Son 15 yıldır Orta Doğu savaş alanıdır.
Baas Rejiminin Kuveyt’i işgaliyle başlayan savaş, Kurdistan-Güney’e nefes alma imkanı sundu.
Bir müddet sonra, Müslüman militanların Hilafet devleti kurma çabaları, savaşı Suriye’ye sıçrattı.
Bu da Kurdistan-Rojeva’da Kurdlere umut veren bir fırsat yarattı.
Bu alanlarda Kurdlerin söz sahibi olmaları nedeniyle İran ve TC’nin etekleri tutuştu. Çünkü çok geçmeden, bu özgürlük ateşinin kendi işgallerindeki Kurdistan parçalarına sıçraması muhtemeldi.
TC bütün gücünü Kurdistan-Kuzey’i dümdüz etmeye harcadı. Bu yetmezmiş gibi saldırılarını Rojeva ve Güney’e yaymaya yeltendi.
İslamcı yayılmaya karşı direnen Kurdler başta ABD olmak üzere Batı devletlerinin desteğini aldılar.
Bunları hepiniz bildiği için bu özetleme yeterlidir sanırım.
Batı ve Rusya Kurdlere kendi menfaatleri çerçevesinde destek sundu. İş, Kurdlerin devlet veya federasyon taleplerine gelince sömürgeci devletleri tercih ettiler. Referandum sonrası Kurdistan-Güney’in, Sömürgeci İran ve Irak hükumetleri tarafından yeniden istilasını, resmen desteklediler.
Şu günlerde de başka sömürgeci bir devlet olan TC’nin Evrin’e saldırılarına destek vermektedirler.
İşgale uğrayan mazlumu desteklememek, doğal olarak işgalciye destek demektir.
Kurban Kurdistan halkı olduğu halde, sömürgeci devletlerin ‘sınırlarını koruma kaygılarını anlama’ türü mazeretler ileri sürme; Kurdlere karşı savaş anlamına gelen ‘terörle mücadele’lerini desteklediklerini beyan etmeleri saldırganlığa vize anlamına gelmektedir.
En son TC Savunma Bakanı Canikli, ABD Savunma Bakanı Mattis ile yaptığı görüşmede YPG’ye verilen desteğin son bulması gerektiğini söylediğini belirterek, “ABD, YPG’yi PKK’dan ayırabileceklerini, hatta PKK’ya karşı savaştırabileceklerini söylediğini” duyurdu
Kurd liderler zaaflı, Parti ve örgütlerimiz de ulusal çizgiden uzaktırlar! Mafya çetelerinin haraç (alınacak alan) kavgasına benzer hırsları var. Her lider ve Parti kendini Kurdlerin ağası olarak görüyor.
Bizler partilerin marabası mıyız yoksa bir millet miyiz?
Eğer millet olsaydık partilerimizin bu saçma tutumları bizi rahatsız ederdi. Parti merkezlerini basar akıllarını başlarına alıp kardeş örgütlerle dayanıma göstermelerini dayatırdık.
Bu yapıdaki örgütler geçmişte alan kavgası için birbirleriyle silahlı çatışmalara girdiler. TC yetkililerinin açıkladıklarına göre böyle ortak bir projeleri var!
Bu örgütçü mantıkla da tuzağa düşer ve yeniden çarpışırlar.
Dünyanın neresinde bir milletin her partisinin silahlı gücü var?
Düşman devletlerde nasıl bir yapılanma varsa onu kurmak gerekir. Her devlette silahlı güçler devlete bağlı ulusal bir kurum. Partiler kapanır, dağılır ama devlet ve ordu baki kalır.
PKK açıkça devlete karşıyım diyor. Partinin silahlı gücünü devletin silahlı gücü haline çevirmeye direnen her parti ve örgüt, özünde bu anlayışa hizmet ediyor demektir.
Eğer bizler bir ulus gibi birlikte hareket etmezsek ve yine eğer bir daha birbirimizle çarpışırsak acı ama gerçek, kesinlikle yok oluruz!
Önümüze çıkan son fırsattır, birleşmeliyiz ve devlete çavirmeliyiz!
Bu konuda yine herkesin bildiği şeyleri tekrar etmemin bir manası yok, burada bitirelim.
ABD’nin eski Ankara büyükelçisi Ross Wilson, Deutsche Welle Muhabiri Değer Akal’a verdiği demeçte şöyle diyor:
“Ben ordumuzun hedefinin bir bağımsız Kürt devletinin inşası olduğunu düşünmüyorum.”
O halde bölgede ABD’nin yaslandığı bir güç olmanın bize bir faydası yok.
Kurdler kullanılıp atılacak malzeme mi? Kendimizi bu kadar düşünmenin ne manası var?
Eninde sonunda düşmanlarımızın insafına bırakılacaksak neden çarpışıyoruz?
Madem eski durumumuz sürecek, hiçbir düşmanla çarpışmanın bir manası kalmıyor!
Söyleşinin devamında şunu diyor Ross:
“…Suriyeli Kürtler son iki, üç yılda IŞİD’e karşı yürütülen savaştan önemli ölçüde güçlenerek çıktı ve Suriye’de önümüzdeki bir iki yıl içerisinde yaşanacak dönüşümde farklı bir role sahip olacaklar. Türkiye, tüm Suriye’nin kuzeyini ele geçirmediği müddetçe, ki bu gerçekçi değil, bunu önleyecek konumda değil. Ancak bununla birlikte Türkiye’nin meşru bir güvenlik sorunu var. Ben uzun süredir PYD ile PKK’nın aynı şey olduğu kanaatini taşıdım, PYD her halükarda PKK’ya bağlı bir örgüt, müttefiki. İşte ancak bu üç gerçeği dikkate alarak yol alabiliriz. ABD’nin Suriyeli Kürtler üzerindeki ağırlığını onları Türkiye’ye tehdit oluşturmayacak bir yöne doğru itmek için kullanabiliriz. Türkiye ile ilişkilerimizi de Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde istikrar ve güvenliğin sağlanmasında anahtar rolü oynayabileceği şekilde değerlendirmeliyiz…Önümüzde çok çetin bir yol var…”
Benzer sinyalleri ABD Savunma bakanlığından ve Avrupa devletlerinden de alıyoruz,
Kurdlere ait bir alanın sinyalleri var, ancak bu öyle ‘piş ağzıma düş’ misali kolay koparılacak şey değildir. Haklı olmak hak sahibi olmak anlamına gelmiyor. Hakkımızı almak için güçlü olmamız gerekir. Güçlü olmak için de sömürgecilere el uzatmak yerine kendi öz gücümüze yani kardeşlerimizle dayanışmamız gerekmektedir.
Tek partiye değil bir millete dönüşmemiz ve milletin bütünlüğüne sırtımızı vermemiz gerekiyor.