ADNAN GÜLLÜOĞLU / Ülkedeki çoğunluk sistemleri düşünerek değil yaşayarak öğreniyor.Tek parti dönemini ve çok partili parlementer sistemden rahatsız halk farklı seçenekler sunulmadan referandumda iki seçenek arasında bırakıldı.Sonuçta az bir oy farkı ile mevcut Türk Tipi Başkanlık sistemine iktidarın ve MHP’nin istediği doğrultuda kolayca geçildi.
Şimdi çoğunluk hem eski Parlementer Sistem ve mevcut Türk Tipi Başkanlık sistemini iyi ve olumsuz yanlıları ile yaşayarak gördü ve biliyor. Seçim tarihi yaklaştıkça partilerin ittifak görüşmeleri ve eski ve yeni sistem tartışmaları şimdiden gündemdeki yerini almaya başladı. Muhalefet partileri mevcut sisteme karşı savundukları var olan aksaklıkları iyileştirilmiş gibi muğlak ifadelerle eski parlamenter sisteme dönülmesini istiyor.Çünkü muhalefet parlementer sistemin aksaklıkların sistemin kendisinin ürettiği gerçeğinin görülmesini istenmiyor.
Geçmişte parlamenter sistemin eksiklikleri ortaya çıktıkça,ülke yönetilemez duruma geldikçe,beka gibi çeşitli bahanelerle üstü örtülü yada açık darbeler ile sisteme ayar verilir ve anayasa yenilenir,kendilerine göre yönetimi güclendirilip bir kaç yıl içinde siyasilere bırakılırdı. Bu güne kadar yapılan darbeler söylendiği gibi ne beka,ne bölünme nede sosyalizm tehlikesi için yapıldı.Darbelerin nedeni ülkede uygulanan asimilasyona dayalı,etnik ve mezhepçi, farklı olanı dışlayan tekçiliği esas alan yönetim anlayışıydı.Ortaya çıkan sistemin ürettiği ve kendisinden kaynaklı,çağdışı ve demokrasiye geçişe engel olan aksaklıklardı.
Etnik ve inançta eşit haklar sağlayarak çağdaş demokrasiyi tercih etmek yerine Jakobeni anlayış ile tekçi düzenin devamı darbeler ile sağlanmak istendi. Parlementer sistemde Laiklik,Eşitlik ve demokrasi gibi kutsal kavramlar içi boşaltılarak kullanıldı ve hep lafta kaldı.Artik çözüm getiremeyeceğin için, halkın ve dünya kamu oyunun tepkisi bilindiğj için artık darbelerde yapılamıyor.
İktidar ve MHP ittifakj parlementer sisteme karşı Türk Tipi Baskanlık sistemini savunuyor. Cumhur başkanına verilen yetkiler yetmezmiş gibi yeni Anayasa ve Türk-İslam sentezi ile güçlendirilmiş, tek adam rejiminden öte, çağın gerisinde,kırıntısı kalan yargı,yasama ve yürütmeyi tamamen işlevsiz bırakarak Sultanlık rejimine dönüştürmek istiyor.Yargı,yasama ve yürütme sacın üç ayağı gibidir.
Biri eksik olursa sac yıkılır ve o ülkede demokrasiden,insan haklarından ve adaletten söz edilemez.Ne yazıkki bu gün ülkede yargının,yürütmenin ve yasamanın varlığından söz edilemiyor. Laiklik,İnsan Hakları,Eşitlik ve Demokrasi zaten 100 yıldır yoktu,bu günde yok.Tekçi anlayıştan kaynaklı beka sorunu ve endişesi de hala devam ediyor,ettirilmesi isteniyor. Halk kısaca parlamenter rejimden umudunu kestiği için mevcut başkanlık sistemini az bir çoğunluk ile tercih etti.
Deyim yerindeyse yaşayarak yağmurdan kaçmak isterken doluya yakalanmayın ne demek olduğunu da yaşayarak öğrendi ve gördü. Bu gün halka önerilen özü halka güvenmediği için güvende veremeyen iki sistemin dışında,denetlenebilir bir başkanlık sistemi neden tartışılmıyor?Artan ülke nüfusa rağmen hala basit bir memurdan vali atamasına kadar Ankara’dan,üstelik Jakobenci anlayış ile yönetilmek isteniyor.Millet vekilleri ve belediye başkan adayları yerel yönetici ve delegeler tarafından değil de Ankara’da partilerin genel merkezinde,hatta genel başkan tarafından belirleniyor.
Yedi bölgeye ayrılmasına rağmen yediye bölünmeyen ülkede sorunların hepsini çözebilecek,yetkileri yedi yerel yönetimler ile paylaşılabilen, denetlenebilir bir başkanlık sistemini millet,dil,din ve mezhep ön yargı ve fobilerden kurtularak,empati ile,yeni oluşturulacak anayasa ile farklı olanların haklarının çoğunluğa karşı güvence altına alınmanın,eşitliği ve insan haklarını önceliyerek tartışmanın zamanı gelmedimi? A.Güllüoğlu 27.5.2021