Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Yakın-Uzak Ermenistan ve bir çağrı

Zeynel Abidin Kızılyaprak // Gezip dolaştığım yerler hakkında yazmak âdetim değildir, fakat 7-13 Haziran 2017 tarihleri arasında Ermenistan’da bulunmamın nedeni gezip tozmak değildi… Hrant Dink Vakfı’nın organize ettiği ‘Beyond Borders’ (‘Sınırları Aşmak’) projesi kapsamında bireysel olarak yaptığım bu ziyarette öğrendiklerimi paylaşmak isterim.

‘Öğrendiklerim’ dedim çünkü, bir kez daha, kitaplardan okuyarak ya da Türkiye’deki çoğu (hâlâ) tedirgin Ermenilerle konuşarak bu halkın sosyo-psikolojisini  anlamanın ve Ermenilerle Türkler ve Kürtler arası sorunları/beklentileri/ilişkileri kavramanın epey zor olduğunun sağlamasını yapmış oldum. Altını çizmeme gerek kalmadı herhalde: ‘Çok gezen mi çok okuyan mı?..’ ikileminde benim tercihim, ‘gezme’ ile ima edilen ‘yerinde görme’ ve yüzyüze ilişki kurmadır…

Belki benden başka herkes biliyor olabilir ama ben kısa Ermenistan ziyaretimde ziyadesiyle öğrendim: Ermeniler asla ve asla unutmuyorlar. Bunun hepten iyi mi kötü mü sayılacağından daha önemli olan, yaşanılan  onca acı düşünüldüğünde tersinin (en azından ‘birşeyler’ oluncaya kadar) imkânsızlığı… Halklar arası ilişkileri çetrefilli hale sokan ise Ermenilerin toplumsal muhataplarının (en başta Türkler ve kısmen de Kürtler) tam tersi bir ruh halinde bulunuyor olmaları: Çok çabuk unutuyorlar… (Buradaki ‘unutkanlık’, kendilerine yapılanı unutmak şeklindeki bir ‘alicenaplık’ değil elbette.) Pragmatizm kulvarında, bu çarçabuk unutuvermek dezavantajı, bir avantaja da dönüşebilir belki; hafızanın ağırlığı olmayınca, o ağırlık ekseninde dönüp duracak katı ve değiştirilmesi güç saplantılar da olmayabilir ve mesela Türk yönetimi (bir hayli gecikmeli de olsa) Ermeni kırımı nedeniyle özür dilediğinde yönetilenler katında pek de kıyamet kopmaz, vs… Herneyse; durum bu: Hiç unutmayanlar ile hepten unutanların yakınlaşmaları bir ihtiyaç olarak orta yerde duruyor ve mekânsal ya da coğrafi yakınlık, bu bahisteki korkunç mesafeyi kısaltabilecek ‘doğal’ bir kolaylaştırıcı gibi görünmüyor; iradi çaba gerekiyor…

Öğrendiğim bir başka şey, Ermeniler kadar ‘dünyalı’ ve aynı zamanda da ‘lokal’ bir halka zor rastlanacağıdır. Kültür-sanattaki ileri düzeylerinin buna cevaz vermesi bir yana bırakılırsa, bir yönüyle de adeta mecburiyetten ‘dünyalı’ olmuşlar tabii: Gidin bir Ermenistan köyüne, köylülerin Sidney’den Los Angeles’a kadar hemen her ülkeden akrabaları olduğunu görürsünüz/dinlersiniz. Bu mecburi-hal, gözü kulağı dünyada olup biten birçok şeye açmayı da haliyle gerekli kılıyor. Nasıl kılmasın ki, mesela yaz tatilinde Ermenistan’daki akrabalarının yanına Kanada’dan gelmiş birileri bir Ermeni köy evinde Justin Trudeau’nun politikalarını tartışıyor ya da diğeri Londra belediyesinin TOMA araçlarını satmasını anlatıyor, vs. Ve aynı zamanda çok ‘lokal’… Önce internet ortamında, gittiğimde ise bizzatihi tanıştığım hemşerim, yeni dostum, Ermeni entelektüeli ve aktivisti Sarkis, “Gelirken Adıyaman peyniri getir bana” demişti ve sonrasında, Adıyaman dışında büyümesine rağmen Adıyamanlılığın ailesinde çok önemli olması nedeniyle kendisinde de bu önemin hep var olduğunu ifade etmiş, Adıyaman dışında yaşadıkları dönemlerde bile -mesela- Adıyaman peynirinin evlerinden hiç eksik olmadığını ve yeni bir şehre taşındıklarında kahvaltıda yine Adıyaman peyniri gördüğünde o şehri de Adıyaman zannettiğini, dolayısıyla ata-kentinin peynirinin kendisi için peynirden öte bir anlam taşıdığını hoşsohbet üslubuyla anlatmıştı.  Ermenilerin hemen hepsi, ‘yerel’ olma konusunda, adeta birer Sarkis…

Türklerle Kürtlerin ‘dünyalılığı’ tartışılabilir ama ‘yerellik’, yakınlaştırabilecek ortak bir kavram gibi görünüyor… Üstelik bu yalnızca ortak bir duygu yoğunluğu değil. Taraflardan birileri (Türkler ve Kürtler), fiziksel olarak, bu duygu yoğunluğunun mekânsal çerçevesinin tam içindeler.

Başka bir ortak yön?.. Çok da yok, ne yazık ki… Klasik laf ama gerçek: Coğrafi olarak birbirlerine bu denli yakın ve fakat diğer birçok bakımdan birbirlerine bu denli de uzak halklar pek görülmemiştir…

Uzaklığı azaltmak için son yıllarda çeşitli sivil toplum örgütleri mütevazı bir şeyler yapmaya çalışıyor. Gazetecilik açısından yapılan ise daha az. Türkiye ve Ermenistan’daki ‘gazetecilik dili’ni yakınlaştırmak, yüzleşmeyi sağlamak, görüş alışverişi yapabilmek vb açıdan yapacak çok şey var.

Ermenistan dönüşünde, oradaki temaslarımın da etkisiyle, aklıma, Türkiye’den ve Ermenistan’dan farklı eğilimlerdeki gazetecileri kalıcı bir ‘görüş alışverişi platformu’nda buluşturmak geldi: Hiç değilse yılda bir ya da iki kez bir yerlerde toplanmak, görüşleri/düşünceleri off the record bir ortamda ifade etmek… Bu şimdilik ham ve bireysel bir düşünce… Buna önerileriyle katkıda bulunmak isteyenlerle, katılmak hatta daha iyisi yürütmek isteyenlerle, başka tür yöntem düşünenlerle, özellikle sponsor ihtiyacının nasıl karşılanabileceği konusunda fikirleri/bilgileri olanlarla e-mail vasıtasıyla buluşmayı ve konuşmayı çok isterim…

Yorum Yazın

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

20 − 10 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla