Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Şilan Yaşar’ın Günlüğü

 Selim Çürükkaya / Son okuduğum kitap, bir kadın peşmergenin günlüğüdür.

 Kitabın adı bir hayli uzun.

Neden kitaplara böylesi uzun isimler koyarlar, bir türlü anlamış değilim!

 Kitaplar da insanlar gibidir. İsimleri ne kadar kısa ve çarpıcı olursa o kadar insanların aklında kalır diye düşünürüm.

Mesela dünyanın en ünlü romanlarının isimlerine bakarsanız, hemen anlarsınız konuyu.

Örneğin Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı, Victor Hugo’nun Sefiller’i, Balzac’ın Nana’sı, Dosdoyevski’nin  Suç Ve Ceza’sı gibi.

Biz Kürtlerde bu durum biraz farklıdır. Kitap isimleri bazen bir paragraf, bazen iki üç cümle, bazen de iki satır kadardır.

Okuduğum kitap Şilan Yaşar günlüğü idi.

Şilan Kitabına, “Haymana’dan Kürdistan Dağlarına BİR PEŞMERGENİN GÜNLÜĞÜ” adını vermişti.

Dikkatle okudum.

Yaşar Ailesini çok eskiden duymuştum. Zannedersem 1979 tarihleriydi, Diyarbakır’da bir çay bahçesinde, söğüt ağacının gölgesinde arkadaşlarımla masanın etrafındaki sandalyelerde oturmuş çay içerken, az ilerideki masada bir grup erkekle sohbet eden beyaz pantolonlu bir kadın dikkatimi çekmiş, adının Hatice Yaşar olduğunu öğrenmiştim.

O tarihten sonra Hatice ile hiç karşılaşmadık. Aradan yıllar geçti, Kardeşim Dr. Said dağdan Süleymaniye’ye inince, Xece ile yeniden karşılaştık.

Ben onun bacılarının öykülerini öğrendim o da bizim ailemizi tanıdı. Dr. Said’e yardımcı oldu, kızı Soma’nın hayatını kurtardı.

Hatice’nin Kız kardeşi Şilan’ın güncesini okuyunca ve bu günceyi o günlerin koşullarında değerlendirince, kızların kalın kabuklarını nasıl kırdıklarını, kadınları bağlayan gelenek göreneklerin görünmez bağlarını nasıl kopardıklarını gördüm.

Türkiye’ye sürgün olarak yollanan Yaşar ailesinin ileri geleni Şilan’ın babası, kızlarının uyanmaya başladığını, Kürt davasına sarılmak istediklerini fark edince, çekinmiş Şilan’ın anlatımıyla kızlarına şöyle demişti: “ Kürt Kürdistan kelimeleri ölüm getiriyor. Kürdistan ülke olarak kabul edilmediğinden hiç telaffuz edilmemeli. Çünkü ucunda ölüm zindan ve işkence var. Eğer savunduğunuz fikir, yaşadığınız dünyada ve toplumun genelinde kabul görmüyorsa, onu söylemekten vaz geçin.”(1)

 Bunlar Şilan’ın babasının nasihatleridir.

Ama Şilan haylaz genç bir kızdır, babasından ziyade ablasını dinliyor, onun eve getirdiği solcu ve “Kürtçü” kitapları okuyor. 30 Ağustos 1977 yılında Ankara’ya gidiyor. Bu tarihlerde büyük ablası Hatice üniversiteden mezun olmuş Rizgari Dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü yapıyor. Hatice’nin küçüğü ODTÜ de sosyolojiyi, onun küçüğü de hukuk okuyor.

Ablaların hepsi solcu ve Kürt davasına ilgi duyuyor. Hatice daha önceleri 12 Mart darbesi döneminde tutuklanmış, daha sonraları diğer kız kardeşler ve Şilan’da tutuklanır. Mamak cezaevini tanır Şilan. Artık sabıkalı kızlardır hep beraber…

12 Eylül darbesi geldiğinde Abla Hatice çoktan Güney Kürdistan dağlarına ulaşmıştır.

Şilan Mamak cezaevinden çıkmış ürkek bir güvercin gibidir, dağlara uçmak ister ama bu hayalini kimselere anlatamaz.

 Bir gün çok güvendiği annesinin arkadaşı Nuriye’ ye anlatır düşündüklerini. Ve hayalini gerçekleştirmek için 18 Mart 1981 Günü Ankara’da otobüs garajına gider, aslında 21 yaşındadır ama 15 yaşındaki körpecik, ince boylu, uzun, zayıf bir kızı andırır görünümü. Ortaokul talebesi gibidir. Biraz da annesinin arkadaşı Nuriye onu bu kılığa sokmuştur. Ankara garından Nuriye ile son kucaklaşmalarından sonra Diyarbakır istikametine giden otobüs harekete geçer, Işıklı, esrarengiz onun için korkulu olan Ankara geride kalır.

Diyarbakır’da Şilan’ı bekleyen tanıdık bir rehber vardır. Onu özgürlüğe götürecek adamdır bu, içi kıpır kıpır, sevinç, korku, gelecek belirsizliği, yakalanma ihtimali, kaçak yolun sonunda ölüm bile vardır.

 Ama o esareti tanımıştır bir kere ve de zincirlerini koparmıştır.

 Van gölünün güzelliğine, gölün sularında yıkanan Süphan dağının gölgesine bir selam çakarak Van’a varır.

 Bu şehrin meşhur pastanelerinin birinde kahvaltı yapar. Onlara yeni katılanlar olur.

Buradan Başkale’nin bir sınır köyüne kadar gitmeyi başarırlar.

6 Mayıs 1981 Tarihinde Şilan, Soma Bıradost mıntıkasına ulaşır. Doğu Kürdistan bölgesidir burası  “Hümeyni’nin devrimi” korkunç bütün yüzlerini artık Kürtlere  göstermeye başladığı bir zamandır.

Şilan Yaşar  2 Haziran 1981 tarihli günlüğünde gördüklerini şöyle tarihe not düşer:

“Humeyni demek İran demek. Hümeyni demek “BESİC” demek. Besic demek Humeyni demekti. Besic Hümeyni tarafından kurulan, geniş kitleyi kapsayan, paramiliter teşkilat. Molla rejimini korumak için “iktidar muhafızlığı” yapan istihbarat ve tetikçi ağı. Mescitleri karargâh olarak kullanıyorlar, silahlı eğitim alıyor, tatbikatlar yapıyorlar. Hepsi sivil ama generaller tarafından yönetiliyorlar.”(2)

Şilan Türkiye’deki 12 Eylül Askeri darbesinin korkunç uygulama ve görüntülerinden kaçıp kurtulmaya çalışırken, bu kez kendisini İran

“devriminin” insan yeme arenasında buluyor. Allaha inanmış, öbür dünyada kendilerine cennet vaad edilmiş, fenatik erkekler ve çocukların egemen olduğu topraklarda aylarca kalıyor.

Buralarda günlüğünü tutuyor, tarihe tanıklık yapmak için notlar alıyor. Kürdistan’da kurtarılmış alanlara geçiyor. Onlarca tehlikeyi atlatıyor. Celal Talabani ailesiyle tanışıyor, onlarla birlikte kalıyor.

Güney Kürdistan’dan Kamışlı kentine geçiyor. Oradan Şam’a gedince, Ankara‘dan tanıdığı Taner Akçam ve arkadaşlarıyla karşılaşıyor.

Şam’da ve Taner’in yanında yer alarak militanlara şunları söyleme cesaretini kendisinde buluyor: “Vakti geçmiş reçetelerle insanları zehirlediniz. İsimleri devrimler tarihine geçen niceleri dün olduğu gibi bugün de Kürt katliamlarının ortağıdırlar” (3)diyerek Şam’dan Avrupa’ya geçiyor. 278 sayfadan ve bir fotoğraf albiminden ibaret olan günlükleri, o günleri kavramak ve bir kadının dikkatli gözlemelerinden öğrenmek açısından, tarihi bir belge değerindedir.

40 yıl önce kalın kabuğunu kırdığı için, gencecik bir kızken cuntanın zulmünden kaçmayı göze aldığı için, İran Kürdistan’ında Güney Kürdistan’ında, Şam’da gördüklerini yazabildiği için kendisine teşekkür ediyorum.

  • Bir Peşmergenin Günlüğü, Sayfa12, Apec förlag İsveç
  • AGE.Sayfa 94
  • AGE: Sayfa
Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

11 − 3 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla