Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Ve Hikaye Bitti

Paylaşan Nuh Ateş: Karapét, aşk böyle bir deliliktir, dedi, işte

Buzdan dağ dorukları gibi aşılmaz olsa da engeller
Görmez ayağının dibindeki karanlık uçurumu gözleri
Yorulmadan yürüyebilir âşıklar
Çıplak ayaklarla bir uçtan bir uca dünyayı
Korkutmaz ne ölüm ne de zindan karanlığı onları
Aşk kadehinden zehir bile içseler
Bunu sevgilinin sunduÄŸu bir hayat iksiri diye kabul ederler
Ama kapalıysa kendilerine sevdiğinin kalbi
Ürkek ve tabansız olurlar tıpkı bir tavşan gibi
Karapet anlatırken aşkın zincire vurulmuş bu hâlini
Alnındaki derin yara izine gitti titreyen eli
Gençlik aşkının damgasıydı yılların silemediği o yara izi
Yüreğinde bir volkanla yanarak düşündü acı acı Lale’yi
Öksüz, zavallı ve boynu büküktü aşkı
Kendisi yaşlanmış ama aşkı genç kalmıştı ilk günkü gibi
Karapet Kars’ın Sukapı Mahallesi’nde açmıştı hayata gözlerini
Çoğunlukla Ermenilerin oturdukları bir yerdi Sukapı Mahallesi
Güleç yüzler ve şen seslerle aydınlanan evlerinde
Güzel bir çocukluk geçirmişti Karapet
On dört yaşındaydı babası sonsuzluğa göçtüğünde
Birkaç hafta içinde yoksulluk bir çığ gibi çökmüştü evlerinin üstüne
Annesine ve üç kız kardeşine bakmak babadan miras kalmıştı kendisine
Fakirlik onu önüne katıp garson yapmıştı bir Türk’ün kahvehanesinde
İşte o Türk’ün liseli kızıydı Karapet’in deli bir aşkla sevdiği Lale
Ayazın bıçak gibi kestiği soğuk mu soğuk bir kış günüydü Lale’yi ilk gördüğünde
Patronu mutfak malzemesi yollamıştı Karapet’le kendi evine
Kapıyı Lale açmıştı ona pırıl pırıl gülen gözleriyle
Karapet gökten inen bir huriyle karşılaşmış gibi ürpermişti kapının önünde
İşte o gün düşmüştü aşk ateşi yüreğine
Ne var ki yıldızlar kadar uzak ve onlar kadar ulaşılmazdı Lale
Çünkü biri garsondu ve bir Ermeni
Diğeri zengin bir Türk kızı, dünya güzeli
Karapet’in aşkını dile dökmesi
Göğe tırmanmak kadar imkânsız bir şeydi bu nedenle
Öğrenciydi Lale
Onun okula gidiş ve çıkış saatlerinde nöbet tutuyordu Karapet sindiği gölgeliklerde
İşten kaytardığı için dayak yemişti ustasından kaç kere
Lale’yi gördüğünde
Binlerce güvercin kanadı vururdu sanki göğüs kafesinde
Öl dese, seve seve gidip ölürdü Lale’nin ayağının dibinde
Cesareti vardı onun için ölmeye
Ama yine de korkardı yanına gitmeye
İmrenir, kıskanırdı yan yana yürüyen sevgilileri gördüğünde
Sokakta gördüğü her kızda Lale’yi arardı gözleri deli bir hasretle
Kızgın bir çivi gibi çakılıp kalmıştı Lale kafasının içine
Onu düşünüyordu ateş gibi soluduğu her nefeste
Kılıç gibi bölüyordu uykularını her gece
Bitmeyen o uykusuzluk saatlerinde
Uyumak için çırpınıp dururdu ateşler içinde
Sabahları bir sarhoşun kan çanağı gözleriyle
Sürüklenip giderdi çalıştığı kahvehaneye
İki sene dayanmıştı çocuk bedeni bu işkenceye
Annesi bir deri bir kemik kaldırmıştı onu hastaneye
Bir akşamüzeri ustası gelmişti ziyaretine
Lale’nin nişanlandığını ondan öğrenmişti dehşet içinde
O an dünyanın kapıları kapanmıştı sanki üstüne
Hatırlamıyordu sonrasını
Cinnet geçirip yattığı koğuşun kapı ve pencerelerini indirmişti aşağı
Uyandığında kanlı sargılar içinde
Yattığı hastane odasında annesini ağlarken bulmuştu başucunda

Kaynak Facebook

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

three × four =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla