Kadir Büyükkaya/ Necmettin Büyükkaya’nın Diyarbakır zindanında katledilişinin üzerinden tam 30 yıl geçmişti. Onu anmak ve unutmamak için bütün dostları, arkadaşları ve sevenleri bir araya gelerek onu bir kez daha anacaktık. Siverek ve Diyarbakır’da düzenlenecek anma etkinliğine katılmak için ben de memlekete gidecektim. Vefa ve bağlılık bunu gerektiriyordu.
Düsseldorf havaalanda pasaport kontrolü için sıraya girdiğimde, aklım otuzdört yıl önce yüreğime kazılan ve hiçbir zaman silinmeyen hüzünlü bir anı ile allak bulak oluyor. 1979 yılının bitmesine sayılı günler kalmıştı. Necmettin abinin Şam’da ki evinde kısa bir süre kalmış ve güneşli bir sonbahar sabahında Şam havaalanından Avrupa’ya uçacaktım.
Bu benim ilk uçak yolculuğum olacaktı. İçimde bastıramadığım tarifi zor bir sıkıntı vardı. Nereye gideceğim, nereye varacağım ve nelerle karşılaşacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Geleceğim belirsizliklerle doluydu. Uçak biletimi rüyamda bile görmediğim Hollanda için almıştım. Fakat bu Hollanda’ya giriş yapacağım anlamına gelmiyordu. İçeriye alınmama ihtimaline karşı Necmettin abi birkaç alternatif ülke ismi daha belirlemişti. Hollanda’ya sokulmamam halinde Almanya veya Fransa’ya geçme durumum olabilirdi. Her olasılığı göz önünde bulunduran Necmettin abi cebimde taşıdığım küçük not defterime güvenilir birkaç dost ve arkadaşın telefon numarasını kaydetmişti.
Amsterdam havaalanında beni Fuad Hüsseyin ve Dr. Çiya Nuri adlı dostlar karşılayacaktı. Gideceğim yere yabancıydım. Yeni bir yaşama merhaba diyeceğim Hollanda’nın haritadaki yerini bile tam olarak bilmiyordum. Bu ülke hakkında bildiğim tek şey bol süt veren Holstein cinsi inekler, tarih-coğrafya kitaplarından haberdar olduğumuz meşhur laleler ve bir de Ren nehri idi. Bunun dışında Hollanda benim için Kaf Dağı’nın arkasında meçhul bir ülkeydi.
Beni yolculamak için havaalanına gelen birkaç kişiden ikisi benim için çok önemliydi. Bunlardan birisi Necmettin abi diğeri ise kendisiyle bir çok yerde bir çok anım olan Yeketi’nin önemli kadrolarından şehit Şeyh Şemal’di. Havaalanı bekleme salonunda beklerken ağzımı bıçak açmıyordu.
Necmettin abi içinde bulunduğum ruh halimi tahmin ederek durmadan bana moral pompalıyordu. Katıksız yurtseverliği, devrimci inancı ve sarsılmaz cesaretiyle dost-düşman herkesin yakından tanıdığı Necmettin abi ile birkaç yıl beraber çalışmayı kendim için büyük bir şans olarak görüyordum.
Bu insandan uzaklaşmak beni umutsuzluğa sürekliyordu. Uçağın havalanmasına kısa bir süre kalmıştı. Yolcular son hazırlıklar için sağa sola koşuşturuyorlardı. Pasaport kontrolüne az bir zaman kala Necmettin abi üstüme çöken huzursuzluğu bertaraf etmek için bana dönerek; “tamam Kadir haydi toparlan. Üzülmene gerek yok. Bu havaalanından senin gibi nicelerini uzaklara uğurladık. Hepisi senin şu an yaşadığın tedirginliğin aynısını yaşadılar. Onlardan bir çoğu o günlerde yaşadığı o tedirginliği bu gün anımsamıyor bile. Bu nedenle tedirgin olmana gerek yok. Herşey çok daha iyi olacak. Yaza doğru Şemal ile birlikte sana misafir olacağız. Sana geldiğimizde kim bilir bize ne havalar atacaksın. Tabii bu arada bize ev sahipliği yapmak için Hollandaca’yı çok iyi öğrenmen gerekir. Hollandaca’yı iyi derecede öğrenmezsen kesinlikle karşıma çıkmayacaksın. Geçen gün bilet için gittiğimiz seyhat acentasında dil bilmediğimiz için başımıza neler geldiğini, ne hallere düştüğümüzü kendi gözlerinle gördün. Bu nedenle sen sen ol, dil öğrenmeyi hiçbir şekilde savsaklamayacaksın” diyordu.
Bir avuç özgürlük diyerek Saddam Hüsseyin rejimine karşı dağları mesken edinen Şeyh Şemal, Keko Necmettin’nin söylediklerini destekliyerek sonu belirsiz bu yolculuk öncesinde bana cesaret vermeye çalışıyordu. Göğsümün üstüne oturan büyük ağırlık yüzünden hiçbir şeyi anlayacak durumda değildim.
Devam edecek