Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Nizamettin Maskan ile Söyleşi (1)

N Ferhat Sağnıç// Kürd ulusunun yetiştirdiği bir güzel insan Nizamettin Maskan 08/11/2017 günü Ankara da beyin kanaması geçirdi. Yıllarını ulusal mücadeleye adayan Maskan kuzeyli Kürtlerin bir çatı altında birleşmesi için çok yoğun çaba harcadı. Karşısına çıkan tüm engellere rağmen bu birlik mücadelesini umudunu yitirmeden sürdürdü.
Hayatın hiç torpil geçmediği güneş kadar aydınlık bu dostumuz geçirdiği beyin kanaması sonucu komada…
Yıllar önce Nizamettin Maskan’la yapmış olduğum söyleşi hala güncelliğini kurduğu için yayınlamayı uygun buldum.
Devrimci/ yurtsever kişiliğine inandığım. Asla ama asla yalan söylemeyen, bu Kürd bey efendisi centilmenliği ile iyi insan olmaya örnek biri. Nizamettin Maskan’la söyleşiyi bir buçuk yıl önce yapmıştım. Söyleşinin önemi bir döneme tanıklık yapması ve o dönemin acısını siyasal sorunlarının ve işkencelerin yoğun yaşanmış olması. Hafızaların yenilenmesinde her zaman fayda vardır. Maskan, hala Kürt siyasal mücadelesinin içinde bir nefer olarak mücadele etmesi ve bu mücadeleden hiç kopmaması ayrıca önem kazanıyor. Kürtlerin beyefendisi, mütevazı kişiliği ile çevresinin haklı saygısını kazanmış. Bu söyleşide işkencelerin yoğunluğunu, Rizgari ve Ala Rizgari’nin bölünmesini, ihanetleri, direnişleri görmek mümkün. Aslında bu söyleşi yapılırken çok daha uzun ve detaylıydı ancak Maskan bu konuda öne çıkmamak ve mütevazılık adına bir çok yaşadıklarını (direk kendi yaşamıyla ilgili) bu söyleşiden çıkardı. Aslında Sayın Maskan’la ilgili söylenecek çok şey var. Bir Kürt devrimcisini Gelawej okuyucularına kendi söylemleri ile tanıtmak istedim.

Ferhat Sağnıç: Sizinle yapacağımız bu söyleşinin adını “bir devrimcinin tanıklığı “ olarak koymak istiyorum.
Nizamettin Maskan: Devrimciliğim Kürt oluşumdan kaynaklanıyor, Kürt oluşum aynı zamanda proleter devrimciliği savunmama neden olmuştur.

F. Sağnıç: Hangi yıl, nerede doğdunuz ? Annenizin babanızın adlarını söyler misiniz?

N. Maskan: Ben de tüm Kürtler gibi doğum tarihimden emin değilim. Nüfus cüzdanımda 1954 yazar. Ben de bunu böyle kabul ediyorum. Babam Süleyman Maskan. Berazi aşiretinde saygın şahıslardan biriydi. Babam iyi bir Kürt’tü, onun halk içindeki saygınlığı için şunu söyleyebilirim: Aşiretler arası kavgalarda, kız kaçırmalarda, tarla ve arazi anlaşmazlıklarında v.s sorunları devlete duyurmadan çözerdi. Annem Gozel aynı aşirettendi. Annem çok dindar, barışsever kendi halinde bir kadındı. Bence o melek
gibi biriydi. Biz 13 kardeşiz: 8 erkek , 5 kız. Hepimiz öz kardeşiz. Annemin bu kadar çok çocuk sahibi olmasının nedeni İslam dinine olan inancından kaynaklanıyordu, çünkü İslamiyet’in kürtaja ve doğum kontrolüne izin vermediğini biliyordu. Köyümüzde okul yoktu. Ama biz okul eksikliğini babamın sayesinde hissetmedik çünkü babam hem çocuklarına hem de köyde okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğretiyordu. Babam, ekonomik koşullarımızın iyi olmasına rağmen 13 çocuk içinden sadece 4 çocuğunu okutabildi. Ben ve diğer 2 kardeşim fakülteyi bitirirken diğer kardeşim
liseyi bitirdi. 40 yaşında evlendim 2 çocuk babasıyım.

F. S: Neden geç evlendiniz?

N. M: Aslında korkularımdan dolayı geç evlendim. Daha önceki deneyimlerden öğrendiğim şuydu : polis sorgu sırasında eşini ve çocuğunu sana baskı aracı olarak kullanıyordu. Onları da alıp işkence tezgahından geçiriyordu. Onun için bende evliliği mümkün olduğu kadar geciktirdim. Oğlum ZİLAN 10, kızım DILŞA ise 7 yaşında. eşim NEVİN ise kendi halinde barışsever , sevgi dolu bir insandır.

F. S: Okul hayatınızdan söz eder misiniz?

N. M: Ben okulda iyi bir öğrenciydim. Hiç sınıfta kalmadım. en başarılı olduğum ders matematikti. Ben küçükken çok yaramazdım köyde herkesle kavga edip huzursuzluk çıkardığım için babam çözümü beni okula göndermekte bulmuş. Bu yüzden okula gidebilmişim. ilkokulu ELMALIDERE(mollaosman köyü)’de, ortaokulu KARAYAZI’DA, lise 1’i MUŞ ‘ta, lise 2ve3ü ERZURUM’DA bitirdim.

F. S: Fakülteyi nerede okudunuz?

N. M: 1974 yılında üniversiteye hazırlanmak için İstanbul da dershane ye gittim Bitlis talebe yurdunda kaldım. aynı yıl üniversite sınavında GAZİ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ FİZİK KİMYA BİYOLOJİ(FKB)bölümünü kazandım. Bu arada babam beni İmar İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünde işe soktu. Okul ve iş hayatıyla aynı anda tanıştım. Fen öğretmeni olmama rağmen mesleğimi hiç yapmadım.

F. S: ilk yurtseverlik bilinciniz hangi döneme rastlar?

N. M: Lise çağlarında solcu Kürt arkadaşlarla beraberdim. Kürt meselesi ile ilgili tezlerinden dolayı kendimi onlara daha yakın hissediyordum. Beraber Kürtçe Biriteler söylediğimiz için Erzurumlu faşistlerle çok sık kavgamız olurdu. Bu kavgalar bizim kendimize olan güvenimizi artırırken birbirimize olan bağlılığımızı da kuvvetlendirmiştir.

F. S:Siyasal mücadeleyle nerede tanıştınız?

N. M: O yıllarda Ankara ‘da KOMAL yayınevi vardı. Komal’ cı değildim ama Komal’a sadece arkadaşların Kürt olmasından dolayı giderdim. Miting ve eylemlerde onların yanında yer alırdım. O dönem Kürt meselesi ile ilgili yoğun tartışmalar vardı. Bizde sosyalizmi daha yakından tanımak için devrimci yayınları takip ederdik.

F. S: Sendikacılığınız var mı?

N. M: Evet var. Sosyalizmin Alfabesi başta olmak üzere Marksist klasikleri yoğunlukla okuyorduk. Özellikle Kürt Yayınlarını hiç kaçırmazdık… Bu arada iş yerlerimizde sendikal faaliyetler de başlamıştı. Ben işçi statüsündeydim. Türk -İş ‘ e bağlı Tez Büro İşin işyeri temsilcisi oldum. Benimle beraber NESİMİ YAMAN, B. E, A. YALÇIN, Rızgari grubunun sendikal çalışmalarını yürüttük.. Benim bu arkadaşlarla örgütsel birlikteliğim o dönem yoktu. 1982 askerlik dönüşü başvuru yapmama rağmen işe alınmadım. Sonrada ticarete
atıldım.

F. S: Peki bu birlikteliği özlüyor musunuz?

N. M: Nostalji gibi bir olay, yer tercihimiz doğruydu. Geçmişten kalan bir değerdir. Ben bu gözle bakıyorum. Biz müthiş temizdik, o günleri elbette ki arıyorum, çok fedakardık. Bir arkadaş için ölüme bile giderdik.

F. S: Bu döneme ait bir anınız var mı?

N. M: 1977 veya 78 yılıydı. Ben okula arkadaşlarla beraber giderken (o zaman toplu olarak okula gidilirdi ) yolda faşistlerle karşılaştık. Dev Yolcular ve faşistler arasında silahlı
çatışma çıktı sonunda üç veya dört kişi öldürüldü. Bizim böyle bir eylemden haberimiz olmadığı için iki ateş arasında kaldık. Canımızı zor kurtarmıştık. Bir keresinde,
Site Talebe Yurdunun önünde faşistlerin saldırısına uğradım, onlardan feci bir şekilde dayak yedim, burnum kırılmıştı, göğsümden yaralanmıştım. Bu olaydan sonra MAHMUT ALINAK ‘ın söyledikler hiç aklımdan çıkmaz. Bana” bu sana pratik kazandırmıştır üzülme” demişti. O günden sonra daha tedbirli oldum. O dönem profesyonel düzeyde ama maaş almadan sendikacılık yaptım, bir taraftan işçilerin haklarını savunurken diğer taraftan da Kürt meselesini gündeme getiriyorduk. daha sonra Rizgari ye örgütsel anlamda taraftar olunca bu düşünce paralelinde sendikacılık yapmaya başladık. Türk soluyla ortak mücadeleler veriyor ittifaklara giriyorduk.

F. S: Peki sendika ya dönelim. O dönem Kürtler daha yeni cezaevinden çıkmış, örgütleniyordu. Kürtlerin sendikal çalışmaları nasıldı?

N. M :Sayımız az olmasına rağmen, birikimlerimizden olsa gerek Türk solu gerekse sendikacılar bizi ciddiye alıyorlardı. Bu konuda çok fedakarca ve aktif çalıştığımız, için işyerimizde kurum içinde sürgünlere maruz kalıyorduk. Devamlı bu ve buna benzer sıkıntıları yaşıyorduk.
F:S: Nizamettin Bey o dönemin havasını anlatır mısınız?
N. M: 70’li yıllarlarla ilgili fazla bir şey söyleyemem o dönem benim çok siyasal bir niteliğim yoktu ; sadece Deniz Gezmişlerin o efsanevi duruşları beni çok etkiliyordu. 1974’ te DDKO ‘ lar ve diğer sol siyasi hareketlerden insanlar cezaevinden çıkınca müthiş bir siyasi hava geldi Türkiye ye. O havanın içinde ben de kendimi buldum. Yoğun bir tartışma dönemiydi. Biz de çok temiz bir inanç vardı. Bu dönemde öğrenme ve algılamaya ihtiyaç duyuyordum. O dönem sosyal ve siyasal anlamda arkadaşlarımdan geride oluşum beni daha çok araştırmaya ve okumaya yönlendiriyordu. DDKO’ ular cezaevinden çıktıktan sonra Özgürlük Yolu, DDKD, Komal grubu oluştu. 1975 Hakkari gecesi yapıldı. Bu geceye sanırım 10 bin kişi katıldı , Kürtlerin tümü destek verdi. O gecede Şıvan konser verdi. Bence Kürtler ilk defa kendi varlıklarını bu gecede görkemli bir şekilde gösterdiler. Çoğumuz için bu gece bir milat oldu. Bu gecenin verdiği hava bir çok insanı davaya ısıttı. 1970 darbesinin puslu havasını o gece dağıttığımızı sanıyorum. O gece Kürtlerin realize olduğu gece oldu. Kürtler arasında bir dayanışma ruhu vardı. Fakat bu gece onu taçlandırdı.. Sloganlarımız ortaktı. Gecenin bende bıraktığı izlenime göre o dönem Kürtler arasında ideolojik farklığının olduğuna inanmıyorum. Sadece lider ve kadroların kişisel zaafları ve ben merkezli oluşları, bugün bile Kürtler arasında birlik ve beraberliğin önündeki en büyük engeldir. Daha da İlginci lider kabul edilen kişilikleri
sorgulayamıyoruz. En büyük eksikliğimiz buydu:Asya tipi mantığın yapısında ‘’Benim
yanlışım diğerlerinin yanlışından daha iyidir’ görüşü vardır. Doğal olarak bizde bundan nasiplenmişiz. Kürtler bunu er geç aşmalıdırlar.

F. S: Peki şimdi sorguluyor musunuz liderleri?

N. M: Hayır, hala liderleri kimse tam anlamıyla sorgulamıyor, sorgulayamıyor. Yine başkalarının liderleri sorgulanıyor, eleştirile biliniyor, iş lider kadrolara gelince bu iş birden bire tabu halini alıyor, bir de toplumumuzda eleştiri ve öz eleştiri farklı anlaşılıyor. Eleştiren yeriyor suçluyor, adeta ölüme mahkum ediliyor. Eleştirilen ise eleştirileri aşağılanma olarak algılıyor. Genelde toplumumuzun eleştiriye ve öz eleştiriye tahammülü yok. Örneğin;Abdullah Öcalan’ın yaptıklarına bakın buna rağmen ona yakın ve ondan çıkar beklentisi olan kişiler yaptıklarını görmezlikten geliyor eleştirmiyorlar. Hatta her
söylediği yanlışa bile bilimsel bir yorum getirmek için büyük çabaların içine giriyorlar. Bu demektir ki bunlar tanrılarına dokundurtmayacaklar. Çünkü o tanrıdan besleniyorlar. Beslendikleri yere elbet eleştiri getirtmez sorgulatmazlar. Serxwebun’un 222. sayısında Abdullah Öcalan açık ve net olarak şöyle der:’’Bundan böyle hep birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda yürüyelim, dün ben bunu söylemediysem bu hata bana aittir ’’Kemalizm’in Kürtler için inkar ve imha olduğunu her Kürt bildiği halde bugün birçok APO’cu yazar, tarihçi, sosyologun bu belirlemeye ses çıkarmamasının tesadüfi olduğu söylenebilir mi?

F. S: Peki bunu neye bağlıyorsunuz?

N. M: Kürt Kişiliği’nin uzun süreli erozyona uğramış olması. Bir de bireysel menfaatlerin de öne çıktığını görüyorum…

F. S: Konumuza dönersek; 70’li yıllardan bu yana bizim coğrafyamızda birçok legal, illegal, yarı legal örgütler doğdu. Bunların 70 ten 80’e (yetmişlerden 1980 yılına kadar) kadar olan süreçlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

N. M:Üniversite bitirmiş birkaç kişinin dışında KDP’ in medrese ve esnaf orijinli olması, onun 68 kuşağını saran yenilikçi heyecanı görmesine engel olmuştur KDP, ezilen ulus milliyetçiliğinin ilerici yanını doğru dürüst formüle edememesi, bir toplumun en dinamik ve aktif kesimini temsil eden yeniliğe açık üniversite gençliği aydın yazar v. b gibi kesimlerle yeteri kadar diyaloga açık olmaması Kürtlerin yeni arayışlara girmesine ve dolayısıyla yeni örgütler kurmasına neden olmuştur, ancak kurulan örgütlerin görüşleri farklı olmasına rağmen PKK’nın doğmasına kadar aralarında herhangi bir düşmanlık duygusu yoktu. PKK in doğuşu ile daha doğrusu etkin oluşuyla Kürt grupları arsına kan girmeye başladı. (Dr Şıvan ve Sait Elçi nin öldürülmesi dışında) Bu kan bize PKK ‘den miras kaldı.

F. S: Siz 70’li yıllarda hiç tutuklandınız mı?

N. M: Hayır 70’lerde hiç tutuklanmadım, siyasetle tanışmam 1974’ten sonra oldu. 12 Eylül 1980 darbesinde sekiz kere gözaltına alındım, Bu gözaltlılarda üç keresinde çok ciddi anlamda fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldım, iki kere tutuklanıp cezaevine konuldum.
F:S: Sakıncası yoksa bu işkenceleri anlatır mısınız? Bir döneme ışık tutacağı için önemsiyorum sizin emniyetteki sorgulanmalarınızı.

N. M:Türkiye’deki işkenceler münferit değil, sistemli ve bilinçliydi, son derece teknikti ve yapılan işkenceler sanki daha önceden senaryoların hazırlanmış olduğunu gösteriyordu:Örneğin sizi Filistin askısına aldıklarında veya size elektrik verdiklerinde bu konuda oldukça uzman olduklarına tanık oluyordunuz, işkenceciler o kadar profesyonellerdi ki ölüm ve sakat kalmanın eşiğine getirip tam bu noktada askıdan indiriyorlardı veya akımı kesiyorlardı. Bu işkenceler; yönetimi ele geçiren her hangi bir ilin sıkıyönetim komutanlığı veya emniyet müdürlüğü elamanlarının kişisel inisiyatifi ile ortaya çıkan bir şey değildi. Darbeyi yapanların başı Kenan Evren paşanın dediği gibi işkenceler de emir komuta zincirine bağlı olarak, sistemli, bilinçli belirlenen hedeflere yönelik ve amaçlara uygun olarak yapılıyordu. Ölmesi gerekenler öldürülüyordu. Öyle bir sistem oluşmuştu ki bazı doktorlar bile bu sistemin parçası haline getirilmişti, işkencecilerin talep ve istemleri doğrultusunda hareket ediyorlardı.

 

Devam Edecek

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

eighteen − 10 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla