Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Bir yanılsama,“Tarihi haksızlık”Kürdistan Sorunu Tarihi Haksızlık Mı?

HASAN DERE / Bir tarihte, iyi insan, rahmetlik Pervin Ulusoy Münster Üniversite Klinik Hastahanesinde kanser tedavisi görüyordu. Aslen Kürt olan Pervin sanıyorum Adana nüfusuna kayıtlı idi. Konyalı, sözde komünist Mehmet Ulusoy ile evliydi.
Haberimiz olunca kardeşimle ziyaretine gidince, o sırada Almanya’ya gelmiş eşiyle birlikte yanımıza alıp eve döndük.
Pervin öyle zayıflamış ve bitkin düşmüştü ki arabada seyahat ederken, zorlukla nefes alıyordu. Yazın sıcağında sıkışık yolculuk da bu sıkıntıyı artırıyordu.
Mehmet, için hasta eşinin çektiği acı veya ölümcül hastalığın önemi yoktu. Aldığı malumat üzere Kürdistan sorunu nedeniyle partisine ters düştüğümüz ve ne edip edecek bizi yeniden saflarına katacaktı. Bizimle tartışıp duruyordu. Sıkıştığı her anda sigara üstüne sigara yakıyordu.
Pervin nefes almakta zorlanıyordu. Bunu gördüğümüz için ikide bir sigara içmemesi ricasında bulunuyorduk. Hatta arabayı süren kardeşim ikide bir “Sigara içmeden edemiyeceksen söyle mola verelim iç, sonra yine devam ederiz.” demesine rağmen o ısrarla:
“Sür, bir şey olmaz.” deyip duruyordu.
Sonunda Pervin patladı.
“Ne kadar egoistsin!”

Kısa keseyim kısa bir süre sonra insan meleği Pervin, tanıyanların içine acı bir özlem bırakarak hayata veda etti.
Anmışken saygı ile yad ediyorum.

Ulusoy TC-Kürdistan meselesini “tarihi haksızlık”, yani düzeltilmesi imkansız veya gereksiz  bir geçmiş kategorisine atıp aradan sıyrılıyordu.

Bu tarihi haksızlık tezinin mimarı kimdi? Yaşayan bir ulusun uğradığı adaletsizliği çözümsüzlüğe yani tarihe havale edilecek bir sorun kategorisine indirgeyen kimdi? Ulusoy öyle teorik bir adam değildi, bu iddiayı kuşkusuz kapasitesi yüksek birinden devralmıştı.  O kişi TKP-ML lideri Kaypakkaya’dan başkası değildi.
İbrahim Kaypakkaya Milli Mesele konusunda en kapsamlı reçeteleri TC Komünistleri adına bina eden bir kimseydi. İnandığı düşünceler uğruna canıyla mücadele etmiş samimi bir devrimci olmasına karşın meseleyi çağından ve ırkçı zihniyetten bağımsız ele almayı becerememişti. TC-Kürdistan meselesini hem sınıf mücadelesini sekteye uğratacak bir engel sayarak tarihi haksızlık kategorisine indirgemiş hem de “yarı sömürge” diye tanımladığı TC devletinin sömürgeci olamayacağı düşüncesinden hareketle, sorunun geri kalmışlığın içsel bir meselesi olarak değerlendirmişti.(1) 

Kaypakkaya ve genel TC solu, Marksizmin temel dinamiği olan diyalektik materyalizmi esas alarak her sorunu kendi koşullarında ele almak yerine, beş usta dedikleri Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao’nun kendi dönemlerinde edindikleri genel bilgi ve deneyleri üzerine kurguladıkları reçeteleri kopya etmekle yetindiler. Lenin tarihi haksızlık dediyse aynı reçeteyi TC-Kürdistan meselesine uyarlayarak tarihin çöplüğüne yollayacaklarını sandılar.

İkinci olarak, Kürdistan davası, nesli tükenmiş ve tarihe gömülmüş bir olgu değildi. Uluslaşma çağında oluşmuş yeni bir sorundu. Kaypakkaya’nın meseleyi ele aldığı dönemde daha elli yılını dahi doldurmamıştı. Birinci dünya savaşının galip emperyalistleri (İngiliz/Fransız/İtalyan) ve o emperyalistlerin desteğiyle kurulmuş TC devleti arasında daha yeni paylaşılmış bir ülke idi. Kadı ki Lenin, Stalin ve Mao’nun reçeteleri ne Rusya’daki ulusal sorunları çözmüş ne de dünyanın herhangi bir yerindeki milli meselleri çözmüştü. Daha dün Rusya ve Yugoslavya’dan onlarca yeni ulusal devlet ortaya çıkarak birlikçi formülleri tarihin çöplüğüne yollamıştır.
Gerçekler hiçbir zaman reçetelere kurban edilemez. Aksine teori, sınandığı pratiğe uymuyorsa doğru tezlerle değiştirilmesi zorunludur.
Nitekim aradan geçen yüz yıl içinde Birlikçi formüllerde ısrar eden komünistler, sınıfsal bir hareket kaydedemedikleri gibi sadece o hayal uğruna öldükleriyle kaldılar.

Üçüncü olarak, Kürdistan’ın özgürlük mücadelesini, sömürgeyi kaybetmeden sınıf hareketine yönelmeyecek bir toplumun mücadelesine bağlamak. özünde hem sınıf mücadelesini geciktirmek hem de sömürgenin özgürlüğünü hiç olmayacak bir geleceğe ertelemek demektir. Nitekim TC toplumunda sınıf mücadelesi veren bir kitle yaratılamadı. Ama Kürtler TC Sol’unu dinlemeyerek Bağımsızlık mücadelesine giriştiler ve pratikleriyle TC solunun hatalı değerlendirmelerini de çürütmüş oldular.

Kürdistan Ulusal hareketi, toplumsal destekle taçlanan mücadelesiyle, Kürdistan Güney’de kurtarılmış bir alana sahip olup, tarihi ait bir sorun değil aksine sınıf mücadelesinden daha diri bir mesele olduğunu tüm çıplaklığıyla kanıtladı.

Hasan Dere, 27.05.2021
——-

1) “…Kürdistan’ın Lozan Antlaşmasıyla kendi kaderini tayın hakkı çiğnenerek parçalanması, elbette tarihi bir haksızlıktır. Ve Lenin yoldaşın bir başka vesileyle söylediği gibi, haksızlığı durmadan protesto etmek ve bütün hâkim sınıfları bu konuda ayıplamak komünist partilerin görevidir. Ama böyle bir haksızlığı düzeltilmesini programına koymak da akılsızlık olur. Çünkü bugünün meselesi olma niteliğini çoktan kaybetmiş bir sürü tarihi haksızlık örnekleri vardır. Sosyal gelişmeyi ve sınıf mücadelesini doğrudan doğruya kösteklemeye devam eden bir tarihi haksızlık olmadıkları sürece, Komünist partiler bunların düzeltilmesini sağlamak gibi işçi sınıfının dikkatini temel meselelerden uzaklaştırıcı bir tutuma giremezler. Yukarıda işaret ettiğimiz tarihi haksızlık artık günün meselesi olma niteiğini çoktan yitirmiştir, sosyal gelişmeyi ve sınıf mücadelesini doğrudan doğruya kösteklemek gibi bir mahiyet taşımamaktadır. Bu nedenle komünistler onun düzeltilmesini istemek akılsızlığını ve basiretsizliğini gösteremezler.,” İbrahim Kaypakkaya, Seçme Yazılar.

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

15 + 8 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla