Kürtlerin, Dünya uluslar ailesine katılması, dünya uluslar ailesinin eşit bir ferdi, dünya uluslar ailesinin üyesi sayılması ve muamele görmesi
bazı çevrelerin çok zoruna gidiyor.
Çünkü Kürtler ne devlet olmaya ne de diplomasiye layıktır.
Kürtlerin köle kalmasını kendilerine meslek edinmiş bu Zatlar, Kürdistan’ın özgürleşmiş tek parçası olan Güney Kürdistan’ı ısrarla ve inatla itibarsızlaştırmaya
çalışırken, kendilerini ve devletlerinin bekasını sarsacak hiç bir eyleme girişmezler.
Dünyanın tüm devletsiz, ezilen ulusları bağımsız bir devlete sahip olmak için ellerinden geleni yaparken,
Kürtleri devlet sahibi olma idealinden yabancılaştırmaya çalışıyorlar…
Malumunuz üzre, Kürdistan Başkanı Sn Mesud Barzani, katıldığı 53. Münih Dünya Güvenlik Konferans’ında birçok devlet ve hükümet yetkilisiyle Kürdistan bağımsızlığı,
Kerkük petrolleri, Musul’da IŞİD ile savaş gibi bir çok meseleyi ele alıp görüştüğü bir süreçte, bu görüşmelerin devamı niteliğindeki bir buluşma
için Kürt heyeti ile birlikte Türkiye’ye davet edildi.
Daha Almanya’dayken Barzani’nin Türkiye’ye davet edileceği haberi ile birlikte neden, ne için, davet edildiği yazılıp tartışılmaya ve hakaret edilmeye başlandı.
Bu çerçevede Türkiye’ye gelen Sn. Barzani önce İstanbul’da C.başkanı Erdoğan’la, ardından da geçtiği Ankara’da Başbakan Binali Yıldırım ile görüştü. Her iki il’de de Kürdistan bayrağı dalgalanınca kıyamet koptu!
Gerici islamcı dedikleri parti yöneticileri cinet geçiren Türk toplumuna türk’ün ilk kez tanıştığı demokrasi eylemiyle tanıştırdı.
C.başkanı ve Başbakan kendisinden önceki devlet başkanlarından farklı olarak Kürtlere duyduğu özel bir sempatinin veya özel bir bağın sonucudur ne de emperyalist ülkelerin bölge halklarına karşı geliştirdiği-böl yönet- politikasın zorunlu bir gereğidir. Bu davet sadece değişen dünyanın değişecek olan Ortadoğu’sunda Kürtlerin artık bir gün öncesigibi yaşamayı kabul etmediklerinin basit bir kabulünün sonucudur.Bu davetten ziyade daha sonraki yankıları ve neden olduğu tartışmalar üzerinde durmak gerekiyor. Kürtlerin varlığını inkar etmekte hala direnen türk ırkçısının kendilerinden beklenen -doğal- tepkilerini bir yana bırakmak ve fazlaca ciddiye almamak gerek. Bunlar her benzeri durumda olduğu gibi Kürt realitesini de en son olarak -kabule- zorlanacak olanlardır.
Üzerinde durulması gereken kısım Kürt ve Türk aydınlarının ve demokratlarının takındığı tavırdı.
Birbirinden farklıymış gibi görünmesine rağmen aynı düşüncenin, aynı mantalitenin iki ayrı ucunu teşkil eden bu tutum, her gelişmenin kaynağında Bağımsız Kürdistan fobiasıdır.
Nasıl ki M.Kemal,Hafız-Saddam-Humeyni gibi cehennem zebanileri ilerici anti-emperyalist desteklenmesi gereken önder olarak değerlendirirken, katliama uğrayan mazlum Kürtler -gerici, emperyalizmin işbirlikçisi, feodal vb- olarak düşman ilan edildi.
Buradaki en büyük hata, kendini merkez görme hastalığı, diğerlerinin varlığını kabul etmeme, kendileri gibi düşünmeyen ve onların safında yer almayan kişileri ise “hain” ve “milletini satan” olarak lanse edilir.
Her iki tarafta aşiretçi yani gerici ilişkilerin hakimiyetindeki Kürt halkına onun gerçek çıkarlarını tepelerine binerek kavratacakları günlerin hayaliyle Kürtler adına
karar veriyorlar. Kürtler adına konuşurken bile Kürt düşmanlarını yüceltiyor, Kürtleri canından malından edip sonra da köleliği reva görüyorlar.
Her halka reva gördükleri hakları Kürtlere yasak olarak sunuyorlar. Hiç haketmeyen insanlık bilinci olmayan liderleri yere göğe sığdıramazken
Kürt liderlerine hakaret etmeyi meziyet sanıyorlar.
Bu son görüşme, iki tarafın benzer yönlerini ortaya çıkarmaya yetti.
Ne de olsa mevzubahis Kürtler olunca, İslamiyet, devrimcilik, dayanışma, humanizm, yoldaşlık bitiyordu. Bitire bitire kendilerini tükettiler farkında değller.
Beter olsunlar!
Yahu bu nasıl bir cüret ? Kim size, nerde, neden, ne zaman bu hakkı verdi!?
Kendi barbar, yamuk, ahlaksız, şerefsiz hayatlarınız mı, yoksa o içinde insanlık bilincinden başka her kirliliği barındıran kafatasınız mı? Siz kimsiniz yahu ? Stopppp!
Geriye dönüp bir kez daha bakın: Osmanlı aslak, barbar, bir aşiretti. Nasıl bir akibet, nasıl ihanetler yumağıyla neler örüldüğü, akabinde medeniyetsiz İstiklal Mahkemelerin rezaleti dünya tarih sayfalarından taşıyor!
Kürtlere negatif sözler söyleyecek en son millet Türklerdir. (Despot Mollaları ve Arapları sıfatlandırmama gerek yok çünkü Türklerden aşağı kalır yanları yok.)
Saddam’ın 1990’da Kuveyt’e girdiğinde, statükonun artık eskisi gibi devam ettirilemeyeceğine ve yeni düzenlemelerin zorunluluğu.
Kürt halkının onca beladan sonra dünya diplomasisinde resmi olarak gündeme gelmesi bir biçimde ki zorun Kürt halkının toplumsal gerçeklğine teslim olması olarak anlaşılmalıdır.
Yıllarca istihbarat raporları dışında Kürt kelimesini diplomasi sözlüğünden silen Avrupa, ABD, Rusya ve Almanya vs. bu gerçekliğe sonunda teslim oldular. Kürdistan’da insan haklarını ve Kürt sorununun siyasal bir sorun olduğunu kabul ettiler. Bu kabul edişi Kürtler ağır bedeller ödeyerek kazandı. Dünyanın ve bölgenin en kanlı devletleri tarafından defalarca katiama uğratılmış ve defalarca yalız bırakılmıştır.
Bu devletler Kürtlere kendiliklerinden hiçbirsey hibe etmemişlerdir.
Bu nedenle iki tarafta Sn. Barzani’ye saldırmasınlar. Hiç kimse Kürtlere kendiliğinden bir şey bahşetmiyor.
Bir kere olsun Kürt halkının kendi özgücünü kabul etsinler… adalet herkes için gerekir. Kaldı ki Kürtler 28 yıl dünyaya örnek gösterilecek demokrasi dersi verdi!
Ortadoğu öyle lanetli bir coğrafyadır ki; Kürtlerin tek başına kurtuluşu mümkün değildir. Ortadoğu dünyada büyük öneme sahip bir coğrafya olduğu ve sorunların çözümünde Halkların tek başlarına bırakılmayacağını en iyi Kürtler biliyor.
Tecrübeyle sabit! dolayısıyla Kürtlerin diplomasi davetlerine icabet etmesi zorunludur. Açıkcası reddetmek gibi bir lüksümüz yok! Kürtler bu hakkı elde etmek için ağır bedeller ödedi.
Hele ki bu görüşme istihbarat servisleri dışında devlet başkanlarıyla yapılıyorsa havada kapmak gerekiyor.
Resmi devlet temsilcileri arasında yapılan her görüşme Kürt halkı için ayrıca bir mevzi kazancıdır, bu böyle biline.
Bu özellikle savaş alanlarında kazandıklarını diplomatik masalarda kaybeden Kürt halkının günümüz şartlarında kazançlı çıkmasının ön koşuludur.
Geleceğimizi karartacak vahim yanlışlara mahal vermemek için, halkımızın daha fazla acı çekmemesi için, bağımsız bir gelecek inşa edebilmek için
Diplomasi Kazanılmış Mevzidir.. Diplomasi 4ever!