Vengma, hiç bir partinin borazanı değildir. Hiç bir partinin düşmanı da değidir. Kürt partilerinin doğru politikalarını destekler, yanlış politikalarını eleştirerek yol göstermeye çalışır.

Fransa gizli diplomasi arşivinde, Kürtler

Ruken Hatun Turhallı

BasNews â€“ Kürtler, Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun dağılma sürecinde savaÅŸtan en fazla etkilenen halk olmalarına raÄŸmen, İngiltere ve Fransa’nın başını çektiÄŸi müzakere masalarında dışlanan bir halk oldu.

İngiltere ile Fransa, Balkan ve Arap halkları için Osmanlı’nın yıkıntı küllerinden var olmalarına destek oldu. Yeni ülkelerin tarih sahnesine çıktığı ve müzakerelerin anlaşmalara dönüştüğü bu gizli konsensüs masalarında Kürtler için nelerin dile getirildiği ve konuşulduğu hep bir gizem oldu.

Kürtlerin neden uluslararası sistem dışına itildiklerini yüz yıl sonra adeta kendi yağında kavrularak gelişen Kürt Akademisyen ve entellektüellerin başarılı araştırmaları sonucu Kürtlerin makus tarihinin gizem perdesi Kürtler için yeniden aralanıyor.

Paris Parid, Saint Denis üniversitesi’nde öğretim görevlisi Kürt akademisyen Doçent Sabri Cıgerlı, Fransız arkadaşı Profesör Didier Le Saout ile birlikte Fransa Diplomasi gizli arÅŸivinin yüz yıl sonra açılması kararı ardından, Kürtler üzerine yazılan, gizli tutulan bütün belgeleri büyük bir titizlikle ve bilimsel yöntemlerle inceleyerek, hummalı bir çalışma sonucunda Kürtlerin gizli tarihine ışık tutacak bir kitap yazdılar. Kitabın ismi; Kürt MilliyetçiliÄŸinin Ortaya Çıkışı (1874-1945) Fransa’nın Diplomasi ArÅŸivi’nden. (LES KURDES L’émergence du Nationalisme Kurde (1874 – 1945) dans les Archives Diplomatiques Françaises) L’Harmattan Yayın Evi tarafından Ekim 2019 tarihinde Fransızca dilinde basıldı.

Siz değerli okuyucularımız için Yazar ve akademisyen Sabri Cıgerlı ile yüz yıl öncesi Kürtlerin makus tarihine ışık tutan kitabı üzerine bu söyleşi gerçekleştirdik.

Fransızların Kürtlere ilgisi hangi tarihlerde başlıyor? Bunun sebepleri nelerdir? Fransızların Kürtlerle ilgilenme yöntemleri nelerdir?

Fransa ve İngiltere İkinci Dünya Savaşına kadar süper güçtüler. Dünyanın her tarafına asker gönderir ve yön verirdiler. Fransa’nın, Kürtlerle ilgisi, belki de ilgisizliÄŸi Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun yıkılmasıyla gün yüzüne çıktı. Irak ve Suriye’nin kurulmasında Fransa’nın rolü belirleyicidir. Fransa, Kürdistan’ın kurulmamasında son sözü söyleyen ülkelerden biridir aynı zamanda.

Fransız arkadaşım Profösör Didier Le Saout ile Fransa gizli arşivlerinden faydalanarak yayınladığımız kitapta bulduğumuz çok gizli bir belge, Paris Barış Konferansı’nda Fransa’nın temsilcisi Georges Picot, bırakın bağımsız, otonom bir Kürdistan’ın kurulmasına bile karşı olduğunu açıklıyor. Belgelerde bunun Sebebi açıklanmamış. Kuvvetle ihtimaldır ki çevre ve Arap devletlerin etkisi bu kararda büyük. Her devlet halkının milli çıkarlarını gözetir. Fakat yine bu tarihi arşiv belgelerinden anlıyoruz ki Kürt temsilcilerin kendi aralarında anlaşamamaları, bazen parti bazen de kişisel öncelikleri, Kürtlerin ulusal haklarından daha fazla ön planda tutulduğu için yürütülen ayrı ayrı çabalar sonuç vermiyor. Acı olanda verilen yüklü bedellere rağmen ulusal bir neticenin alınamaması.

Les Kurdes: L'émergence du nationalisme kurde (1874-1945) dans les archives  diplomatiques françaises (Peuples cultures et littératures de l'Orient)  (French Edition): Cigerli, Sabri, Le Saout, Didier: 9782343181943:  Amazon.com: Books

Fransızlar yüz yılda bir kamuoyuna açtıkları belgeleri nasıl oluşturuyorlar? Araştırma yöntemleri nedir? Alan çalışmaları olarak hazırlanan bu belgelerin doğruluk payı nedir? Kürtlere karşı olan kesimlerin bu belgelerin hazırlanmasında yer almadığından nasıl emin olabiliriz?

Belgelerin arÅŸivde kalması önemlerine göre, yani ülkenin çıkarlarına zararı olurmu olmazmı gibi olasılıklar göz önünde bulundurularak konuya hakim bir komisyon tarafından karar veriliyor. Buna göre belgeler önemine göre 25 – 50 – 70 – 100 sene sonra kamuoyunun eriÅŸimine sunuluyor. Bazı belgeler ise hiç yayınlanmıyor. O kadar ilginçtir ki Fransa’nın konsolosluk yetkilileri o dönemler Kürtler hakında neredeyse günlük olarak not tutmuÅŸlar. Tuttukları notlar hayatın bütün alanlarından. Politika, günlük kavgalar, hastalıklar, aÅŸiretlerin sayıları, eldeki silahlar, atlar, hayvan sayıları, Kürtlerin kendi aralarındaki iliÅŸkiler vb. Gayet tabi Türkler, Araplar, Perslerin Kürtlerle iliÅŸkileri hakında da önemli bilgilere de yer verilmiÅŸ. Yani kitabımızı okuyanların Kürtlerle ilgili yeni bilgilere sahip olacakları kesin. Uzun yıllardan beri Kürtlerle ilgili farklı kitap ve belge okudum fakat Fransız arÅŸivlerinde bulduÄŸumuz bu belgelerden, bir çok ÅŸeyi yeni keÅŸfettim. İşin iyi tarafı bu belgeler Fransız devlet idarecileri için hazırlandığından azami dikkat, objektiflik, gerçek bilgilere yer verilmiÅŸ ve devlet yöneticileri bilgilendirilmiÅŸ. DoÄŸru bilgilerle saÄŸlıklı karar verileceÄŸi için doÄŸruluk payı çok yüksek denilebilir. Gayet tabi arÅŸivlerde eksiklikler var. Fakat bilerek yapılan yanlışlar olduÄŸu kanaatinde deÄŸilim.

Fransa’nın kendi Milletler Cemiyeti Temsilcisine gönderdiÄŸi Kürt ve Hristiyanlarla ilgili bilgileri içeren belge: 21 Haziran 1931

Fransız gizli arşivlerine göre, Fransa yöneticileri o süreçlerde Kürtleri ve Kürdistan coğrafyasını nasıl okumuşlar? Kürdistan’daki öncelikleri nedir?

Osmanlı İmparatorluğu zamanında Kürtler’le ilgili Diyarbakır, Erzurum ve Malatya’daki Fransız konsolusluk görevlilerinin Kürtler hakkında genel bilgileri içeren haberler gönderilmiş Fransa yönetimine. Bazen de arşiv belgelerinin içerisinde bölgeyi gezen gezginler ve yazarların verdikleri bilgilerle karşılaştık. Kürt Ağa ve aşiretlerinin ilişkileri, valilerin çalışma tarzları, problem çözme yöntemleri ve günlük yaşam konuları işlenmiş. Birinci Dünya Savaşında özelikle İstanbul’da kurulan Kürt dernekleri ve bazı Kürt Şahsiyetlerinin konuşmaları, gönderdikleri mektuplar arşivlerde önemli belgeleri oluşturuyor.

‘‘Fransız arÅŸivlerinde, 1908 yılından itibaren â€˜Kürtler’ kelimesi ‘Kürdistan’ kelimesine dönüşüyor’’

Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun dağılması ile Kürt temsilciler, zamanın önemli belgesi olan ‘Wilson prensipleri’ne baÄŸlı olarak Kürtlerin’de kendi devletlerini kurma hakkı olduÄŸunu her defasında uluslararası antlaÅŸmalarda dillendirmiÅŸler ve politikalarını günceleÅŸtirmiÅŸler. Mesela 1908 yılında Kürtlerin, â€˜â€˜Kürt Teâvun ve Terakki Cemiyeti’’ 1918 de ‘‘Kürdistan Teali Cemiyeti’’ ismi ile deÄŸiÅŸtiriliyor. Yani Kürt kelimesi yerini Kürdistan kelimesine bırakıyor. Birinci Dünya Savaşından sonra, haritaların yeniden çizilme aÅŸamasında, Kürt olgusu Kürdistan olgusuna dönüşüyor. Bunu Fransız belgelerinde açıkça görüyoruz.

‘‘M. Kemal’in reform sözü vermesi ve uygulamaya başlamasıyla, Fransa dahil diğer galip devletlerin gözünde Kürtler reform karşıtı görülmeye başlanıyor’’

Mustafa Kemal, yeni Cumhuriyeti kurup, Fransa dahil diğer galip devletlerin onayı doğrultusunda reformlar sözü verip uygulamaya koyunca, Kürtlerin istekleri, haklı davaları daha az görünmeye başlıyor bu belgelerde. Belgelerden anlıyoruz ki Türk temsilcilerinin ‘’Kürtler için bir şey talep etmeyin karşılığında bizden ne isterseniz feda ederiz’’ dedikleri açık bir şekilde karşımıza çıkıyor.

‘‘Şeyh Said Hareketi Kürt başkaldırısı olarak değil, münferit geri bir ayaklanma olarak ele alınmış’’

Mesela Åžeyh Said İsyanı’nı bir Kürt isyanı olarak deÄŸil birkaç kiÅŸinin dini baÅŸkaldırısı olarak, Dersim katliamı sakilerin ezilmesi ve moderniteye karşı ayaklanma olarak girmiÅŸ arÅŸivlere. â€˜â€™Kürtlere karşı olan kesimlerin bu belgelerin hazırlanmasında yer almadığından nasıl emin olabiliriz’’ sorusuna karşılık ÅŸunu belirtebilirim ; T.C nin kurulması ardından Fransız belgelerinin içerisine propaganda amaçlı dokümanlar ve bilgiler konmaya baÅŸlanmış. Çünkü kaynak olarak Türk gazetecilerinin milliyetçi ve Kürt karşıtı yazıları tercüme edilerek bu gizli belgelere yerleÅŸtirilmiÅŸ. Bu belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Fransa, devletler arası iliÅŸkiler gereÄŸi Kürtlerin sesini kısmakla yetinmediÄŸi gibi bazen yanlış bilgilerde vermiÅŸ. Veya diplomatlarını buna yönlendirmiÅŸ. Mesela bu tarihlerde Fransa’da yaÅŸayan çok az sayıda ki Kürtlerin, Türkiye’nin isteÄŸi doÄŸrultusunda bunlara Fransa’da kısatlamalar getirilmesi, politika yaptırılmaması, peÅŸlerine gizli ajan takmaları vb. Uygulamalar yapılıyor. Tabi bunu yanlızca Türkiye ile iliÅŸkilendirmek eksik olur. İran, Irak ve Suriye devletleri de Kürtler konusunda Türkiye ile aynı yaklaşımı sergilemiÅŸler bu dönemlerde.

Fransız arşiv belgelerine göre 1910’dan başlayan ve en son 1938 yılına kadar süren Kürt Serhildan Hareketleri nasıl ele alınıyor ve yorumlanıyor? Bu Serhildan Hareketlerinin öncüleri ile yakın temasları olmuş mu? Hakeza o dönem Kürtlerin Fransa’ya yaklaşımı nasıl olmuş ve ne türden talepleri olmuş?

BelirtiÄŸim gibi, bu belgelerde Kürt serihıldan hareketleri ile ilgili bilgiler, Cumhuriyetin kurulusuna kadar daha nötr ve objektif iken, 1923 sonrasında Kürt liderler ve hareketleri için, Türkiye yöneticilerinin söylemleri, gazetelerin Kürtleri yansıtma biçimleri belge olarak kullanılmış. Fransız yetkililerin, Kürtlerle ve onların liderleriyle irtibata geçme gibi bir çabaları olmamış. En azından bizim ulaÅŸtığımız belgelerde böyle veriler yok. Fakat Seyit Rıza, AliÅŸer, Seyid Abdulkadir, Emin Ali Bedirhan gibi bazı Kürt temsilcilerinin ve İstanbul’da kurulan Kürt derneklerinin Fransa devlet yetkililerine gönderdikleri mektuplar ve bazen bunlara verilen cevaplar belgelerde mevcut. Bu mektuplar bazen el yazıları bazende daktilo ile yazılmış. Mektupların büyük çoÄŸunluÄŸunda Fransa devletinden yardım talep ediliyor ve YaÅŸadıkları zülümlere sesiz kalınmaması gerektigi vurgulanıyor. ÖrneÄŸin ; Seyid Riza ‘’Benim Kürt halkımı zehirli bomba ile katlediyorlar, bunları durdurun’’ diye yazmış mektubunda.

Fransız yetkililerinin Kürtlerin bu çığlığına duyarlı davrandığını söylemek mümkün değil, en azından incelediğim belgelerde bu yok. O dönem de Kürt dostu diyebileceğimiz, Fransız bir devlet adamının ismi öne çıkmıyor maalesef.

Dersim aÅŸiret liderlerinden Seyit Rıza, Koçgirili AliÅŸer, İbrahim Hüseyin Mustafazade ve Mahmud…’un Paris Konferansında Kürt Åžerif PaÅŸa’ya gönderdikleri güven mektubu. Åžerif PaÅŸa aleyhine Türkiye’nin örgütleyerek gönderdiÄŸi aÅŸiret telgraflarını kınama mektubu.

‘‘Seyid Abdulkadir ılımlı, irfan sahibi ve barış yanlısı biri olmasına ve Otonom Kürt yönetimi önermesine rağmen insafsızca idam ediliyor’’

Belgelerden anlıyoruz ki Kürt hareketinde çok önemli rol oynayan bir kaç Kürt lider var ki, Kürtlerin çok azı bunları tanıyor. Hemen hemen bütün Kürtlerde bunların hayat hikayelerini ve hayata nasıl veda ettiklerini bilmiyorlar. Fransız belgelerinde, Fransa devlet erkanına gönderilen mektuplardan öne çıkan isimlerden en çok dikkat çeken Seyid Abdulkadir. Birçok Kürt dernek ve kuruluÅŸun kurucusu ve baÅŸkanı. Seyid Abdulkadir, her zaman ılımlı ve barış yanlısı olmuÅŸ. Kürtlerin kültürel haklarının verilmesini yeterli gören ve Kürtler için otonom yönetim öneren bir lider. ArkadaÅŸlarıyla bu konuda ayrı düşmesine raÄŸmen bu tavrı her zaman böyle devam etmiÅŸ.

‘‘Seyid Abdulkadir önce Senatör daha sonra Danıştay Başkanı oluyor’’

Seyid Abdulkadir önce Senatör daha sonra Danıştay BaÅŸkanı oluyor. Kürt – Türk birlikteliÄŸini savunan görüşlere sahip. BulduÄŸumuz bir belgede Åžeyh Said isyanında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Seyid Abdulkadir’i o kadar tehlikeli görüyor ki onu en büyük cezaya çarpıtıyor. Seyid Abdulkadir ve üç arkadaşının İstanbul’dan alınıp uçakla Diyarbakır’a götürülmeleri ve burada asılmaları ayrıntıları ile anlatılıyor. Burada size bulduÄŸumuz bir belgede yazılanların kısa bir tercümesini yapayım ; ‘‘Kürdistan Teali Cemiyeti BaÅŸkanı Seyid Abdulkadir İstanbul’dan uçak ile Diyarbakır’a götürüldü, halbuki Åžeyh Said isyanına katılmamış ve desteklememiÅŸ birisi. Mahkeme 14-23 Mayıs 1925 tarihinde yapıldı. 27 Mayıs’ta arkadaÅŸlarıyla birlikte asıldı. Seyit Abdulkadir idam edilirken ipi kötü baÄŸlandığı için 20 dakikadan fazla boÄŸulmadan çırpındı dar aÄŸacında. Arkadaşı Şükrü bey üç kere dar aÄŸacından düştü. Nail iki kere asıldı, ikisinde de düştü. O yerde debelenirken onu asanlar ipe yeni irmikler yapıyorlardı ve Nail’in kanlı gömleÄŸini deÄŸiÅŸtirip tekrar astılar. Bu hem asanlar hemde asılanlar için korkunç görüntüler oluÅŸturdu.’’ Seyid Abdulkadir’in hayatı önemli çalışmalara konu olmalı diye düşünüyorum. Türkiye’deki arÅŸivlerde Seyit Abdulkadir ile ilgili belgeler muhakkak vardır. Bu barış insanının neden idam edildiÄŸi ögrenilmeli kanaatimce.

Kürdistan Kralı' olma hayaline kapılan paşa - Türkiye'nin Ekonomi Portalı  Sondevir

Kürt Şerif Paşa

Kürtlerin ilk ve doğrudan diplomasi faaliyetini yürüten Kürt diplomat Şerif Paşa, bu belgelerde hangi süreçlerde ele alınıyor? Şerif Paşa nasıl bir diplomasi yürütüyor ve kimlerle irtibat kuruyor? Hangi tarihlerde ve hangi platformlarda yer alıyor? Kürtler için neler talep ediyor? Talepleri nasıl karşılanıyor?

Åžerif PaÅŸa, ünlü Sait PaÅŸa’nın oÄŸludur. Çok kültürlü, yüksek okuları baÅŸarıyla bitirmiÅŸ, birkaç yabancı dil bilen, zeki ve modern bir entellektüeldir. Ünlü Kavalalı Mehmet Ali PaÅŸa’nın kızı ile evlenmiÅŸ, Stockholm Büyükelçisi olmuÅŸ, zengin ve aynı zamanda çok yakışıklı olduÄŸu için â€˜â€˜Beau Åžerif’’ yani yakışıklı Åžerif olarak tanınmış Fransa’da. Zengin ve kültürlü olan Åžerif PaÅŸa, çok lüks bir hayat sürme imkanı varken, Kürtlerin haklarını elde edebilmeleri için, içerisinde bulunduÄŸu rahat hayatı elinin tersi ile iterek, Paris Barış Konferansı’nda Kürtlerin temsilcisi oluyor ve bütün zorluklara göğüs geriyor.

‘‘Emin Ali Bedirxan, Kürt Temsilciler Başkanı olarak Şerif Paşa’yı temsilcilikten azlediyor’’

Belgelerde özellikle Paris Barış Konferansı sürecinde Åžerif PaÅŸa’nın giriÅŸimleri, toplantıları ve yazışmaları â€˜â€™Ã¶nemli’’ ibaresiyle ele alınmış. Åžerif PaÅŸa’nın bir ara Ermeni temsilcileriyle görüşmesi, Kürdistan’ın bazı vilayetlerini Ermenistan temsilcilerine bırakma yaklaşımı ve bu temelde yeni haritalar belirlemeleri, Kürt yöneticileri tarafından hoÅŸ karşılanmıyor ve temsilcilikten çekilmesi isteniyor. ÖrneÄŸin 14 Nisan 1920 tarihinde Emin Ali Bedirxan, Kürt Temsilciler BaÅŸkanı olarak Åžerif PaÅŸa’yı temsilcilikten azlediyor. Åžerif PaÅŸa’nın görevinden alınması ÅŸu ÅŸekilde açıklanıyor : ‘‘Katıldığı bazı toplantılar ve yaptığı bazı açıklamalar Kürdistan’ın yüksek menfaatlerine ters düşmekte.’’  Böylesine fedakarlık yapmış bir ÅŸahsiyetin bu kadar ucuzca harcanmasının doÄŸru olmadığı inancındayım.

‘‘Emin Ali Bedrixan ile oğlu Kamuran Bedirxan’’

Bedirxan ailesine de bu belgelerde çok geniş yer verilmiş. Bedirxan ailesinin politik tecrübeleri, aile fertlerinin çokluğu konusundaki bilgiler arşiv çalışmalarını yürütenlerin hakimiyetlerinin göstergesidir. Bedirxan ailesinin ağırlıklı politik ve kültürel çalışmaları arşivlerde ön plana çıkıyor. Ailede en aktif olarak kabul görünenlerin başında Emin Ali ve oğlu Kamuran Bedirxan olduğu belirtiliyor.

Dayandırdığınız arşiv belgelerine göre, Dersim’e yönelik 1800’lü yıllardan başlayarak sayısız kez askeri seferler yapılmış. Bu düzeyde yoğun seferlerin amaçları arşivlerde nasıl işlenmiş? Bu seferlerde ne tür yöntemler kullanılmış? Kürtlerin bu askeri seferlere yaklaşımı ve mücadele biçimi nasıl olmuş? Sonuçları bu arşiv belgelerinde nasıl verilmiş?

DiÄŸer Kürt bölgelerine göre Dersim’e, Osmanlı Devleti zamanında 2K olarak adlandırabileceÄŸimiz bir yaptırım uygulanıyor. Yani hem Kürt hem KızılbaÅŸ kimlikleri nedeniyle. Ya Türk ve Suni mezhep olun yada ömür boyu ızdırap çekin tarzında bir politika uygulanmış.

‘‘Dersim’e 1800’lü yıllardan itibaren askeri seferler düzenlenmeye başlanmış’’

Dersim’e 1800’lü yıllardan itibaren askeri seferler düzenlenmeye başlanıyor. Belgelerden gördüğümüz kadarıyla bu seferler, asileri hizaya getirme, boyun eğdirme, devletin direktiflerini kabul ettirme vb. Sebeplerden dolayı yapılıyor. Dersim savaşları için ‘‘Seferberlik’’ terimi kulanılıyor. Yani ülkenin degişik bölgelerinden buralar için özel savaş birlikleri getiriliyor. Bölgeye birkaç cepheden saldırı düzenleniyor. Fakat her seferinde önce hükümetle ilişki halinde olan bazı aşiretler ya tehditle yada maddiyatla Kürt mücadele kimliğini savunan aşiretler karşısında kullanılıyor ve askerlerde bölgeye son darbeyi vuruyor. Belgelerde karşılaştığımız en önemli husus 1937 ve 1938’e kadar Türk askeri Dersim’e giremiyor. Fakat halka ve sivil insanlara karşı uçaklar kullanmaya başlanıp, halkın sığındığı mağaralara gaz bombaları yağdırttıktan sonra, insanların direniş gücünün kırıldığı ve Dersim’i savunamadıkları görülüyor.

Dersim’deki aÅŸiret ve bölümleri gösteren kroki: 1937 yılında Fransız KonsolosluÄŸu tarafından hazırlanmış belge

‘’Kürt isyanlarında savaş uçaklarının kullanılması Türkiye’ye üstünlük sağladı’’

Serhildanlara karşı uçakların kulanılması maalesef ki serhildanların baÅŸarısızlığa uÄŸramasına sebep oluyor. Mesela AÄŸrı Dağı isyani lideri İhsan Nuri PaÅŸa kendileri ile Türk devletinin ellerinde bulunan askeri teçhizatları karşılaÅŸtırırken, kendi ellerindekini ‘Bir bardak su’ Türk devletinin elindekilerini ise ‘Bir okyanus’ olarak deÄŸerlendiriyor. Dersim’le ilgili belgelerde, bölgeye giden bir Fransız yetkilinin olduÄŸuna rastlamadık. Bölgenin sakıncalı bölge olarak lanse edilmesi ve yabancıların giriÅŸlerine izin verilmiyor olması muhtemelen gidiÅŸlerin önünü engelliyor. Dersim ile ilgili bilgiler ağırlıklı olarak Erzurum, Malatya veya Diyarbakır’daki Fransız Konsolosluk görevlilerinin ulaÅŸtığı ve gönderdikleri bilgilerle sınırlı kalıyor.

Fransız Diplomat Georges Picot’un, özerk bir Kürt bölgesinin kurulmasına karşı çıktığı belirtiliyor. Buna, Güney Kürdistan’ın Musul kentinin de dahil olduğu biliniyor ? Aynı zamanda Georges Picot, Mark Sykes ile birlikte ‘Sykes- Picot’ anlaşmasını hazırladı. Kürtlerin bu düzeyde kaderini etkileyen bu diplomat kimdir ? Kürtleri neden sevmedi ya da benimsemedi ?

Georges Picot, 1974-1981 yılları arasında Fransa’da CumhurbaÅŸkanlığı yapmış Valéry Giscard d’Estaing’in amcası. Yani etkili bir aileden geliyor. G. Picot, Kürtlerin otonomi taleplerine karşı çıkıyor. Bunu 12 Ocak 1919 tarihinde yazdığı gizli bir belgede açıklıyor. Hatta İngiliz temsilci Sir Marc Sykes’ın getirdigi otonomi önerisini red ettiÄŸini yazıyor. BulduÄŸumuz baÅŸka bir belgede bu öneriyi neden kabul etmediÄŸini, daha önceki bir belgede belirtiÄŸini yazıyor. Söz konusu bu belgeyi biz bulamadık. Bu nedenle Kürtleri sevmediÄŸinden mi yoksa baÅŸka sebeplerden mi bu öneriyi kabul etmediÄŸini ancak o belgeyi ele geçirdiÄŸimizde anlayabiliriz diye düşünüyorum.

Kürdistan Kürtleri BirliÄŸi, Paris Barış Konferansı BaÅŸkanı’na mektuplar yazıyor ve telgraflar çekiyor. Yine Türkler bu konferansa bazı Kürt aÅŸiret reislerini yanlarına alarak telgraflar çekiyorlar. Bu süreçte kimler neyi ve nasıl etkilemeye çalışıyor ? Kürtler açısından bu konferansta neler olup bitiyor ?

Paris Barış Konferansı’nda İtilaf ve İttifak devletleri ile azınlıklar dahil hemen hemen kimsenin kafası net deÄŸil. Kim ne istiyor, kime ne verilecek bilinmiyor. Zaten arÅŸivlerde karşılaÅŸtığımız ve iki sene sonra olanları görünce (anladığımızda) kargaÅŸanın dozu rahatça görünüyor. Bu dönemde Kürt temsilcilerinin konuÅŸmaları, söylemleri ve yazdıkları belgelere yansımış. Kürtler baÅŸlangıçta iyi baÅŸlıyorlar konferansa. Hep birlikte Kürtleri temsil eden Kürt kulübü kuruyorlar. Sonra ayrışmalar, bölünmeler baÅŸlıyor. Yani dernek ve kuruluÅŸlar ulusal davayı bırakarak biribirleriyle mücadele evresine giriyorlar. Türkiye’nin desteÄŸi veya baskısıyla bazı Kürt aÅŸiretleri, temsilcileri Barış görüşmelerine çektikleri telgraflarla Türklerle beraber yaÅŸamak istediklerini bildiriyorlar. Buna karşı Bağımsız Kürdistanı savunan bir çok Kürt aÅŸiret reisi, Fransa’ya ve Milletler Cemiyetine dilekçeler göndererek Türklerle yaÅŸama talebinde bulunanların Kürtleri temsil etmediklerini belirtiyorlar ve altına isimlerini yazarak imzalarını atıyorlar.

‘’ Kürt siyasi aktörlerinin organizasyon da çok kötü ve amatörce davrandıkları görülüyor’’

Fakat bu dönemde Kürt siyasi aktörlerinin organizasyon da çok kötü ve amatörce davrandıkları görülüyor. ÖrneÄŸin, savaÅŸ galibi devletler Osmanlı ile yaptıkları Sevr antlaÅŸmasında â€˜â€˜Kürtler önce otonom bir bölgeyi idare etsinler, idari kapasiteye sahip olduklarına inanırsak bağımsız devlet kurabilirler’’ ÅŸeklinde bir madde koyuyorlar. Sonuç ortada, Kürt temsilciler istenilen performansı gösteremiyorlar.

Londra Barış Konferansı ne zaman ve kimler arasında oldu ? Kürt Sosyal BirliÄŸi’nin Londra Barış Konferansı BaÅŸkanı’na sundukları taleplerde neler var ? Bu talepler nasıl karşılanıyor ? Kürtler açısından bu konferansın ne tür sonuçları oluyor ?

Londra Barış Konferansı 16 subat ile 17 Mart 1921 tarihleri arasında yapıldı. Fransa, İngiltere, İtalya, ve Japon devletleri bu konferansı organize ediyor. Konferansın amacı Almanya ile iliÅŸkilere yeni bir yön verme, Türkiye, Yunanistan ve Ermeni temsilcileriyle görüşme, bu ülkelerin yeni sınırlarını belirleme. Bu konferansta Kurdistan için otonomi ÅŸartının korunacağı belirtiliyor fakat Sevr antlaÅŸmasında olduÄŸu gibi uygulanamayacağı kararı alınıyor. Alınan yeni karar ise ÅŸu ÅŸekilde : â€˜â€˜Ermenistan ve Kürdistan ile ilgili madelerin yeniden ele alınması.’’ Konferansa Türkiye deki Ermenileri ve Ermenistanı temsilen iki kiÅŸi katılıyor. Sevr AntlaÅŸması’nda Ermeniler ile ilgili olan kısmın uygulanmasını talep ediyorlar. Kürtler bu konferansta temsil edilmiyor ne yazık ki. Bu konferansta Türkiye delegasyonu, katılımcı devletlere ‘‘ilerici ve modern bir Türkiye olma’’ sözü veriyor. Burada sözü edilen, TC’nin kuruluÅŸundan sonra yapılan yenilikler ve devrimler. Mesela bu ilerici sözler içerisinde bu günlerde gündeme giren ve üzerine çokça konuÅŸulan Ayasofya’nın müze yapılması vaadi de var.

‘‘Lozan’a gidilecek yol maalesef ki Londra Barış Konferansı’ndan geçiyor’’

Kürtlerin kültürel hakları dahil, hiç bir hak verilmemesi şartı ile savaş galibi devletlerin her önerisi Türkiye delagasyonu tarafından kabul edilmiş görünüyor. Fakat bu konferansta kesin sonuç alınamıyor. Burada tekrar belirtmemiz gereken, Kürtlerden herhangi bir temsilcinin konferansta olmaması. Emin Ali Bedirxan Kürt Sosyal Ligi Başkanı olarak, Konferans başkanlığına mektup yazıyor ve Kürtlerin haklarının göz ardı edilmemesi ricasında bulunuyor. Tarihin cilvesine bakiniz ki ‘‘Eski delegemiz Şerif Paşa’nın daha önce savunduğu görüşler doğrultusunda’’ diye başlıyor mektup. Bu temelde Kürtlere haklarının verilmesini talep ediyor. Fakat tahmin edileceği gibi Kürtlerin isteklerine cevap verilmiyor. Lozan’a gidilecek yol maalesef ki Londra Barış Konferansı’ndan geçiyor.

Kürt Ligi’nin 24 Ekim 1924’te Milletler Cemiyetine gönderdiÄŸi memorandum. Emir Ali Bedirxan ve Memduh Selim Bey tarafından imzalanarak gönderilmiÅŸ belge.

Milletler Cemiyeti’nde, Irak’taki Kürt sorunu kimlerle ve hangi esaslara göre ele alınmış ? Kürtler kimler tarafından ve nasıl temsil edildi ? Kürtler için hangi kararlar alındı (Dört parça Kürdistan bazında).

Lozan antlaÅŸmasının imzalanması ile Kürtlerin ülkesi bölünüyor. Bunun üzerine Kürt temsilcileri Milletler Cemiyetine baÅŸ vuruyor. BaÅŸvurular çok deÄŸiÅŸik grup ve kiÅŸiler tarafından organizasyon olmadan amatörce yapılıyor. Yani gerek galip devletler gerek uluslararası kuruluÅŸlar ne yazık ki karşılarında Kürtleri temsil eden tek bir grup bulamıyorlar. Ayrışmalar, istifalar, bölünmeler Kürt isteklerinin kredisini kıran durumlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle Kürt temsilcilerin mektupları yanıtsız kalıyor. Bu konuyla alakalı arÅŸivlerde karşımıza en çok çıkan durum ÅŸu ; Uluslar arası kuruluÅŸlarda ve devletler arası görüşmelerde, Kürt ve Kürdistan konuları konuÅŸulduÄŸu zaman Kürt temsilcilerinin yetersiz ve hazırlıksız oldukları vurgulanıyor.

‘‘Kürtler, Miletler Cemiyetine mektuplar gönderiyor ve başvurular yapıyor’’

1 Ekim 1924 tarihinde Kürt Ligi bir memorandumu (Diplomatik Nota) Miletler Cemiyetine sunuyor â€˜â€˜Kürtlerin haklarının verilmesi, korunması ve geliÅŸtirilmesi’’ talebinde bulunuyor.

2 Ekim 1926 da Milletler Cemiyeti ‘‘Irak’taki Kürt bölgelerinin idari yöntemine’’ karar vermek için toplanıyor. Ã‡Ã¼nkü Iraklı Kürtler ‘‘Kürt bölgelerinde Kürt memurlarının çalışması, mahkemelerde, okullarda Kürt dilinin kulanılması’’ taleplerinin Milletler Cemiyeti tarafından karar altına alınmasını istiyorlar.

8 Haziran 1932 tarihinde Yussel Malek ve Tevfik Vehbi, Asuri ve Kürt temsilcileri olarak Fransa’nın Miletler Cemiyeti BaÅŸkanına mektup gönderiyorlar. BulduÄŸumuz baska bir belgede Tevfik Vehbi’nin Türk ordusundan 1919’da kaçıp Kürt güçlerine katılan Kürt bir subay olduÄŸudur. Tevfik Vehbi’yi Fransız yetkililer tanımadıkları için istek karşılıksız kalıyor.

20 Kasım 1937 tarihinde Dersim’den Miletler Cemiyetine bir mektup gönderiliyor ve mektupta â€˜â€˜Halkımıza karşı yapılan soy kırımın önlenmesini istiyoruz’’ deniliyor. Mektuplar Fransızca kaleme alınmış. Bu dönemde karşımıza çıkan en vahim durum Kürtlerin hiç dostlarının olmayışı ve Kürt liderlerin mektuplar, dilekçelerle Kürtlerin haklarını aramaları. Kürdistanı kurmak istiyorlar ama doÄŸrudan hiç bir ülkeyle temasları yok. Fransızların meÅŸhur bir sözü vardır ; ‘‘Gelmeyenler her zaman hatalıdır (bir hak alamazlar) ’’ Bu söz o zamanki Kürt temsilciler için söylenmiÅŸ gibi duruyor.

Fransa, İngiltere’nin Kürdistan Bölgesinde ayaklamayı tesvik ettigini söylüyor bir belgede. Bunu hangi somut gerekçelere dayandırıyor ? Fransa ve Türkiye’nin o günlerdeki iliÅŸki ve çeliÅŸkileri nelerdi ?

İkinci Dünya Savaşına kadar dünyayı idare eden iki güç vardı. Fransa ve Ingiltere. Doğal olarak çıkarları da çakışır, anlaşmazlıklarıda olur. Bu devletler önce kendi aralarında anlaşır, sonra bölerler. Suriye’de Fransa’nın, Irak’ta İngiltere’nin misyonu gibi. Diğer taraftan Fransa ve Osmanlı’nın her zaman yakın ekonomik, ticari ve politik ilişkileri var. Fransızca dilinin 1960-70 yıllarına kadar Türkiye’de konuşulan birinci yabancı dil olması bu ilişkiyle yakından ilintilidir.

‘’Fransa ile Türkiye’nin ilişkileri 1930’larda en üst seviyededir’’

Fransa’nın, Türkiye ile iliÅŸkileri 1930’larda, Kürtlerle iliÅŸkilerinden daha üst seviyededir. ÖrneÄŸin Türkiye’nin bu gün Rojava’ya dayattığı Kürtlerin sınırdan 20-30 KM uzak kalmaları talebi, yani sınır boyunca bir Türk kemeri oluÅŸturma niyeti, daha o zamanlara dayanır. BulduÄŸumuz bir arÅŸiv dokümanında, Türkiye resmi olarak 1942 yılında Fransa’dan (Suriye, 1946 yılına kadar Fransa mandasıydı) Suriye’ye sığınan Kuzeyli Kürtlerin Türkiye sınırına 50 KM’den daha fazla yaklaÅŸmamalarını talep ediyor.  Ã–zellikle 10 aÄŸustos 1942 yılında Kamuran Bedirxan ve arkadaÅŸlarına bunun uygulanması isteniyor. Fransız devleti de bunu uyguluyor. Ek bilgi olarak ; Hatay’ın Türkiye’ye bırakılmasındaki Fransa’nın rolüde, Türk- Fransız dostluÄŸu küçümsenmeyecek düzeydedir.

Ağrı isyanının yenilgisinde Türkiye, İran ve Rusya İşbirliği hangi esaslar üzerinden yürütüldü ? Bu devletler İsyanın bastırılmasında nasıl bir rol oynadı ?

Ağrı isyanı, Türkiye-Rusya-İran üçgeninde yaşanmış büyük bir serihıldandır. Ele geçirdiğimiz arşiv belgelerinde her 3 devletin bu Kürt Serihıldanı’na karşı birlikte hareket ettikleri bariz bir şekilde görülüyor. Bölgede her üç devletinde sınırlarda askeri güçleri var. Ağrı Dağı sınırlarına yakın Türk askerleriyle savaşan Kürt güçleri taktik gereği ya İran sınırına yada Rus sınırına çekiliyorlar. Bu iki devletin güvenlik güçlerinin ateşi arasında kalıyorlar. Bir çok Kürt savaşçısı öldürülüyor. Tutuklananlar oluyor, Türkiye’e iade edilenler oluyor. Bu devletlerden İran, hiç bir zaman Kürtlerin güç olmasını istemedi. Bunuda Türkiye ile yaptığı anlaşmalarla yasallaştırıyor. Mesela Sadabat Paktı 8 Temmmuz 1937 yılında imzalandı. Bu sağlanan pakt sınırların korunmasdıyla ilgili gelişen bir anlaşmadır. Ruslara gelince, Kürtler kendilerini ne kadar, kominist, Marxist, Leninist olarak deklare ederlerse etsinler (Kürtler o zamanlar Rusya’ya sempati duyarlardı) Ruslar kendilerini her zaman Türkiye’ye daha yakın gördüler. İstanbul Taksim’de bulunan Atatürk ve arkadaşlarının heykelleri arasında iki Rus generalin oldugunu bilmeyen Kürtlerin çoğunlukta olduğu kesin bir durumdur.

‘’SSCB, Ağrı Kürt serihıldanının bastırılmasında önemli bir rol üstleniyor’’

 SSCB, Kürt hareketlerinin bastırılmasında aktif roller üstleniyor. O dönemler bunun farkında olmayan Kürt gençleri meydanlarda Lenin’i savunuyorlar. Belgelerde, DoÄŸu Kürdistan’dan Agrı Dağı isyanına katılmak için gelmek isteyen Kürt aÅŸiretlerinin sınırı geçmelerinin İran ve Rus askerleri tarafından önlendiÄŸi rapor ediliyor. Sınırları geçenlerde ya vuruluyor yada hapse atılıyor. ÖrneÄŸin, İran askerinin koruyamadığı daÄŸlık İran bölgesine Türk güçleri yerleÅŸtiriliyor. Belgelerde olaylarla ilgili Fransa’nın Türkiye, İran ile Irak Büyükelçi ve Konsoloslukları ayrıntılı bir çok bilgiye yer veriyor.  Ancak hepsini burada anlatmak mümkün deÄŸil.

Fransız Arşivi’ndeki 7 Kasım 1931 tarihli belgeye göre Xoybun silahlı mücadeleden geçici olarak vazgeçecek ve İsrail modeline göre topluluklar içinde örgütlenecek. Bu Xoybun ile yapılan bir anlaşma metni mi ? Bu anlaşma kimler arasında ve hangi esaslara göre yapıldı ?

ArÅŸiv belgelerinde AÄŸrı baÅŸkaldırısı, Kürt serihıldanları içerisinde önemli bir yer tutuyor. Koçgiri İsyanı gibi iyi organize edilmiÅŸ bir serihıldandır. Kürt güçleri belli bir bölgeye hakimdirler. Profösyonel askerleri ve deÄŸiÅŸik kalitede silahları var. Gazete çıkarıyorlar, bildiri yayınlıyorlar. Bir kaç defa Türkiye temsilcileriyle barış görüşmeleri de yapıyorlar. Serihıldanın Lideri İhsan Nuri PaÅŸa asker kökenli, entellektüel ve modern bir kiÅŸi. AÅŸiret aÄŸaları ve din adamlarının bu serihıldanlardaki rolleri ikinci planda kalıyor. Koçgiri serihıldanı Kürdistan Teali Cemiyeti tarafından, AÄŸrı serihıldanı ise Xaybun tarafından destekleniyor. AÄŸrı serihıldanı bastırıldıktan sonra, 5 Mayıs 1932’de ‘‘Mecburi İskan Yasası’’ çıkartılıyor ve tehlikeli görülen Kürt aÅŸiretleri Batı’ya sürgün ettiriliyor. Yani bölgede Kürt gücü bırakılmıyor. Xaybun’da bu ÅŸartlar altında politika degiÅŸtirerek yeni yöntemler bulmaya çalışıyor. BulduÄŸumuz bir arÅŸiv belgesinin baÅŸlığı ÅŸu ÅŸekilde : â€˜â€˜Xaybun İsrail modelini uygulayacak’’. Elimizde bu belgenin ilk iki sayfası var. Diger sayfaları kayıp. Bu kayıp sayfaları bulamadığımız için elimizde ayrıntılı detaylar mevcut deÄŸil. Bu nedenle belgenin sonuna doÄŸru kalan sayfalar bulunamadı notunu düştük. ArÅŸiv belgelerinden öğrendiÄŸimiz kadarıyla Xaybun bu dönemde aşırı düzeyde maddi sıkıntılar yaşıyor.

‘’Şeyh Said’in özel sekreteri Liceli Fehmi Bey, Türkiye’nin çıkarttığı bi raf kapsamında ‘‘Bin Xet’’ten Türkiye’ye dönüyor’’

Şeyh Said’in özel sekreteri Liceli Fehmi bey, Xaybun’un aktif bir üyesidir. Türkiye’nin çıkardığı bir af kapsamında Türkiye’ye dönüş kararı alıyor. Af kanununa rağmen mahkemeye çıkartılıyor ve hapis cezasına çarptırılıyor. Daha sonra zorunlu olarak Burdur’da ikamet ediyor. Hayatını bir PTT şubesinin önünde arzuhalci olarak geçiriyor. Aynı şekilde diğer bir çok Kürt lideri ve aydını da gittikleri farklı ülkelerde maddi sıkıntılar yaşayarak hayatlarına devam ediyorlar.

Fransa’nın Suriye ve Lübnan’da Kürtlerle ilişki biçimleri hangi esaslara göre yürütülüyor ? Fransa’nın Rojava Kürtleri için çözümü nedir ? Hangi anlaşmalarla Kürt aşiretleri sılahsızlandırıldı ve Arap aşiretlerinin insafsızlığına teslim edilerek daha sonradan Kürt bölgelerinde ‘Arap Kemeri’nin oluşumuna izin verildi ?

Suriye’yi kuran Fransa. Kurmakla kalmadığı gibi, Suriye’nin başına geçen Arap liderleri de destekledi. Kürtlere yapılan zulme göz yumdu ve sesiz kaldı. Kürtlerin Suriye’de Fransız devleti tarafından yüz üstü bırakılmış olmaları, bu gün oldukça geniş Fransız entellektüelleri tarafından haksızlık olarak dile getiriliyor. Tabi bunda Kürtlerin Fransa’yı IŞİD belasından kurtarmalarının payı büyük. Bilhassa 2015 yılında IŞİD’ın Fransa’da yaptığı katliamlar, Fransızların bilinçaltında canılığını koruyor. Bu tür olayların Fransa’da bugün son bulmuş olmasını bir çok Fransız, Kürt güçlerinin varlığına bağlıyor. Fransa’da her tabakada insanın Kürtlere karşı büyük bir sempatisinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu görüş en sağından en soluna bütün Fransızları kapsıyor.

Haco AÄŸa’nın Fransa’nın Beyrut Yüksek KomiserliÄŸine gönderdiÄŸi mektubun ön yüzü

‘‘Türkiye ile Fransa ilişkilerinde bugünkü durum üzerine’’

1990 ve 2000’li yıllarda Fransa ve Türkiye’nin iliÅŸki ve antlaÅŸmaları, iki ülke arasındaki ticari iliskilerle yakınen baÄŸlantılıydı. Oysa politik görüş ayrılıkları son dönemlerde daha çok önem kazandı. Suriye, Libya ve Yunanistan baÄŸlantılı DoÄŸu Akdeniz problemleri ticari iliÅŸkileri ikinci plana itti. GeçmiÅŸte olduÄŸu gibi Fransa’nın Türkiye içerisinde yaÅŸanan Kürt sorunu, insan hakları ve demokrasi ihlalleri gibi konulara müdahale etmezse ÅŸayet iliÅŸkiler belli bir düzeyde ilerleyebilir.  Fakat eskisi gibi Türkiye’nin Fransa’ya ‘sizden uçak alırız, size büyük ihaleler veririz vb. Ticari teklifler iliÅŸkilerin düzelmesine yol açamaz. Macron ile ErdoÄŸan çekiÅŸmesi Yunanistan’la alakalıdır. Åžunu da belirtmekte fayda var ; CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın dış politikası doneleri bu versiyonları içerir. Bu açıdan bakıldığında CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın Kürtlere yaptığı iyilik küçük görülmemeli. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’in Kürt sorununu ulusal düzeyden uluslararası bir sorun haline evirmesi Kürtler için her yönüyle kazançtır. Diyebiliriz ki Fransa ile Türkiye arasında 1930 yıllarındaki iyi iliÅŸkiler bu gün çeliÅŸkilere dönüşmüş durumda. Rusya ve Çin’in bilhassa Afrika’da etkili olmaları Fransa’ya 1945 özlemini aratıyor. Türkiye’nin Suriye ve Libya giriÅŸimleri, Fransa’yı daha da motive ettiÄŸi intibası var. Aslında rekabet daha yeni baÅŸlıyor.

Sonuç olarak ÅŸu temel noktaya dikkat çekmek istiyorum ; bugün Kürtler üzerine iyi bir çalışma yapabilmek için geçmiÅŸ olayları doÄŸru bilmek gerekir. Tarihini bilmeyenler geleceklerine yön veremezler ve doÄŸruya ulaÅŸamazlar. Bu gizli belgeler Kürtlerin atalarının yaptıkları eksik ve yanlışları ögrenmek ve bu hatalara bir daha düşmemek için kıymetli ve deÄŸerlidir. DeÄŸerli okuyuculara geçmiÅŸ tarihimizle ilgili belge ve bilgileri mutlaka okumalarını tavsiye ederim.

Doçent Sabri Cigerli Kimdir ?

Sabri Ciğerli, Bingöl’ün Yayladere nahiyesinde doğdu. 1982 yılında Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. İki sene Londra’da yaşadıktan sonra 1988’de Fransa’ya yerleşti. 1992’de Paris X Nanterre Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde yüksek lisansını, 1995’te doktorasını tamamladı ve 1996 yılında yine aynı üniversite ile Paris VIII Saint Denis Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Doçent Dr. Ciğerli, 1998 yılında Fransa Üniversitelerarası Kurulu tarafından doçentliğe lâyık görüldü. Türkiye’de yüksek öğrenim sisteminde de doçent ünvanı taşıyan Sabri Ciğerli’nin Ortadoğu, Türkiye ve Kürtler konularında yayımlanmış çok sayıda Fransızca makalesi ve kitapları bulunmakta.

Kaynak: Bas News

E-posta hesabınızı yayınlanmıyoruz

1 × 3 =

Kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerezler kullanıyoruz. Sorun yok, rahat olun. Size özel herhangi bir bilgiyi yayınlamıyor ya da paylaşmıyoruz. Anladım, sorun yok Daha Fazla