Film nerede koptu acaba ?
Hiç hesapta olmayan bir ayrılık hikayesi ile mi başladı her şey?
Yoksa hesabı kitabı yapılmamış bir yaşamın aritmetik sonucu muydu bütün olanlar ?
Bilemedik.
Nerede inceyse orada kopacaktı bu serüven.
Kimi ardına bakVe biz hesap kitap yapmayı bilmezdik.
Neremadan gitti.
Kimi ardına bakarken,ardında bıraktıklarının göz yaşlarına yakalandı.
Bu film’in mutlu son’u yoktu.
Ve bir bahar akÅŸamında gecenin karanlığına itilip “aah vaah” sesleri ile inleyen karakol bodrumlarında film kopmuÅŸtu.
Gereği düşünülmüş
Dosya kapanmıştı.
Aşklar başka bir bahara kalmıştı ve o aşkların başka baharı olmadı hiç bir zaman.
Bir tek Aycan unutmamıştı Ramazan’ı.
Bahçe duvarına ”yüreÄŸim yürektir bakma gözüm yaşına ” diye yazmıştı.
Bulgur makinesi icat edilip DISTAR unutulunca hayatın tadı kaçmış,iki taşın hikayesi taşlaşmıştı anılarda.
Ucu kararmış gaz lambaları ve pompalandıkça harlanan gaz ocakları, yerini tüp gaz kuyruklarına bırakmıştı.
Gislavet markalı Solé Tırek, topuklu kunduraların maskarası olduğu yıllarda düşlerimiz hazana dönüşüyordu.
Toprak çatılı memleketimizi boşuna sevmemiştik.
Salça sürülü ekmeğimiz elimizden alındığında,içimize kuşku düşmüştü zaten.
Dam loğlayıp tokaç yaptığımız yıldı muhtemelen,kalaycı Muharrem ayrılıp gitmişti bu dünyadan.
Hiç bir gazetede yazılmadı ölüm haberi.
Ayrılıkları biriktirerek büyüyorduk.
İmece usulü şehriye toplantıları
Kuzine sobalar
Ve ayaklarına nal çakılan atlar
bir bir eksilirken yaÅŸamdan.
Ceplerimizdeki kırık bilyeler gibi kırık yaşamları taşıdık gökdelenli kente.
Kent büyüdükçe biz küçülüyorduk.
Ve YaÅŸam,Nané Patile’nin gözleme ismini almasıyla yitirmiÅŸti büyüsünü.
Duvar diplerine gizlediğimiz yalnızlığımızı tarihimize açılan kazılarda arardık.
Bulamadığımıza hayıflanmadık hiç bir zaman.
İhanet çarkının dikenleri yüreğimize battığında ağladık çoğu zaman.
Mecburi iskanların ağırbaşlı adamları olarak gelmiştik dünyaya.
Ne dünya bize ısındı
Ne de biz dünyaya.
Sevdası ispiyonlanmış firari bir eşkiyaydık artık.