İran’da MonarÅŸinin iktidardan düştüğü ÅŸubat 1979 ile Åžii İslami hizbullahın ülke denetimini saÄŸlamlaÅŸtırdığı 1982 yılında, İran kürdistanında uzun süreli bir baskıya maruz kalan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP-İ ) ve Komele gibi Kürt siyasi örgütleri, Tahran henüz zayıf ve uzlaÅŸmaya açıkken, Kürtler için bir tür yerel özerkliÄŸi güvence altına almak üzere harekete geçmiÅŸti. Kolonyalist islamist Molla rejimi, iktidarını saÄŸlamlaÅŸtırmak için Åžah Rıza Pehlevi yönetimine karşı Kürdlere özerklik hakkı, komünistlere demokratlara ve farklı inanç gruplarına önemli vaatlerde bulunmuÅŸtu.
Molla rejimi, ne zamanki iktidarını saÄŸlamlaÅŸtırdı baÅŸta Kürdler olmak üzere bütün muhaliflere karşı acımasız bir saldırı planladı. Özerklik üzerine yapılan görüşmleri kasıtlı olarak uzatır. İran faÅŸist rejimi gerekli gücü yeniden kazanmasıyla beraber Kürtlerin geniÅŸ özerklik konusundaki taleplerini, devleti parçalama amacının bir “kanıtı” biçiminde göstererek, Kürdlerin kurtarılmış bölgelerine karşı ağır bir saldırıya geçer. ‘Bu dönemde yaÅŸanan vahÅŸet ve hükümet kuvvetleri tarafında kurÅŸuna dizilen kürtlerin fotoÄŸraflarını çekmeyi baÅŸaran gazeteciler, pek çok Uluslararası ödül getiriyordu.
Çekilen fotoğraflarda bazı yaralı Kürdlerin hastahanede, sedyelerin üzerindeyken kurşuna dizildikleri resimlenmişti. İran-Irak savaşının zirveye ulaştığı 1983 yılında, tutuklu bulunan ve mahkum edilen Kürdler, kurşuna dizilmeden önce onların kanlarının alınması konusundaki eleştirilere cevap veren Tahran Genel Savcısı korkunç Ayetullah Halhali, günlük gazetelere yaptığı açıklamalarda, bu uygulamayı, kurşuna dizilecek Kürtlerin kanının İran-Irak savaşındaki bazı yaralı askerlerin hayatını kurtarabileceğini ve böylece kurşuna dizilen kürdün bedeninin ilahi güç tarafından yararlı hale getirildiği belirtiliyordu.!
Kürd düşmanların imha politikaları, lider kadrolar tarafından yeterince dikkate alınmaması trajik katliam ve yenilgilere sebep oldu. Onurlu ve uzun bir mücadele tarihine sahip KDP-İ, geçmiÅŸ acı tecrübelere raÄŸmen defalarca İran rejimin tuzağına düşmesi baÅŸka türlü açıklanamaz. Son olarak 1973-1989 arasında KDP İ’nin genel sekreterliÄŸini yapan Dr.Abdurrahman Qasımlo’nun öldürülmesi KDP-İ de çok ciddi bir liderlik boÅŸluÄŸu yarattı. İran yönetimine yakınlığı ile bilinen Kürdistan Yurtseverler BirliÄŸi (KYB)’nin lideri, Celâl Talabani’nin aracılığıyla, Dr. Qasımlo liderliÄŸindeki ‘KDP-İ ile İran arasında bir müzakere zemini oluÅŸturulur.
Fakat İran devleti, Müzakerelerin ilk planda KDP-İ ile İran istihbarat güçleri arasında gizli yürütülmesini istemesi ve uluslararası kurumların aracılığını kabul etmemesi KDP-İ lideri Dr. Abdurrahman Kasımlo’nun hayatına mal oldu. Kürdleri korku göz yaşı ve katliamlarla yöneten iÅŸgalci devletlerin tarihi, Kürd direniÅŸ örgütlerin lider kadrolarını birinci elde öldürme, teslim alma ve Kürdlerden izole etme tarihidir. İran devletin ‘müzakere’ planı, Türkiye’de ErdoÄŸan’ın emri ile baÅŸlatılan, MİT MüsteÅŸarı Hakan Fidan seviyesinde yürütülen müzakereyi anımsatıyor. Binlerce Gerillanın öldürülmesi ile sürdürülen ”müzakere” Paris cinayeti ile son bulmuÅŸtu.Â
İran gerici rejimin ‘müzakere tuzağı’da Kasımlo’nun suikasti ile son bulmuÅŸtu. BildiÄŸim kadarıyla KDPİ, ile İran rejimi arasında baÅŸlatılan müzakereler Viyana’da KYB’ye yakın Fazıl Resul isimli birinin dairesinde yapılır. Bu görüşmeler bir süre devam eder. İran rejimi, Kasemlo’yu tuzaÄŸa düşürmek için diplomat klıklı konsolos görevlilerini kiralık katil misali kullanır. İran devleti, Kürd tarafını inandırmak için Kürdlerin hükümete karşı düşmanca faaliyetlerine son vermesini ve Tahran’ın Kürdlerin taleplerini karşılayacağı, bir anlaÅŸma zemini saÄŸlandığında bunu baÄŸlayıcı bir belge haline getirecegi sözü verir. Fakat müzakerelerin resmiyet kazanmasını istemez ve KDP-İ’yi bir punduna getirmek için fırsat kollar.
Nihayet müzakerelerin son gününden bir gün önce Qasımlo ve beraberindeki iki kişi görüşmenin yapılacağı (Viana) daireye gelir masaya otururlar. İran müzakerecilerinden biri çantasını açar, silahını çıkarır ve Qasımlo’yu alnının ortasından vurur. Kürd tarafından silahlı olan bir kişi iki İranlıyı vurur. Yaralanan bu iki müzakereci, Avusturya makamları tarafından gözaltına alınır ve daha sonra Avusturya hükümeti tarafından İran’a iade edilir ! Kürdleri lidersiz bırakmak, örgütlerine ajan yerleştirmek, önder kadrolarını imha etmek, kalleşçe saldırmak Kürd düşmanların ortak politikasıdır.
İran devletinin yıllar önce müzakere adı altında KDP-İ için şart koştuğunu yıllar sonra Türk devletin PKK için şart koşması bir tesadüf değildir. Kürdler, Viana, Berlin, Paris suikastlerine gerekli karşılığı verseydi yaşananların boyutu bu denli trajik olmayabilirdi. Kürdler, yüreklerini akıllarından önce ortaya koymaları düşmanları için bir fırsat kabilinde kullanıldı.
İran terör devletinin Kasemlo’dan sonra genel sekreterliÄŸe getirilen Dr. Åžerefkendi ve iki lider kadroyu Almanya’da öldürmesi ve Alman devletin bu vahÅŸeti sıradan bir olaymış gibi geçiÅŸtirmesi uluslararası hukuk ve adalet için bir skandaldır.
Dünya kamuoyu Avrupa’nın baÅŸkentlerinde yaÅŸanan Kürd trajedisine sesiz kaldı. Kürdler çaÄŸdaÅŸ bir liderini, yetenekli diplomatlarını kayıp etti. EÄŸer Kürd devleti olsaydı bu trajedi ve sesizlik yaÅŸanmayacaktı. Birinici dünya savaşından sonra Kürdistan’ı bölen, paylaÅŸan iÅŸgalci bölge devletleri Kürdleri devletsiz bırakmak için bölgesel ve uluslararası çapta bir dizi anlaÅŸma yaptılar. Ve yüz yıla yakındır Kürdleri sömürgeci konseptlerle yönettiler. ÇaÄŸ dışı İran Åžii azınlık yönetimi, sınır ticareti, kaçakçılık, ‘Allaha hakaret’ adı altında hergün Kürdleri öldürüyor. Direkt infaz ve idam yöntemi ile öldürdüğü yurtsever, militan, sanatçı, aydın Kürdlerin ve muhaliflerin sayısı bilinmiyor.
İran ve Türk gerici rejimleri, OrtadoÄŸuya istikrarsızlık, savaÅŸ ve göz yaşından baÅŸka bir ÅŸey getirmediler. Tek referansları din sopası ile yönetmek oldu. Bütün dinlerin yüzlerce yıl gerisinde gelen ve sivilize olmamış Sünni, Åžii islam inancı ile kendilerinden olmayan Kürdleri ve bütün etnisiteleri her türlü kollektif hak ve hukuktan yoksun yönettiler. Din, baskı politikaları ile yöneten rejimler, demokrasinin yokluÄŸu üzerinde geliÅŸiyor. İran’da Kakai ve Ezidi Kürdlerin, dini rituelleri, varlıkları yasaklanmış ve imha cenderesine alınmışlar. Bu gerici rejimler kadınlar içinde bir zulümdür. Kadını erkek kadar müteber bulmayan bu gericilerin iktidarları bütün insanlık için ciddi tehlikedir.
Toplumun yarısını diÄŸer yarısının hizmetçisi gibi gören ve öldürmeyi hak sayan, öldürülmeyi ÅŸehitlik, cennetlik yorumu ile savunan bir mantık demokrat olamaz ve toplumu demokratikleÅŸtiremez. ErdoÄŸan dinci hükümeti’de Humeyni Molla rejimi misali ilk iktidar döneminde Kürdlere, devletin uygulamalarından rahatsız olan herkese demokratik ve reformcu görünmesi, ”ustalık” aÅŸaması sonrası baÅŸta Kürdlere, devrimci, demokratlara ve kendisine karşı olan herkese saldırıya geçtmiÅŸti. Sur, Cizre gibi tarihi ÅŸehirleri IŞİD mantığı ile harabeye çeviren, binlerce insanı acımasızca öldüren ve sekizyüz binden fazla aileyi göçe zorlayan bir zihniyet ciddi tehlikedir.
Bu cinnet ruh halinin Türkiye’de Sünni, İran’da Åžii, OrtadoÄŸu’da IŞİD, Elnusra, Hizbullah, HaÅŸdi ÅŸabi olması neyi deÄŸiÅŸtiriyor? İran ve Türk kriminal yönetimlerine karşı en etkili siyaset ulusal birlik içinde mücadele etmek ve demokratik yönetimlerle iÅŸbirliÄŸi içinde olmaktır. Bu felsefe ile mücadele edilmezse Dr. Kasemlo gibi çaÄŸdaÅŸ Kürd liderlerin dünya baÅŸkentlerinde vurulması sorgulanamaz. Dolayısıyla İran ve Türk terör devletlerin yıkılması ve yargılanması zorlaşır. Kasımlo, Åžerefkendi gibi liderler ve Sakine Cansız gibi kolay yetiÅŸmeyen siyasi direnişçilerin Paris Viana, Köln, gibi Avrupa’nın baÅŸkentlerinde vurulması bütün Kürdler için ulusal bir mesele olarak kavranmalıdır.               Â
Kanim dondu.