gelişmelere ayak uyduramadı çağ dışı kaldı,
miadı dolmuÅŸtu. ‘hasta adam’ dı.
Batıdaki gelişmelerden etkilenen Balkan halkları ve ortadoğu halklarının direnişiyle çöktü .
Her ne kadar A. Öcalan buna İngiliz (ulus-devlet) oyunu desede, bu halkların haklı mücadelesiydi.
Neden Suriye’deyken, Suriye Devletinin de bir Fransız oyunu olduÄŸunu söyleyemedi!
Kapitalizmin ve Reel sosyalizmin Dünya’yı felakete götürdüğünü belirtip, tek gerçek çözümün insanlık için Kemalizim olduÄŸu, bu Kemalizmide en iyi kendisinin temsil ettiÄŸini ve türklüğün geleceÄŸi ve saadetinin tek garantisi olduÄŸunu vurguluyor.
A. Öcalan samimi mi, dersiniz? Evet sonuna kadar samimi, yaptıkları bunun kanıtıdır. Özelliklede Kürt gerçekliğini, türklüğün geleceği için, her alanda bir harç olarak işlemek istiyor.
Devlete beni anlayın uyarılarıda budur.
Mustafa Kemal’de türklük aÅŸkına ve çıkarına artık bir faydası olmayacağını, anladığı islamiyete çizgi çekti. Kendisi ve mensubu olduÄŸu İttahat ve Terakicilerle sonuna kadar sadık oldukları İmparatorluÄŸun artık yaÅŸayamayacağını anlamışlardı.
Hiç olmazsa bunun enkazında bir devlet kurma çabasına girdiler. Amaçları imparatorluÄŸa göre küçükte olsa bir devlet. Alparslan’dan ve Yavuz’dan örnek alarak, amacı ve adı ayırdılar.
Yine ad, amaç için kullanılacaktı.
Herkes kurtulmuş Kürtler ve Ermeniler kalmıştı. Ermeniler Osmanlının son yıllarında İttahat ve Terakinin planlı uygulamalarıyla soy kırımına uğratılınca, amaçları için Kürtler kalmıştı.
M. Kemal T.C.’nin temellerini Kürdistan’da attı. Kürt aÄŸalarının, dedelerinin ve ÅŸeyhlerinin elini öptü, önlerinde eÄŸildi. Savaşın amacını gizledi ve adını koydu; Türkler ve Kürtler için bir vatan ve devlet dedi. Anti emperyalist oldu, BoÅŸeviklerden de yardım aldı.
Cumhuriyetini kurunca da, amacını açıkladı. ‘Ne mutlu türküm diyene, bir türk cihana bedeldir.‘
Sonrası yıllara yayılan ve günümüze kadar devam eden, zamana yayılmış
soykırımı, Abdullah’ın da düşünce ve planlarıyla günümüzde nasıl devam ettirileceÄŸi, hesapları.
Tabiki buna karşı da geçmiş ve gelecekteki ulusal tepkimiz,gücümüz.
Not: Bekaa’yla ilgili yazımı Haziranda yazmayı planlamıştım.
A. Öcalan’ın Türklük aÅŸkından dolayı, Alparslan’a, Yavuz’a ve M. Kemal’e olan tutkularından dolayı,( yeni bir durum deÄŸil, kökü Ergenekon vadisine kadar gider, aÅŸk orda baÅŸlıyor) tam kontrolünde olan bir alanda (Bekaa’da) kürtlerden nasıl intikam alındığını yaÅŸanmış örneklerle açıklayacağım.
İnsanları açlıkla yıldırma en başta vereceğim örnektir.
Son Avukat görüşmesinden dolayı, yazımın giriş bölümünü yazmayı uygun buldum.
Dünya’yı Kemalizm’le ‘cennet’ yapacağını iddia eden, Bu ruh hastası ajan-provakatör, neden Bekaa’yı kürtlere cehennemden de öte bir yer yaptı.
Gerek genel ve gerekse de kişilere yapılan özel uygulamaları açıklayacağım.
devam edecek 19.04.09
Gelek Sipas NiÅŸtimanperwer u ÅžoreÅŸger Brez Aras!!!
Mala te ava u gelek biji.
Bir yorum yazmaktan yapamayacağım:
İblis çakal Öcalan Ankara’dan ayrıldı ve Ankara’ya geri döndü.Patronu ve PaÅŸası ilk günden beri belli:
MİT!!!
Bir Urfa Türküsü var:
Urfa’ya PaÅŸa geldi Anam
Sağır Muhacir Cehu İsmet İnönü PaÅŸanın Urfa’ya geliÅŸi bir efsaneye dönüşür.
Onun torunu ve can bebeÄŸi de İmralı Palas Otelinde münafık göbeÄŸi ha bire ÅŸiÅŸirek zıkkımlanıyor fakat gebermiyor. Ölsün çocukları sevindirmezsem ben en alçak varlığım.Onun kuçık kardeÅŸi de Hewler mıntıkasında ha bire ÅŸiÅŸiyor ve zıkkımlaniyor!!!Fakat Öcalan’ı bu hale getiren kendisi deÄŸil:onu bu hale getiren çoÄŸu yaÅŸamıyor artık.
ÖrneÄŸin bizim yöremizden 2005’de BeÅŸiri’de çatışma’da Åžehid düşen Cennet Dirlik (Nucan Nurhaq) vardı-sanki özel koruması gibi hep yanında yürürdü.Niye?Çünkü varlığını ve deÄŸerini bir İblis’e teslim etmiÅŸti.Ne kadınlığı ne de onuru kalmıştı!!!Öcalan böyle öğrenmiÅŸti MİT seminerlerde-bir de İbo Tatlıses gibi Urfa Arab zihniyetini de eklersen oldu Arab-Türk dölü!!!Yeminli Kürd ve Kürdistan düşmanı.Terörü bizim içimize sokan Öcalan kardeÅŸleri ve sülalesi canı cehenneme.Onu pompalan ve utanmadan muhafazakar ve güzel Kürdistan halkına yutturmak isteyenler bilsin ki:Kürdler namussuz deÄŸil-ne dilinden ne de dininden vazgeçer!!!
Her zaman söylediğim gibi:
Melle Timoki gibi bir Kürdistan çınarı takip ederim,ikrar veririm,Doktor Fuad gibi bir Kürdistan NiÅŸtimanperwer’e söz veririm,Qazi Mıhemed’e kurban olurum,Mazlum,Hayri ve Piro Pir bilirim,Haki Karer havarisiyim,Amcam Mustafa Ömürcan gibi savaşırım,Agit ve Xalit Hoca gibi duruÅŸ sergilerim,Sakine,Kebire,Saliha Ana’nın ayağın altında yatarım,Serok Barzani’nin elini öperim,Åžex Berzenci ile Suleymaniye’de Ala Welat dalgalandırırım,Efrin’de düğünde KirveliÄŸi yaparım ve Ülkem Kürdistan’a ölüme dek severim ve müdafaa ederim!!!
Sehidler ÅŸahit!!!
Silav u rez
Lawike u Neviye li Çiyaye Engizek u Nurhaq