Aysel Çürükkaya / Bu pandemi döneminde,her gün bir arkadaşını-dost, tanıdığını veya akrabanı kaybediyorsun. Böylesi bir durumda, onların yanında olmamak, ellerini tutamamak, sevdiklerine sarılıp birlikte ağlamamak, insanın yüreğini acıtıyor. Zaman xırap, dünyanın çivisi çıkmış gibi.
Yoksa..
Geldik…..
Gidiyormuyuz bir meçhule?…
15 Ocak akşamından beri değişik ruh halleri karmakarışık duyguların yumağı içinde kıvranıp durdum. İşyerimde öğlenden sonra çalışmama rağmen gece uyuyamadım. Erken kalktım, yüreğimdeki kasveti dağıtmak için Kürtçe ağıtlar dinledim.
Baktım daha da kötüleşiyorum, dinlemekten vaz geçtim. Kahvaltımı yaptım, yüreğimdeki efkarı dağıtmak için dışarı çıktım. Biraz dolandım.
İş saatim yaklaşmaya başlamıştı. Yolda otobüsle giderken kız kardeşimi telefonla aradım. Teyzemin vefat ettiğini öğrendim.
Sanki göğsümün üzerine, hani derler ya bir öküz oturdu. Gözlerimden yaşlar aktı, başımı ellerimin arasına aldım, dünyam karardı. Otobüsün durmasıyla kendime geldim. İş yerine gittiğimde, çalışamayacağımı anladım. İzin alarak eve döndüm.
Selve Teyze yaşam öykümün bir yerlerinde daima yer alırdı. Hele çocukluk dönemimde melek yüzlü, fedakar ve cefakar bir kadın olarak belirirdi.
Teyzem Texté Memiş köyünde doğmuştu. Burası Dersim, Çiçekli Nahiyesine bağlı bir köydü. O daha küçük denilecek yaşta amcasının oğlu İsmail Polat’la evlendirilmişti. Kocası daha Küçükken anne ve babasını kaybettiğinden büyüklerimiz teyzemi onunla evlendirmişerdi.
Aslında bu iki amaca çocukları birlikte büyürler. Çoculuk çocuğa karışırlar. Köyde geçinemedikleri için İsmail Amca Belçika’ya işçi olarak gider.
Ben hatırlıyorum, daha çocuktum, annemle Texté Memiş’e teyzemi ve ninemi ziyaret etmeye giderdik. Teyzemin altı çocuğu vardı. Erkeklerin adı, Müslüm, Bavo, kızların adı ise, Sakine, Fatma, Fidan, Xazal’dı.
Ben, Fatma, Sakine, Müslüm’le davar yani koyun ve keçileri otlatmaya giderdim. Saklambaç oynardık. Taşlardan elimize kına yakardık, kenger otunun sütünden sakız yapardık.
Eve döndüğümüzde oyun oynamaya devam ederdik. Çoğunlukla biz kızlar birlikte hareket eder, Müslüm ile Bavo’yu bir iple evin ortasındaki sutuna bağlar, bağırtırırdık. Bu duruma dayanmayan Selve teyzem gelir üzerimize bağırır, „dişi köpekler, sizi onlara kurban ederim“ der bizi kovalardı.
Bizde kaçar kahkahalar atar gülerdik. Bu günkü çocuklar gibi oyuncaklarımız, el telefonlarımız, atarilerimiz yoktu ama mutlu ve huzurluyduk.
Ben Selve Teyzemin çocuklarıyla büyüdüm. Büyüdükçe huzuru ve neşeyi kaybettik. Sonraları teyzem çocuklarıyla Belçika’nın Genf kasabasına gelip yerleşti. En küçük kızları Dilsaat Belçika’da doğdu. İki oğlunu Genf’te evlendirdi.
Buraya kadar mutluydu. Onun ilk mutluluğu eşinin bir trafik kazasında yaşamını yitirmesiyle bozuldu. Ardında büyük oğlu Müslüm, babası gibi trafik kazasında yaşamını yitirdi.
Bu acının üzerinde daha iki yıl geçmeden Bavo kanser hastalığına yenik düştü. Art arda gelen bu acı ve elim olaylar teyzemi yaşama küstürdü.
Artık içine kapandı, zorunlu olmadıkça konuşmadı, yüzü gülmez, dizleri tutmaz oldu. Ölmden önce çocuklarına vasiyetini yaptı. „Ben ölürsem Beni Texte Memiş’te babamın ayaklarının altıda gömün „ dedi.
Kendi topraklarında, kendi köyünde mutluydu teyzem, gurbet onun kocasını, en sevdiği çocuklarını aldı ve o geldiği yere yani kocasının babasının ve çocuklarının bulunduğu yere gitmeyi vasiyet etti.
Umarım ki teyzem şu anda mutludur.
Oğurbe Texté Memiş’in sevdalısı oğurbe! Sevdanı öpüyorum!
Cenazene gelemedim melek teyzem bu satırlar sana vedamdır bilesin!