RÖPORTAJ
Değerli okuyucular -Bağımsızlık Gündemi- röportajlarımız devam ediyor. Kürdistan´ın bağımsızlığı ve Kürtlerin birliği nasıl sağlanır, Kürtler arasındaki çatışmalar nasıl sona erer sorularını bu kez bağımsızlık için Sn. Eyyüp Demir’e sorduk.
VENGMA (VM) : Sayın Demir, 10 yıla aşkındır Güney Kürdistan’da bulunmaktasınız. Gerek yaptığınız gezi belgesel programlarında gereksede yaptığınız araştırmalarınızda orayı yakın takibe aldınız. Orayı yakından izleyen bir gözlemci olarak Güney Kürdistan’ı nasıl tanımlarsınız?
Eyyüp Demir (E.D): Güney Kürdistan’a ilk gidişim bir araştırma projesi vesilesiyledi. Kuzey Kürdistanlı biri olarak açıkçası orada kaldığım süre içinde ancak kavraya bildim. İlk başlarda Güney Kürdistan ile ilgili yaptığım tarih okumaları tek başına soyut kalıyordu. Her şeyden önce orayı tanımak istedim. Bunun en uygun atmosferi de gazetecilik ayağını harekete geçirmem oldu ve yüzün üzerinde orayla ilgili gezi-belgesel programları yaptım. Güney Kürdistan’la ilgili olarak tek kelimeyle özetleyebileceğim bir şey gördüm, o da; Irak’ın sonunun geldiği ve buradan bağımsız bir Kürdistan’ın yolunun açıldığıydı. Ben de bunu yazdığım kitabın ismi olarak “Irak’ın Sonu Bağımsız Kürdistan” olarak seçtim.
VM: Siz Güney Kürdistan’ın gelecekteki şeklinin bağımsızlık olduğunu belirtiyorsunuz. 1991 yılından bu güne dek Irak’ta federal bir yapı sürmektedir. Son DAİŞ saldırılarından sonra da Güney Kürdistan Irak Merkezi Hükümetin’nin bile başaramadığı bir direniş örneği sergiledi. Sizce Kürtlerin bundan sonraki rotası ne olmalıdır?
E.D: 1991’den beri geçen 26 yıllık süre içinde Kürtler önemli mesafeler aldı. Bugün Güney Kürdistan’da kimi iç sorunlar olsa bile, en azında eski keskin çatışma ortamı kalkmış durumda. Her şeyden önemlisi de artık sorgulama noktasına gelmiş bir halk yapısı vardır. Kürdistan’ın bağımsızlaşması tartışması en hayati noktayı oluşturuyor. Kürtlerin kendi iç sorunları elbetteki bir defada bitmez, ama ulusal politikada bir birliğin olması kaçınılmaz olarak önlerinde durmaktadır. Nasıl ki DAÎŞ saldırıları olduğunda Kürtler hepsi bir bütün olarak; PDK’si YNK’si, PKK’si örgütsel bir kaygı gütmeden ülke savunmasında bir araya geldi ve direniş örneği sergilediyseler aslında Kürdistan ulusal siyasetinde de bunu gerçekleştirmeleri gerekir. Benim gördüğüm kadarıyla Güney Kürdistan’ın önünde bağımsızlıktan başka bir seçenek yoktur. Çünkü bu kadar bedel ve Kürtlerin çektiği eziyetin tek tatmin edici karşılığı bağımsızlıktır.
VM: Bağımsızlık konusunda farklı görüşler var; bağımsızlığın zamansız olduğunu söyleyenler olduğu gibi geç kalındığını ve bir an önce bağımsızlığın ilan edilmesini isteyenler de…
E.D: Çok doğru, farklı görüşler var. Burada önemli olan Kürdistan gerçekliğinin neye gereksinim duyduğudur. Bugün Irak fiili olarak üç parçaya bölünmüş durumda. Şii Araplar, Sünnî Araplar ve Kürdistan Bölgesi. 1921 yılında eklektik olarak kurulan Irak bu bölünmüşlük durumu bir daha tersine çevrilemez. Şii Araplar ve Sünni Araplar bir araya tekrardan gelseler bile Kürtlerin bu birlik içinde olmalarının koşulları artık kalmadı. Mesele sadece dinsel farklılık olsaydı bir şekilde anlaşılırdı. Şu an itibarıyla ne coğrafik anlamda ne de sosyo-psikolojik atmosfer itibarıyla Kürtlerin olası bir birlik içinde yer almaları imkansız görünmektedir. Durum böyle olunca da ister istemez Kürtler kendilerine bir rota çizmek zorundadırlar, kanımca mevcut koşulllar da Kürdistan’ın bağımsızlığını dayatıyor.
VM: Bu konuda da Güney Kürdistan’da farklı seslerin olduğunu görüyoruz, Irak merkezi hükümetine bağlı hareket edilmesini isteyenler var.
E.D: Farklı yaklaşımların olması kadar doğal bir durum olamaz. Mesele şu Güney Kürdistan için ihtiyaç duyulan şey ne? Bugün YNK veya Goran Hareketi veya benzer olan diğerleri Güney Kürdistan’ın Irak merkezi hükümetiyle hareket etmesini zaman zaman dillendiriyorlar. Özellikle 2012 sonrasında Irak Hükümeti ile Kürdistan Bölgesi arasında bazı gerilimler yasandı. Irak Hükümeti Kürdistan Bölgesi’ne ayırdığı %17’lik bütçeyi kesince Kürdistan Bölgesi’nde ekonomik alanda bir sorun oluşmaya başladı. Bu kesintiyi PDK, bağımsızlık önünde bir engel olarak görmezken, bütçenin kısılmasıyla bağımsızlığı ötelemeye çalışan ya da Irak Merkezi hükümeti esas alan sesler yükseldi. Kanımca bütün bu siyasal oluşumlar da Kürdistan’ın bağımsızlığının Kürtler için elzem olduğunun çok iyi farkındadırlar. Ancak ilişkide bulundukları komşu devletlerin onların siyasetinde bir belirsizliğe yol açtığını görüyoruz. Örneğin İran’ın Süleymaniye siyaseti üzerinde etkisi anti bağımsızlıkçı bir yöndedir.
VM: Sonunda PDK’nin de Türkiye ile ilişkileri vardır, bunu nasıl görmek gerekir?
E.D: Türkiye Kürt bağımsızlığına karşı olduğunu yıllarca dillendirdi. Ancak PDK’nin Türkiye ile kurduğu siyasi ilişkiler ekonomik ilişkilerle harmanlanarak Türkiye’nin Güney Kürdistan’ın bağımsızlaşması önündeki çekincelerini kısmi de olsa değiştirdi. Bir dönem tam cepheden karşı olan Türkiye bugün Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’yi Kürdistan bayrağı eşliğinde resmi olarak kabul etmektedir. Bu da Türkiye’nin bilinen klasik politikasındaki değişimin ibaresidir. Tabiki Türkiye’nin Kuzey Kürdistan sorunu bir yara gibi Türkiye’de kanamakta fakat Türkiye’de Ortadoğudaki değişimleri görmemezlikten gelemiyor artık. Bunun için de Güney Kürdistan’ın bağımsızlık talebine cephenden karşı durmaması gerektiğini çıkarı için uygun görüyor. İran ise Irak’ın bütünlüğü için Güney Kürdistan’ın bağımsızlığını istemiyor.
VM: Bağımsızlık zemininin olduğundan söz ediyorsunuz, sizce bağımsızlık ilan etmeye Kürt örgütleri mi hazır değil yoksa dünya devletleri mi?
E.D: Bana sorarsanız dünya devletleri buna hazır, ancak Kürtlerin kendi grup çıkarları ve ilişkide oldukları komşu devletler özel çıkarları Kürtlerin bağımsızlık ilan etmesinde engel teşkil ediyor. Bundan bir kaç ay öncesinde Amerikan Duhok Üniversitesi’nde uluslararası bir konferans düzenledi. O konferansta Kürdistan Güvenlik Müşteşarı Mesrur Barzani şöyle bir ifade kullandı, “Kürdistan’ın bağımzılığı önünde hiç bir engel yoktu Kürtlerin kendisi engeldir”. Kürtler açısından acı bir gerçek ama son derece doğru, Kürtlerin kendisi bağımsızlık önündeki en büyük engel olarak görünüyor. Kürtlerin önünde tarihi bir fırsat bulunuyor, ama bunu sağlıklı değerlendirmekte sorun yaşıyorlar.
VM: Tarihi fırsat dediniz de, örneğin Rojava (Batı Kürdistan) içinde aynı şey geçerli. Neden ikisi bir arada olmuyor ya da birlik konusunu gündemleştirmiyorlar?
E.D: Rojava ya da Suriye Kürdistan’ı elbetteki tarihi bir süreçten geçiyor. Son yüz yılda kimliksiz bir halktan şu anda statü tartışmalarının yapıldığı bir Rojava’dan söz ediyoruz. Kürdistan’ın bölünmüşlüğü Kürtlerin bir tasarufu değil, Kürtler istemedikleri halde emperyalist güçler kendi çıkarları için Kürdistan’ı parçalı duruma soktular. Bu sınırların artık geçersiz olduğu her geçen gün daha da berraklık zananıyor. Başta da Amerika bu konuda daha rasyonel. Çünkü İngiliz ve Fransızların bir dizaynı olan Syks-Picot Anlaşması yüz yıl sonra iflas etti. Kanımca Amerikan bunu çok daha iyi görmektedir. Bu nedenle Rojava Kürdistan’ı ile olan ilişkileri aşikar. Amerika’nın ekonomik çıkarları gereği Akdenize açılan bir koridora gereksinimi var, bana kalırsa bu koridor da Güney Kürdistan ve Rojava’nın birleştirilmesinde yatıyor.
MV: Kürtlerin pozisyonu elbetteki çok önemli, Kürtlerin bu birleşmeye nasıl bakıyor?
E.D: Şu anda Rojavada PYD hakimyeti vardır, bütün kurumsal yapılar PYD’nin denetimi altındadır. Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’den söz edilsede aslında PYD ya da daha genel amlamda PKK’nin iktidar alanındadır. Konjektürel gelişmelere baktığımızda sanki Kürtler bir araya gelmeyecek gibi görünsede Kürtler kendilerini tarihsel gelişmelerin dışında göremez. Burada PDK ve PKK’ye önemli görevler düşmektedir. Her ikisinin sırtında da Kürtlerin tarihi misyonu durmaktadır. Bu iki Kürt siysal örgütü isterse Güney Kürdistan ile Batı Kürdistan (Rojava)’yı birleştirebilirler. Aslında karmaşık gibi görünebilir ama çözümü bir o kadar da basittir, sadece değişkenlerinin yerine örgüt çıkarlarını kaldırıp Kürt ulusal çıkarlarını koyarlarsa, çözüm bir o kadar da kolaylaşır.
VM: Son dönemlerde Şengal’de iç açıcı olmayan gelişmeler yaşandı. Ne oldu da Kürtler karşı karşıya tekrar geldi?
E.D: DAÎŞ’ın Şengal’e saldırması başta Êzîdîler olmak üzere tüm Kürtlerde derin yaralar açtı. Bunun travmaları Kürt halkı üzerinde henüz canlılığını korurken, Roj Pêşmergeleri ile YBŞ güçleri arasında yaşanan son çatışmalı durumda, bu yaranın başka bir travmatik boyutunu yarattı. Kürtler arası yaşanan bu gerginliği açıkçası Kürt halkı kabul etmedi ve kimin haklı olup olmadığına bakmaksızın yaşananlara karşı çıkıldı. Şengal krizinin bana kalırsa asıl nedeni Kürt örgütleri arasıda yaşanan egemenlik kavgasıdır. Belki de örgüt olmanın gereği olsa gerek, her Kürt örgütü Kürdistan’ın tüm alanlarına hükmetmek istiyor.
VM: Pêşmerge gülçleri Kobani’ye gitti ama sonra geri çekildi, fakat PKK Şengal için aynı şeyi yapmadı?
E.D: Doğru. PKK’nin bir alışkanlığı gibi de düşünebiliriz. Her alanda iktidar olma dürtüsü PKK hareketinde çok daha ağır basmaktadır. PKK stratejik olarak da geçmişten beridir hep böyle düşündü. Fiili olarak Kuzey, Doğu ve Batı Kürdistan’da örgütlü olan PKK Güney içinde bu düşüncesinden vazgeçmiş görünmüyor. Güney Kürdistan’ın Şengal’de yaşadığı askeri bir zaafiyet de olabilir, ancak PKK Şengal’in güvenliğini akabinde aslında kendisi bu alanları boşaltarak, hatta gerekirse bir daha bu tür olayların yaşanmaması için taktikler sunarak çekilmesi gerekiyordu. Zira Kobani meselesinde Pêşmerge güçleri gerekli desteği verdikten sonra geri döndü. Pêşmergenin bu yaklaşımı ciddi bir jestti, ama PKK Şengal’de bunu yapmadı. Bu da kaçınılmaz olarak son yaşanan gerilime davetiye çıkardı. Bunun hiç bir Kürde yararı yoktur ve bundan kaçınmak gerekir.
VM: Sizce Güney Kürdistan’daki güçlerin bir araya gelip kendi aralarında sorunları çözmesi mümkün mü?
E.D: Mümkündür. Bunu karmaşık hale getirip çözümsüz de kılabilirler, bunu basitleştirip çok kısa sürede çözebilirler. Neden mümkün diyorum? Çünkü gerçekten Güney Kürdistan’daki halk siyasi partilerin bakış açısında değildirler, tüm halk iç gerginlikten yıllardık bitkin düşmüş ve bu iç çatışmanın bitmesini istiyor. Halktan kimle görüşürseniz görüşün bağımsızlık yanlısıdır. Mevcut siyasal yapılarda eğer halk kulak verir ise, sorun kendiliğinden çözülür.
VM: Sayın Mesut Barzani’nin Irak’a bağımsızlığı sert bir şekilde de olsa dayatacağını söylemesini nasıl görüyorsunuz?
E.D: Sayın Barzani deneyimli bir Kürt siyasetçisidir. Irak devletini de en yakında bilen çok önemli bir Kürt siyasetçisidir. Elbetteki bağımsızlık söylemini dile getirirken neyin nereye uzayacağını hesaplamıştır. Ortadoğu siyasetinin bir özelliği de rakibinize üstün gelmek isterseniz sertlik gereklidir. Ancak burada hassas bir durum da var, Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı Irak’a tehditvari bir şekilde ya da başka bir şekilde sunması, her şeyden önce Kürtlerin toplumsal bir hakkı olduğunu ve bunun içinde Kürtlerin bu talebini konjektürel değil tarihsel olduğunu belirtmesi gerektiğini düşünüyorum.
VM: Ortadoğu’da hiç bir ülke referandumla bağımsızlığını, ulusal haklarını elde etmedi, Kürtler için referandum neden önemli?
E.D: Referandum 2005 yılında karara bağlanan Irak Anayasası’nın bir gereği olarak 2007 yılında yapılması gerekiyordu. Ancak Irak hükümeti kendi belirlediği kuralı kendisi çiğnedi. Referandum “Sorunlu Bölgeler”in (Xeneqîn, Kerkük, Şengal vb.) Kürdistan Bölgesi’nde mi yoksa Irak Merkezi Hükümeti’nde mi kalacağını belirleyecekti. Irak Merkezi Hükümeti referandumla burda bir kazanç elde edemediğini çok iyi bildiği için hep kaçtı. Kürdistan Bölgesel Hükümeti ise bu konuda herhangi bir kaygı taşımadığı için bunda ısrar etti. Ancak DAİŞ saldırılarının Kürdistan’dan püskürtülmesiyle birlikte açıkçası “Sorunlu Bölgeler” meselesi de son buldu. Geçtiğimiz günlerde Kerkük Belediye Meclisi’nin Kürdistan bayrağıyla ilgili aldığı karar da bunun somut ifadesidir. Sorunlu Bölgeler olarak tabir edilen alanlardan sonra resmi dairelere kadar, her alanlarda Kürdistan bayrağı dalgalanacak. Bu da Kürtlerin doğal hakkıdır.
VM: Vakit ayırdığınız için çok teşekkürler.
E.D: Ben teşekkür ederim.
Eyyüp DEMÎR kimdir?
Özgür Üniveristede akademisyenlik görevinde bulundu. Kürt siyasi partileri HADEP ve DEHAP’ta müşavirlik yaptı. “Demokrasi”, “Ülkede Gündem”, “Özgür Bakış”, “2000’de Yeni Gündem” gazetelerinde çalıştı. Med Tv, Medya Tv ve Roj Tv’de haber-yorumculuk yaptı. Kürdistan Bölgesi’nde Kurd1 Tv, Kanal 4 Tv, Waar Tv’de gezi belgesel programlarına imza attı. Erbil merkezli Kürdistan24 Tv’nin İstanbul Temsilciliğini yürüttü. Eyyüp Demir’in “Irak’ın Sonu Bağımsız Kürdistan”, “Yasal Kürtler”, “Öteki Kürtler”, “Kürt Dejavusu”, “Anadilde Eğitim ve Azınlık Hakları” ve “Estetik” adlı yayınlanmış kitapları bulunmaktadır.