VengMa / Bir zamanlar iki şairimiz vardı.
Her biri Kürt gençliğinin belleğinde asla silinmeyecek birer şiir yazmıştı.
Bu şairlerimizden biri, Ali Haydar Kaytan, manevi olarak öldürüldü.
Yazdığı şiire bile sahip çıkamadı. Bekaa vadisinde Öcalan kendisini ayağa kaldırdı.
“Sen artık neden şiir yazamıyorsun?” diye sorunca, Ali Haydar Kaytan: „Ben önderliğin çözümlemelerini okuyunca, şiir yazmanın gereksizliğini kavradım“ dedi ve kendi elleriyle beynindeki şairi öldürdü.
İkinci Şairimiz M.Cahit Şener idi. O yazdı şiirini ve yazdıklarının arkasında dik durdu. Bayrağını arşu alaya kaldırdı, manevi olarak kimse onu öldüremeyecekti, ama cellatlar ile Suriye zebanileri elele vererek onu fiziki olarak yok ettiler.
Şairleri susturulan milletlerin kendileri de susar! Bu günkü halimizi, ahvalimizi görüyorsunuz! En büyük nedeni Şairlerimizin susturulması ve bu durum karşısındaki suskunluğumuzdur! Biz lafı fazla uzatmadan kendilerine kıyılmış şairlerimizin iki şiirini vermekle yetinelim:
ADINI KOYAMADIM
Kaç kez sessizliğin ayıbı içinde
çığlıklarına eşlik etti gözyaşlarım.
Bir cehennem azabı içinde
”bacımsın” dedim.
Yüreğimin zafere giden
tüm orduları yenilmişti.
O dem anadan üryandım.
Bir seni kabul ederdim yenilmeyen
belki de yenilmemiştin
belki de benimkiler gibi
senin de ordularin yenilmişti.
Ama;
ya o isyankar çığlıklar
kaç kez isyankar çığlıklarına
öyle utangaç
ve bir o kadar aciz
gözyaşlarım eşlik etti.
Görmedin tabi,
ve duymadın.
İsyankar olmayan kim duyar
Kim duyar isyan ateşine su katanı
kim duyar sevda kavgasında
atını geri sürüp kaçanı.
O günleri şimdi daha iyi anlıyorum
Daha iyi anlıyorum kavganı.
Ne kadar oldu bilmiyorum.
Görmediğim günlerden bir daha
Karanlığa gömülmede
Bildiğin kör hücrelerin birinde
Turlardaydım seninle
Sigaram da yok
Zabaniler her şeyi aldı benden.
Bu aralar eksinin altında
Seyrediyor geceler
Berbat soğuk feci üşüyorum
Saçlarını üstüme örtsene
Göz yaşlarında boğuluyorum
Ahooo, ne de derin saklamışsın
Sırası mı saklamanın
güneşi gözlerinde
üşüdügümü görmez misin?
Dışarda hafif bir yel var galiba
Bahar çiçekleri burnumda tütüşür
Sevmedim bir türlü baharı
Baharı bırak kış ayları bir başka
Yine yağıyor mu yağmur,
eşliğinde şiddetli rüzgarlar
Kimbilir
”Kim bilir“ lere terkettiğimiz turlar
Haberiniz olsun
Hala ”yanlış anlaşılmalar” da
seyreder duygular
* * *
Sana mektup yazamıyorum
Bana acı veriyor
Bilmem nedendir
Düşündükce seni doluyorum
Onları kıskanarak
Oysa; paylaşmam gerek
Doyunca ağlamalıyım
* * *
Mona Lisa
Mona Lisa
Sana rahmetler olsun
esirge kavgayı Leonardo
ne ellerinde, ne fırçanda yok bir kabahat
en güzel tablolar kavganın firçasında dillenir
kavganın firçasında dillenmiş bacım.
* * *
Şimdi nerdesin, nerelerdesin
Bir tel saçınla uzandım sana
Bir tel saçın hatıra bende
Kasvetli gecenin çığlığı bacım
Uzat.
Uzat, musalla taşı bileyim dizlerini
Saçlarına bir ak tel daha düşür
bir çığlık at güne karşı benim için
alnımda ışısın isyankar öpüsün
benden söyle
baykuşlara selam durmasın bülbüller
söyle seher yeline açılsın göğüsler
* * *
Saçlarına aklar düşmüş
havalandırmada turladığımda gördüm
kavga nişanı ak tellere takılmıştı
kaçak bakışlarım
sarıl dedim kendime
bu anandır,
bu bacındır,
yavuklundur,
yoldaşındır
kavga günlerinde güç versin diye
bir tel saçını gizliden çaldım
bacım seni MAZLUM gibi sevdim
inan
Mazlum gibi hiç kimseyi sevmedim.
* * *
Veronika’yi çağrıştırdı çığlıkların
Geride neyi bırakıp gittiğine bakmadan
Bir toz bulutun arkasından kaybolarak
Koşuştururdu atlarım
Çığlıklarını duydum ağladım
Çığlıklarına doyamadım
Neleri borçluyum çığlıklarına bir bilsen
Bir bilsen şu anda bende kaç çığlığın saklı
Çığlıklarında öfken.
* * *
Sana birini anlatayım; Veronika’yı.
Veronika tanrı bakışlı
Onsekizinde ya var, ya yok
Belkide yirmisinde bir kalem kaşlı
Veronika partizan yürekli
Eli tüfekli
Veronika Neretva’da vuruldu.
Neretva’da vurulmuştum Veronikay’la
Seyreylerken filmi
O dem, isyan ordularımın atları şaha kalktığı anlardı.
Yaşadığım, yalın kılıçlı kavgaydı.
* * *
Oyyy, ben yine ağlıyorum gözlerinle
Nerdesin isyan bacım
Nerdesin şafak gözlüm.
Mehmet Cahit ŞENER
Ben İnsandim
Yoktu hiçbir farkım
Diğer kullarından tanrının
Dokuz ay on gün
Ana rahminde kalan
Doğan, büyüyen, konuşan
Yemek yiyen bir candım.
Yirmiyedisindeydim daha
Henüz ömrüne doymamış
Gencecik bir fidandım
iyiye, güzele, yeniye, doğruya dost
Kötüye, çirkine, eskiye, eğriye
düşmandım
Ben insandım!…
Canım aldılar ecelsiz
Pırıl pırıl bir onsekiz mayıs günü
Yoluna başkoyduğum
Vebalim, sevdalım
Toprağına uzandım
Saplandı yağlı kurşunlar delikanlı bedenime
Tepeden tırnağa kandım
Ben insandım
Ben cümle ezilenlerin sadık dostu
Zulme, baskıya, sömürüye düşmandım
Bağımsızlık ve özgürlük kavgasında
En ön saflarındaydım mazlum halkımın
Elde silah kahramanca savaştım
Yokluğuma kadeh tokuşturdu hain takımı
Bilmediler ki ben söylenen türküde
Yakılan ağıtta ve dinmeyen silah seslerinde yaşayandım
Ben insandım
Ben işçilerin, ben köylülerin
Ben bütün ezilenlerin muhteşem kini
Ben sömürgeciliğe, emperyalizme
Ve yerli gericiliğe karşı
Şaha kalkan halkımın gür sesi
Ben baştan başa isyandım
Ne beş meteliğe ırzını
Vermeye hazır bir hain
Ne de yediği insan eti, içtiği kan olmuş bir sultandım
Ben insandım
Ben Karadeniz’de derya dibinde
Balıklara yem edilen onbeş özge candım
Ağrıydım ben, Koçgiriydim
Dersim’dim, Zilandım
Günyüzü görmemiş bebeydim ben
Süngülerin ucunda sallanandım
Ben insandım
Zulüm ve işkence dert ve kahır unutulur, belki de ben unutulmam
Çünkü ben dilden dile dolaşan bir destandım
Dağlardan, barikatlardan
Düşmana kurşun sallayan
Gerillanın göğsündeki nişandım
Ben insandım
Ben pençelerini ve iğrenç dişlerini
Vücuduma geçiren sömürgecinin ağzındaki kandım
Ben toplu imhalar, ben idam, ben sürgün
Ben mecburi iskandım
Elleri ve kolları birbirine bağlı
Kirve, hısım ve akraba
kimileriyle akrandım
Oracıkta benzin döktüler üstüme
Küllerimiz birbirine karıştı
Yüzbinlerle cayır cayır yanandım
Benzerlerimdi katledenler beni
Ama ben insandım
Tarihtim ben
Ezilenlerin, horlananların tarihi…
Geçtim zulüm cenderesinden
kan kızıla boyandım
İmparatorlar, sultanlar, cümle iblisler
Yok etmek istediler beni.
Saldım toprağıma kökümü,
Bugüne dek dayandım
Ben insandım
Uçurdum kellesini Dehak’ın
Demirci Kawaydım ben
Örse çekiç sallayandım
Eksilmedi bir daha hiç
Toprağımda isyan ateşi
kızıl bir meşaleydim ben
Bütün 21 Martlarda
Dağların doruklarında yanandım
Ben insandım
Spartaküsle beraberdim Roma arenalarında
İlk umudu
İlk gerillasıydım cihanın
Efendilerine karşı ayaklanandım
1879’da Paris’te, Rusya’daydım Ekim 1917’de
Çin’de, Kore’de, Küba’da, Vietnam’da
Kızıl bayrağı taşıyandım
Laos’ta, Kamboçya’da, mozambik’te, Angola’da
Kan kusan mitralyözdüm ben!…
Deştim karnını hainin, sömürgecinin
Cepheden, cepheye yankılandım
Yurt sevgisini iğrenç bir maske gibi
Suratlarında taşıyanlar
Canım aldılar ecelsiz
Ben bir Militandım
Savaşsız, sömürüsüz
Bir dünya içindi kavgam
Henüz yirmiyedisindeyken ve gencecik bir fidanken daha,
Bağımsızlığın ve özgürlüğün kutsal özlemi uğruna
Al kanlara boyandım
Ben insandım
Ben bitmeyen kavga
Ben bağımsızlığa susamış ülke
Ben kurtuluşun gübrelenmiş toprağı
Ben KÜRDISTANDIM!…
Ali Haydar Kaytan